LGBTİ+’ların üstüne çöken gölge-1: AKP ve MHP’nin çınarı...

Evlere bayraklar asılıyor, en az on üç trans kadının öldürülmesi ile sonuçlanacak ve aylar sürecek pogromun taşları döşeniyordu. Susurluk’tan çok önce medya, mafya, siyaset ilişkisi Ülker’deydi.

Abone ol

Yıldız Tar*

Muhteşem Yüzyıl’ın tutmasının ardından yayınlanan ve ilk dizinin parodisine dönüşen "Muhteşem Yüzyıl: Kösem"in ilk bölümünde bir sahne var. “Hiç aklında yoğ iken” genç yaşta tahta çıkan Sultan Ahmet, babasının öldüğü gece habersizce bir rüya görür. Uzanırken göğsüne bir cemre düşer, Ahmet korkar. Derken o cemre büyür, büyür ve kocaman bir çınar olur. O sırada ağacın kökleri Ahmet’in bedenini sarar.

Ahmet, bu rüyayı başta babasının ağabeyi gibi kendisini de öldüreceğine yorar. Ancak rüya başka bir şeye işaret etmektedir. Hanedan-ı Âli Osman’ın saadetli tahtı artık Ahmet’indir ve Osmanlı’nın ulu çınarı Ahmet’in bağrından dallanacak, budaklanacak, cihanı saracaktır.

Osmanlı’nın kadim sembolü çınar, esasen Osman Bey’in Şeyh Edebali’nin evinde kaldığı sırada gördüğü bir rüyanın baş rolündedir. Dizi, Ahmet’in atası Osman’a gönderme yaparak başlar. Böylece, bir ulu çınar birleştirir Osmanlı’nın soyunu.

Çınar ağacı genelde tek başına duran, çok uzun yıllar yaşayan, gölgesinde başka bir ağacın yeşermesine müsaade etmeyen, büyüdükçe büyüyen, orman ekosistemi içerisinde yer almayıp kendi başına bir ekosistem olan kibirli de bir ağaçtır. Osmanlı devletinin sembolü olması da belki bu yüzdendir. Devletin bekasını anlatmak için gölgesinde ot bitmeyen bir ağaçtan daha iyi bir metafor düşünülebilir mi?

'TANRI DAĞI KADAR TÜRK, HİRA DAĞI KADAR MÜSLÜMAN' BİR ÇINAR

Çınarın yeri ve önemi, Cumhuriyet döneminde de devam eder. Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur Yalova Köşkü hikayesinde uğruna ev taşınan bir ağaçtır çınar. Aynı zamanda adına 2016 denilen o meşum senede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dilindedir çınar. Ülkenin dört bir yanına çınar ağaçları dikileceğini muştulamasından çok değil birkaç ay sonra bombalar patlar dört bir yanda. 2015 Haziran’ında hayata geçirilen yeniden kuruluş sürecinin katalizörü olur bu bombalar ve ardından olağanüstü hal.

Neo-Osmanlıcı yeniden kuruluşun son çentiğinin atıldığı 2018’de, AKP Genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Malazgirt Savaşı’nın 947. yıldönümü etkinliklerinde bir araya gelir. Erdoğan hem kendisi hem de Cumhur İttifakı ortağı Bahçeli için çınar ağacı getirtip, diktirir. "Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman" ittifakın nişanesi çınar, MHP tarafından da memnuniyetle karşılanır: “Çınar ağaçlarının kökleri çok sağlamdır. Cumhur İttifakı’nın da kökleri sağlam.”

Osmanlı’nın simgesi çınarın siyasî tarihini okumak her ne kadar keyifli görünse de girizgahı burada bırakalım. Bu yazının konusu, AKP-MHP ittifakının Osmanlıcı görünümlü, mistik ve sanrısal ittifakları ile bu ittifakın köklerini üzerine bina ettiği LGBTİ+ düşmanlığı.

İktidarın olanca gücü, elinde tuttuğu kurumları, seçilmiş ve atanmışlarıyla LGBTİ+’lara saldırı politikası ayyuka çıkmasına rağmen meseleyi hâlâ daha bir tür "gündem değiştirme", "oyalama", “Bak kuş geçiyor” tarzında bir mızıkçılık veya günah keçisi ilan etme bağlamında değerlendiren muhalifler, hak savunucuları, demokratlar, devrimciler ve bilimum eş dostun varlığı insanı kedere sürüklüyor. Sakın yanlış anlaşılmasın, LGBTİ+’lar açısından değil; eş, dost kalbi kırmak zorunda kalacağımdan dolayı. Bu yazı dizisinde “gönüller bir olsun” da demeden, her eleştiriye küsüp “oynamıyorum” diye köşesine çekilen eş, dostun da cis-heteroseksüel kırılganlıklarını incitmeden LGBTİ+’lara ilan edilen savaşın neden ve nasıl yeni rejimin kurucu unsuru olduğunu anlatmaya çalışacağım.

ERKEN DÖNEM AKP'Sİ: RİYAKARLIĞIN ÖRTTÜĞÜ HAKİKATLER

Gelin biraz geriye gidelim. Kötü günlerin sürdüğü, daha kötü günlerin kapıda olduğu 2002 senesine... Seçim öncesinde Erdoğan, katıldığı "Abbas Güçlü ile Genç Bakış" programında gençlerin sorularını yanıtlar. İleride Davutoğlu’nun da giyeceği ve üzerine bir beden bol gelen o meşhur kareli gömleği ve ceketiyle rahat bir tavır sergilemektedir. Kendisine gelen “gey ve eşcinsel vatandaşlar” sorusunu yanıtlamadan önce müstehzi bir gülümseme takınır. O sırada Güçlü, kahkahalarla gülmekte, soruyu soran genç neden olduğunu anlamadığımız bir şekilde dişlerini göstermekte, seyirciler ise yaşadıkları homofobik paniğin etkisiyle bu histerik şova katılmaktadır. Şov bittiğinde Erdoğan artık tarihe geçmiş o meşhur cevabı verir: “Bir defa eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde, bir defa yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri bir defa insanî bulmuyoruz, bu ayrı.”

2002’de verilen bu sözün karşılığının olmadığını ta o yıllardan biliyordu o zamanki adlandırmayla "eşcinsel hareket". Ancak, AKP’nin LGBTİ+’larla ilgili doğrudan ve açıktan sarf ettiği ilk ve tek kamusal söz olma özelliğini korudu bu ifadeler uzun yıllar boyunca.

Kamusal söz boşluğunu ise göstere göstere yapılan ayrımcılığın, şiddetin, baskının eylem gücü doldurdu ilerleyen yıllarda. AKP’nin ilk dönemlerinde LGBTİ+’ları koruyan yasa çıkarmak bir yana, rejim baskısı katlanarak arttı. Yolda yürüyen trans kadınlara para cezaları mı dersin; iktidara yakın psikiyatr ve psikologların yine iktidara yakın gazetelerde “eşcinselliği tedavi edeceğiz” safsatasıyla kendilerine rant yaratması mı? Yoksulluk, yasaklar, yolsuzlukla mücadele iddiasıyla iktidara gelen AKP, bir yandan RTÜK marifetiyle Huysuz Virjin’i yasaklıyor, yoksulluğun en derin halini yaşayan LGBTİ+’lar işlerinden kovulurken açılan davalar senelerce sürüyor ve yolsuzluğun yolunu döşeyen çete ve mafyalar, Esat ve Eryaman’da trans kadınlara saldırıyordu. AKP iktidarının erken dönemlerinde öldürülen Ahmet Yıldız’ın katil babasının hâlâ bulunamaması; iktidar partisinin adındaki 'adalet'i sorgulatan en önemli örneklerden.

NEO-OSMANLICI ÇINAR AĞACININ GÖLGESİNDE LGBTİ+'LARA YER YOK

Her ne kadar AKP’nin 2002’de Erdoğan’ın bu sözünden sonra uzunca süre cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelinde haklara ilişkin herhangi bir kamusal sözü olmasa da iktidara gelmelerinin hemen ardından hızlanan Türk Ceza Kanunu’nda değişiklik çalışmaları TV ekranlarında verilen sözlerdeki riyakarlığı ortaya koydu. Avrupa Birliği’ne girme sürecinde TBMM Adalet Komisyonu, TCK’yı “AB’nin taleplerine uygun bir şekilde” değiştirme çalışmalarına başladı. Bu süreçte Adalet Alt Komisyonu, üyelerden Doç. Dr. Adem Sözüer’in önerisiyle, TCK tasarısının “ayrımcılık” maddesinin düzenlendiği bölüme “cinsel yönelim ayrımcılığı”nı da ekledi. Ancak dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Alt Komisyonun kabul ettiği “cinsel yönelim” ibaresine “cinsiyet” ile aynı veya benzer olduğu iddiasıyla, itiraz etti. Bakanın bu itirazı ile “cinsel yönelim” ibaresi taslaktan çıkarıldı. Böylece; yasal eşitlik yolunda önemli bir ilk adım sayılabilecek bu hamle, AKP’nin Adalet Bakanı marifetiyle egale edilmiş oldu.

Oysa o dönem Lambdaistanbul ve Kaos GL’nin talepleri bununla sınırlı değildi. 2004’te Meclis’e giderek, taleplerini önce Alt Komisyon üyesi CHP Niğde Milletvekili Orhan Eraslan’a; ardından kadın örgütleriyle birlikte aralarında Bakan Çiçek ve Komisyon Başkanı Köksal Toptan’ın da olduğu Adalet Komisyonu’nun tüm üyelerine iletmişlerdi. Talepler arasında ayrımcılığı yasaklayan maddelerde korunmaya alınan kesimler arasına eşcinsellerin de konulması, eşcinsellere yönelik suçların indirime tabi olmaması, eşcinselliğin haksız tahrik nedeni sayılmaması, sadece cinsel yönelim değil cinsiyet kimliğinin de eklenmesi, özellikle trans kadınlar aleyhine kullanılan “teşhircilik” ifadesinin yasadan çıkarılması ve belki de en önemlisi soykırım hallerini düzenleyen maddeye cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin eklenmesi yer alıyordu. Örnek olarak ise 1996’da Ülker Sokak’ta yaşananlar gösteriliyordu. Böylece belki de AKP’ye, hesaplaşacağını iddia ettiği 90’larla sahici bir hesaplaşma olanağı da sunuluyordu.

Ancak, daha 2004’te AKP söz konusu LGBTİ+’lar olduğunda tavrını belli etmiş, Neo-Osmanlıcı çınar ağacının gölgesinde LGBTİ+’lara yer olmadığını göstermişti. Öyle ki, 1996’da Ülker Sokak’ta yaşananlar 2006’da bu sefer Ankara’da, Eryaman ve ardından Esat’ta tekrar edildiği sırada dönemin AKP Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, bir CHP milletvekilini hedef alarak ‘yanlış bir seksüel tercih içindeymiş gibi konuşuyor’ ifadesini kullanıyordu. Aynı yılın haziran ayında LGBTİ+ örgütlerinin Eryaman ve Esat’ta kırım, linç ve talana karşı sokağa çıkıp, “Biz kararımızı verdik. Vücudunda yaralar berelerle yerinden edilen travesti ve transeksüellerin yürüttükleri hukuk mücadelesini desteklemeye geldik. Karar verin, sessiz kalmayın, siz de gelin, şiddet sussun” demesinden çok değil bir yıl sonra, 2007’de TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, AKP Milletvekili Burhan Kuzu anayasal eşitlik talebini “Özgürlük diye sunuluyor, ama Türkiye’de henüz bunun zemini yok” diyerek reddediyordu.

CUMHUR İTTİFAKI'NIN ÖNCÜLÜ: 90'LARDA REFAH, ANAP, DYP, ÜLKÜCÜLER'DEN TRANS KADINLARA POGROM

Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı MHP, o yıllarda kaybettiği seçimin hezimetini yaşarken, LGBTİ+ örgütlerinin 'soykırım' olarak tanınmasını talep ettiği 1996 Ülker Sokak saldırılarında ülkücü grupların oynadığı rol gündeme geliyordu. İlerleyen yıllarda Cumhur İttifakı’nın LGBTİ+ politikasını oluşturacak bir damar, AKP’nin erken dönem riyakarlığı ve 'esnaf siyaseti' ise diğer damar da MHP’ye bağlı Ülkü Ocakları’ydı denebilir. 90’ların başından itibaren Taksim’deki Pürtelaş, Sormagir gibi sokaklarda yoğunlaşan polis ve çete saldırıları; 96 Mayıs’ında Ülker Sokak’ta ayyuka çıktı. Pınar Selek’in "Maskeler, Süvariler, Gacılar" kitabında ortaya koyduğu ilişkiler ağının tam ortasında Ülkü Ocakları yer alıyordu. Evlere bayraklar asılıyor, en az on üç trans kadının öldürülmesi ile sonuçlanacak ve aylar sürecek pogromun taşları bir bir döşeniyordu. Susurluk’tan çok önce medya, mafya, siyaset ilişkisi Ülker’deydi.

14 Ekim 1996 tarihli Hürriyet Gazetesi.

Ülker Sokak’ta saldırılar başladığında İçişleri Bakanı ANAP’tan Ülkü Gökalp Güney’di. Haziran’da DYP’den Mehmet Ağar bu görevi devraldı. Takvimler Kasım’ı gösterdiğinde Susurluk’un ardından bu sefer bakanlığa günümüz muhalefetinin parlayan yıldızı Meral Akşener geçti. Akşener’in döneminde Ülker Sokak “temizliğinin” son halkası da tamamlandı. O sırada Akşener’in ne yaptığı ise muamma. Bu konu hakkında açıktan ne bir sözü ne de eylemi bulunuyor. Ancak, Bakanlığı döneminde olana bitene en hafif tabirle sessiz kalan Akşener, 2020’de İstanbul Sözleşmesi ve eşcinselliğe ilişkin bir soruya, “Ben çocuğumun böyle bir tercihte bulunmasını anne olarak ister miyim? İstemem. Bu benim bireysel tutumum. Ama böyle bir tercihte bulunmuş insanı dövmem gerekir mi? Hayır. Ben Türkiye’de bir uçtan bir uca gitmekten nefret ediyorum artık bıktım” diye yanıt verecek ve hafızasızlığımıza güvenen siyasetçilerden bir diğeri olacaktı…

Ülker Sokak operasyonunun görünen yüzü Hortum Süleyman isimli emniyet müdürüydü ancak arka planda AKP’nin içinden koptuğu Refah Partisi belediyesiyle, ANAP ve DYP İçişleri Bakanlığıyla, MHP ise paramiliter güç olarak kullandığı Ülkü Ocakları’yla pogromu hem azmettiriyor hem de derin bir sessizliğe gömüyordu.

'YERİ GELDİ MİLLİYETÇİ, YERİ GELDİ DİNCİ OLDULAR'

Demet Demir’in o dönemlere dair gazeteci Elçin Turan’a verdiği röportajdaki tanıklığı, bu kirli ittifakın ve aslında belki de Cumhur İttifakı’nın LGBTİ+’lara karşı iki damardan ilerleyen savaş politikalarının öncüllerini tarifliyor:

“Yeri geldi milliyetçi, yeri geldi dinci oldular. Kaçakçılık yapanlar, uyuşturucu satanlar namuslu aile insanına döndüler birdenbire. Beyoğlu Refah'ın elindeydi o dönem, 95 seçimlerinde Refah'tan Nusret Bayraktar seçilmişti. Bir yandan belediye bir yandan polis baskı uyguluyordu. Belediye "travestilere mal satarsanız kapatırım dükkanlarınızı" diyordu esnafa.

“96'dan 97'ye kadar ülkücü mafya oradaydı. Bana gelip, bir ay içinde terk ediyorsun burayı dediler. Doğan Karakaplan her gün ev basıyordu 89'larda. Kalan son kırıntıları da Hortum temizledi. Kendi topraklarımda köle olmuş oldum yani.”

Özetle; AKP kök salarken, LGBTİ+’ların can suyundan besleniyor, 90’larda gelişen bu kirli ittifakları bünyesinde topluyor ve görmezden gelme siyasetinden savaş stratejisi ve hukukuna geçişin sinyallerini veriyordu…

SONRAKİ BÖLÜM: KÖKLERİMİZ YA DA AKP'YE RAĞMEN LGBTİ+ ÖRGÜTLENMESİ.

*Gazeteci, LGBTİ+ aktivisti.