Libya krizinin çözümü

Gerçek hedeflerini açıklama konusunda son derece temkinli dilin ve Libya’da hareket halindeki birçok devletin müdahalesinin hacminin aksine Türkiye’nin tutumu, doğru olup olmamasından bağımsız olarak son dönemde en net olanıdır. Rusya’nın tutumu ise alışılmışın dışında oldukça realist. Sıfır sorun siyasetinden yıllar önce vazgeçmiş olan Ankara, çıkarlarını korumak için tıpkı rakiplerinin yaptığı gibi, nerede olursa olsun, özellikle de Doğu Akdeniz’de bulunmayı kendi hakkı olarak görüyor.

Abone ol

Cemmane Ferhat

Askeri ya da siyasi olarak, doğrudan ya da vekiller aracılığıyla, müdahalenin şekli ve düzeyinden bağımsız bir şekilde, ister Fayez Sarraj’ın başkanlığını yürüttüğü uluslararası alanda tanınma elde etmiş Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni desteklesin, ister General Halife Hafter’e taraf olsun; uluslararası arenada Libya’ya müdahalede bulunmayan tek bir aktör dahi kalmadı, hepsi krize müdahale etti.

Fransa, İtalya ve Almanya’dan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)'ne, Rusya ve Türkiye’ye varana kadar her devletin krize dahil olmasını meşrulaştırmak için bol miktarda gerekçeleri mevcut. Bazıları ekonomik hesaplardan yola çıkarken bazıları ise siyasi ve güvenlik endişeleriyle hareket ediyor; ancak aktörlerin tamamı, çoğunlukla birbiriyle çelişkili olan çıkarlarını koruma konusunda anlaşmış durumda.

ÇÖZÜM SANILDIĞI KADAR KOLAY DEĞİL

Gerçek hedeflerini açıklama konusunda son derece temkinli dilin ve Libya’da hareket halindeki birçok devletin müdahalesinin hacminin aksine Türkiye’nin tutumu, doğru olup olmamasından bağımsız olarak son dönemde en net olanıdır. Rusya’nın tutumu ise alışılmışın dışında oldukça realist. Sıfır sorun siyasetinden yıllar önce vazgeçmiş olan Ankara, çıkarlarını korumak için tıpkı rakiplerinin yaptığı gibi, nerede olursa olsun, özellikle de Doğu Akdeniz’de bulunmayı kendi hakkı olarak görüyor.

Dolayısıyla bu bakış açısından, Halife Hafter’in başkent Trablus’u ele geçirmesi izin verilemez bir durum. Buna göre, Hafter’in Trablus hükümetini devirmesinden önce bir şekilde Türk askerlerinin doğrudan müdahalesi, Suriyeli savaşçılardan yardım isteme, Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne lojistik destek sağlama ya da Hafter’in saldırılarını frenleyecek bir siyasi uzlaşma yoluyla bunun bir şekilde sağlanması lazım. Tıpkı Moskova ve Ankara’nın yerel çatışmaların taraflarını ateşkes anlaşmasını imzalamaya zorlarken yaptığı gibi.

Belki de en çarpıcı olan, Rusya’nın, Hafter’in son anlaşmayı imzalamaktan vazgeçmesinden sonraki tutumuydu. Rusya’nın üstenci bakışı, dilediğini karşı tarafa dayatma ya da dilediğini etkisizleştirebileceği yönündeki gücünü sürekli ima etmesi, bu kez yoktu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Moskova görüşmelerinin bütün sorunları çözmesinin mümkün olmadığını vurguladı ve daha önce yapılan toplantılar gibi bu toplantının da başarısız olduğunu dile getirdi.

Lavrov, Moskova görüşmelerini Berlin Konferansı’nın hazırlık aşaması olarak nitelemesiyle bunun da ötesine geçti. Bu açıklamaların nedeni, Rusların Libya’daki çatışma meselesinin oldukça kompleks olduğunu kavramasıydı.

Etkin her devletin siyasi çözüme ve ekonomik gelirlerin paylaşımına ilişkin kendine ait bir görüşü vardı ve Moskova ne kadar çabalarsa çabalasın, Suriye’de de olduğu gibi, tek başına bunu çözemeyeceğini ve çözüme ilişkin görüşünü dayatamayacağını ifade ediyordu.

ÖNCELİKLİ SORUN, MİLİS GRUPLARI

Diğer birçok ülke gibi Rusya’nın da oldukça karmaşık gerçekliğe ilişkin kanaati, bazılarının da umut ettiği gibi Libya’da uzun soluklu bir ateşkesi kabul ettirmek için ortak baskıyla sonuçlanacaksa, bu durum, kapsamlı bir siyasi çözüm yolunda bir adımdan başka bir şey olmayacaktır. Zira kalıcı çözüm, birçok sorunu da beraberinde getiriyor ve onu sağlamak o kadar da kolay değil.

Libya krizinin yerel boyutunun belki de en tehlikeli yanı, devrime katılmalarının kendilerine istedikleri an ve istedikleri zaman müdahale hakkını verdiğine inanan silahlı milis gruplar olgusunun giderek yaygınlaştığı bir ortamda, her kampta sonsuz varyasyonlar olması ve yaptırım sağlayacak birleşik bir kararın olmamasıdır.

Her ne kadar UMH, uluslararası tanınmaya sahip olsa da, başkanı Fayez Sarraj uluslararası yetkililerle bir araya geliyor ve Libyalılar adına konuşuyorsa da, gerçekte o, askeri olarak kendinden başka destekçiye sahip olmadığının ve hükümetiyle Trablus’ta hâkim olan milis güçleri arasındaki yarığın giderek büyüdüğünün farkında.

Halife Hafter ne kadar Fayez Sarraj karşısında büyüklenirse, başkent Trablus’a o kadar yaklaşıyor. Ve diğer tarafta halk ve kabilelerin nefretine maruz kalan ve projesinin hezimeti tehlikesiyle tehdit altında olan Hafter kampında da durum daha iyi görünmüyor. Libya’da birbiriyle çatışan bütün taraflar açısından beklenen her siyasi uzlaşmanın dayanıklılığını garanti altına almak için yapılacak en uygun şey, kesinlikle milisler dosyasını öncelikler basamağında üst sıralara taşımaktan geçiyor.

Yazının aslı Al-Araby sitesinden alınmıştır. (Arapçadan Çeviren: İslam Özkan)