Libya üzüyor, herkes üzüyor! 

Mısır’la flört bir yere varsın diye beklerken Libya’daki ortaklar sırayla üzüyor Erdoğan’ı. Halife el Hafter’in Libya Ulusal Ordusu, Trablus’a 14 ay boyunca saldırdığında Erdoğan’ın Libyalı ortakları kendi aralarındaki kavgaları unutup düşmana odaklanmıştı. Hamleler Rusya ve Mısır’ın kırmızı çizgileri yüzünden Sirte-Cufra hattında düğümlenince ateşkes vacip oldu, ortaklar da yeniden birbirine girdi.

Fehim Taştekin ftastekin@gazeteduvar.com.tr

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ‘üzüyorlar’! Geçen aylarda Ruslar, şimdi Mısırlılar, Libyalılar… Galyalılar öfkelendirme aşamasında, sonra onlar da üzecek.

Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi, Yunanistan’la deniz yetki alanlarını sınırlayan kısmi anlaşmayla Erdoğan’a “Bizi üzmüştür” dedirtiyor. “İstihbarat servislerimiz görüşüyor” diye açık edilen tavize rağmen bu yapılır mı? Ne alınganlık! Rabia’yı meydan meydan siyasi propagandaya malzeme yaptıysak ne olmuş; Sisi’ye ‘darbeci’ dediysek sabah akşam, Müslüman Kardeşler’e himaye sunduysak, İstanbul’dan 4 kanalla veryansın etmelerini sağladıysak… Hattı zatında bölünmüş Libya’nın bir parçasıyla deniz yetki alanları anlaşması yaptıysak da yaptık! Sirte-Cufra hattında savaşın eşiğine geldiysek de geldik! İstihbarat şeflerimiz temasta işte, daha ne? Bakınız 2013 Mısır darbesini lanetledik ama Mali’deki darbecileri ilk tebrik eden biz olduk! Yani koşullara göre öyle ya da böyle. Anlayın artık!

Üzülmüşlük bir hayalkırıklığının emaresi, iyi gitmeyen şeylerin, tökezlemenin.

***

Mısır’la flört bir yere varsın diye beklerken Libya’daki ortaklar sırayla üzüyor Erdoğan’ı. Halife el Hafter’in Libya Ulusal Ordusu, Trablus’a 14 ay boyunca saldırdığında Erdoğan’ın Libyalı ortakları kendi aralarındaki kavgaları unutup düşmana odaklanmıştı. Hamleler Rusya ve Mısır’ın kırmızı çizgileri yüzünden Sirte-Cufra hattında düğümlenince ateşkes vacip oldu, ortaklar da yeniden birbirine girdi. Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) Türkiye’nin en önemli kartı. “BM’nin tanıdığı hükümet” diyerek her türlü yasadışı müdahale ve kumar için maymuncuk gibi bir kart. Lakin üzüyorlar işte; Hafter gerilerken UMH güçlenmek yerine bölünme yaşıyor. Hafter’in kenara itilmesi Mısır ve Rusya’nın rolünü de azaltmadı, aksine artırdı. Bu ikili, Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’le oyun kuruyor şimdi. Ankara da sırf Hafter’i gölgede bıraktığı için ‘kârdan zarar’ diye bakıyor. Bu arada çatışmalara mola verilince halk ekonomik girdabını hatırladı. Sokaklar ısındı, hem Tobruk hem Trablus köşeye sıkıştı. Tobruk’taki hükümetin başı Abdullah el Sinni istifasını sundu. Beri tarafta Ankara’nın bir numaralı adamı İçişleri Bakanı Fethi Başağa gösterileri fırsata çevirip Serrac’ın yerine yeltendi. Görevden alındı. Üstelik kendisi Ankara’dayken. Neyse Erdoğan’ın hatırına koltuğu iade edildi. Sıra Serrac’ın Ankara ziyaretine gelince yüzler fena asıktı. Serrac’ın Salih’le 21 Ağustos’ta ateşkes ilan etmesi zaten Ankara’da burukluk yaratmıştı. Trablus’u güvenceye aldıktan sonra sırada Petrol Hilali’ne kavuşmak vardı. Olmadı!

Sonra Temsilciler Meclisi ve Devlet Yüksek Konseyi’nden heyetler Lozan, Buznika ve Kahire’de buluştu. Fas ve İsviçre buluşmaları neyse de Mısır’ın arabulucu olarak öne çıkması epey yutkunma nedeni. Bu komşuluk gibi bir realitenin kendisini Libyalılara dayatmasıdır. Halbuki Mısır doğu güçlerinin destekçisi, tarafsız değil yani. Sirte ve Cufra’yı kırmızı çizgi ilan etmiş bir ülke. Yine de Kahire çözüm platformu olmayı başarıyor. Bu maceraperest yönelimler için esaslı bir derstir. Doğu Akdeniz’de Mısır’ı yanına çekmek için ilişkileri normalleştirme zorunluluğu kendisini dayatıyor. Kahire’nin Libya’daki rolüne ‘sessiz onay’ bununla bağlantılı. Kas gücüyle seyrüsefer buraya kadar. Hafter’i arkaya itecek bir Salih, Emirlikler’in rolünü geriletecek bir Mısır Ankara için artık ‘zorunlu makbul’ sayılıyor. Şerrin iyisine razılar.

Sonra Serrac ekim sonu itibariyle görevini bırakmak istediğini duyurdu. Erdoğan bunu da üzüntüyle karşıladı.

Düşen her yaprakta kendi cüzi iradesini arayan siyasal akıl yüzünden her şey Türkiye ile ilgili sanılıyor ama her zaman öyle olmak zorunda değil. Libya dosyası korkunç çelişkiler barındırıyor. Vatiyye’de üslenmek, Suriye’den milis indirmek, birkaç odada MİT’i operasyonel kılmak Libya’ya yön vermeye yetmiyor. Çatışmasızlık aşamasına geçildiğinde farklı iç ve dış dinamikler devreye giriyor. Hem çözüm hem çözülme yönünde. Türkiye’ye sırtını yaslayanlar kendi ajandalarını araya sokuyor, birbirlerine çelme atıyor. Bazıları Ankara’ya adımını atarken bir gözüyle Paris’e, diğeriyle Kahire’ye bakıyor. Savaş anındaki etki masalar kurulurken dağılıyor.

***

Türkiye’nin bütün bir stratejiyi üzerlerine bina ettiği Trablus merkezli güçler sendeliyor. Serrac-Başağa kavgası sorunun sadece bir kısmı. Trablus, Mısrata ve Zaviye’yi parselleyen gruplar daha büyük dert. Bunlar hem hükümetten maaşlı ‘güvenlik gücü’ hem de mafyatik örgütlenme. Ankara bunları düzenli güçlere dönüştürmekten bahsediyor. Siyasi ayaklar gibi bunlar da yolsuz, yağmacı.

Libya ciddi bir ‘reset’ istiyor ama nasıl?

Serrac’ın istifası da bir rest gibi; içerden ve dışardan gelen baskıları savuşturma amacı güdüyor sanki. Batı'ya ‘çözümün önünü açan sorumlu lider’ pozu veriyor. Türkiye’ye “Üzerime gelme giderim, hükümet dağılır, anlaşmalar da suya düşer” demeye getiriyor. Serrac Ankara ile kritik anlaşmalara İslamcı ortaklarının baskısı altında rıza gösterdi. Ankara’nın istediği UMH’nin dağılmaması. Fakat her halükarda Akile Salih’in çözüm ortağı olarak kıymete bindiği yeni süreçte başkan, iki yardımcı ve bir bağımsız başbakan şeklinde formüle edilen 3+1 modeliyle yeni başkanlık konseyi kurulursa Türkiye açısından durum daha da nazikleşecek. Bunun için Cenevre’de deneme turları başlayacak. Türkiye eski sayfada kalan imzaları yeni sayfaya taşıyabilecek mi? Sonuçta anlaşmalar onay makamı Temsilciler Meclisi’nden geçip hukuki geçerlilik kazanmış değil. Garantisi yok hiçbir şeyin.

Serrac yetkiyi, ekim sonuna kadar teşekkül etmesini umduğu idareye bırakmaktan söz ediyor. Bu tarihe yeni hükümet kurulursa gökten mucize inmiş demektir. UMH’nin kurulmasına imkan veren Süheyrat Anlaşması 18 ay sürmüştü. Üstelik 2015’teki koşullardan çok daha zorlu bir denklem oluştu. İşin içinde sahaya intikal etmiş Türkiye, askeri varlığını artırmış Rusya, askeri müdahaleden bahseden Mısır, “Ben döndüm” diyen ABD, derin çıkarların takipçisi İtalya, tüm hırslarıyla Fransa var. Evvelki turda iddia bu denli büyük değildi.

Serrac bir yandan da hiç gitmeyecekmiş gibi kendine yakın güçleri tahkim ediyor. Bu da Ankara’nın dikkat kesileceği bir durum. Serrac, Başağa’yı açığa alınca el çabukluğuyla Trablus’un güvenliğini İçişleri’nden alıp Zintan kentinden Usame Cuveyli komutasındaki Batı Bölgesi Harekât Gücü’ne vermişti. Mısratalı Muhammed el Haddad’ı da Genelkurmay Başkanlığı’na atadı. Zintanlılar Trabluslulara, Trabluslular ve Zintanlılar Mısratalılara karşı. Türkiye her üç odağı, ayrıca birbirine düşman İslamcı grupları memnun etmek durumunda. Serrac, Savunma Bakan Yardımcısı Salah el Namruş’u Savunma Bakanı yaptı. Halbuki fiilen Savunma Bakanı yetkilerini kullanan Başağa idi.

Son olarak Serrac, 2018’de Kamu Güvenliği Ajansı’nı emanet ettiği İmad el Trabelsi’yi İstihbarat Servisi Başkan Yardımcılığı’na, Merkez Destek Güçleri Komutanı Lütfi el Hariri’yi İç Güvenlik Ajansı Başkan Yardımcılığı’na, Kaddafi rejimiyle ilişkili olmakla suçlanan Muhammad Ba'ayo’yu Libya Medya Vakfı’nın başına atadı. Zintanlı Trabelsi, Trablus ve Mısratalı güçlerle çatışmış birisi. Hariri ise tartışmalı Hızlı Müdahale Gücü’nün komutan yardımcısıydı.

Müslüman Kardeşler’in başını çektiği kanatlar güvenlik, istihbarat ve medyayı kontrol etmeye yönelik bu adımlara öfke kusuyor. Ciddi bir güç kavgası var.

Atanan isimler otomatik olarak Türkiye’yi rahatsız etmeyebilir. Ancak istikrarsızlık Türkiye’nin oyun kapasitesini düşürüyor. Husumetler alevlenmeye çok müsait. Hasım güçlerin gözleri de bu çatlaklarda.

***

Libya’nın ne denli çetrefil olduğunu son petrol mutabakatı ile ilgili tartışma da anlatmaya yetti. Malum vanalar Hafter’in elinde. Gelir kontrolü ise Trablus’ta. Ocakta vanaların kapatılması her iki tarafı vurdu. Fakat petrol sahada gerileyen Hafter’in elindeki en önemli kart. ABD’nin baskısı karşısında Hafter vanayı açmayı kabul etti. Ruslar da işi kolaylaştırdı. Hafter Soçi’ye oğlu Halid’i gönderdi. Trablus’tan Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Ahmet el Maitik gitti. Maitik Soçi’den önce Ankara’ya uğrayıp görüş aldı. Nihayetinde Soçi’de anlaşma sağlandı. Anlaşmaya göre gelir doğu ve batı arasında adil paylaşılacak; bütçe hazırlığı, maaş ödemeleri ve borçların tasfiyesini koordine edecek bir komite kurulacak. Maitik mutlu bir haberle döndüğünü sanırken Trablus’ta veto yedi. Serrac anlaşmayı reddetti. Libya Petrol Şirketi, Rus Wagner güçlerinin tesislerden çekilmesini şart koştu. Müslüman Kardeşler’in Adalet ve İnşa Partisi veryansın etti.  

Ret cephesi, anlaşmayı, Wagner ödemeleri dahil Hafter’in yürüttüğü savaşın Trablus’a fatura edilmesi olarak görüyor. Tobruk merkezli yönetimin borçları 29 milyar dolar civarında. Bu borç ödenirse Hafter siyasi pazarlıklar için dileğinde vanayı kapatabilir.

Bir pazarlık dönüyor, bundan bir anlaşma çıkıyor; Serrac’tan onaysız, Libya Petrol Şirketi’nden habersiz! Gelirleri kontrol eden Merkez Bankası ortada yok. Ankara’dan onaylı gibi duruyor ama Erdoğan’ın dostları isyanda başı çekiyor. Şimdiye kadar iki tarafla da çalışan ve Batı’nın desteğini alan Merkez Bankası Libya’da en etkili otorite. Maitik komite oluşturmak için Sirte’ye gidecekti, gidemedi. Basın toplantısını da iptal etti. Baktılar ki anlaşmanın reddi Hafter’in elini güçlendirecek ve halk isyan edecek bu sefer Wagner’in olmadığı birkaç tesiste operasyonun başlamasına karar verdiler.

***

Libya dosyası işte böylesi bir karmaşayı barındırıyor. Büyük bahisler kaldıramayacak kadar kaygan. “Bizi üzmüştür” sözlerini tekrar ettirecek bir zemin.

Tüm yazılarını göster