Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan yeni yılda Libya tezkeresini meclisten geçirmeye hazırlanırken Türk ordusuna güvenlik lojistik hatlar ya da üsler arıyor. Erdoğan’ın 25 Aralık’ta Tunus’a ‘habersiz’ ziyareti ilk bakışta Libya’nın komşularından müttefik devşirip Berlin konferansına taşıma çabası olarak görüldü. Fakat daha sonra anlaşıldı ki ziyaret bunun da ötesinde, Tunus’u Libya için sıçrama tahtası olarak kullanma arayışıyla ilgiliydi.
Erdoğan açısından Libya’nın komşuları arasında en ikna edilebilir olanı Tunus. Ancak ziyaret ters tepti. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said üs vermek ya da topraklarını kullandırmak gibi seçeneklere kapıyı kapattı. Tunus’a böylesine özgüvenle gitmelerinin nedeni Müslüman Kardeşler’in (El Nahda) parlamentodaki ağırlığı. Hâlihazırda savaşçı transferi, tesis ve eğitim dahil Libya’ya yönelik örtülü operasyonlara imkânlar tanısa da Tunus savaşın doğrudan tarafı olacak kadar çıldırmadı.
Erdoğan’ın Libya’da yakından çalıştığı İçişleri Bakanı Fethi Başağa, Trablus düşerse komşularının da düşeceğini öne sürüp Tunus, Cezayir, Libya ve Türkiye’nin ittifak kuracağını söylemişti. Erdoğan’ın ziyareti sırasında edilen bu laflar Tunusluları fena kızdırdı.
Tunus’un uzatamadığı eli siyasal İslamcılarla travmatik bir geçmişi olan Cezayir’den bekliyorlarsa yanılıyorlar. Türkiye’nin askeri macerası ciddiye binince Cezayir Ulusal Güvenlik Konseyi acilen toplanıp sınırların güvenliğini görüştü. Libya ile savaş geçmişi olan Çad da bu işin parçası olmak istemiyor. Mısır zaten Türkiye’nin hedefe koyduğu Halife Hafter’in en kritik destekçisi.
***
Manzara bu olsa da Suriye’den sonra Libya’da tekerrür eden gözü karalık sınır tanımıyor. Hükümet, Türk askerine görev yazdırmadan önce Suriye’den Libya’ya cihat seferberliği başlattı. Tecrübe edilmiş bir trafik, zorlanmayacaklardır! Suriye krizinin başında Libya’dan Türkiye aktarmalı cihatçı transferi bu kez tersine işliyor. Bir süreden beri Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu ve Tobruk’taki Temsilciler Meclisi yetkilileri, Türkiye’nin Suriye’den Nusra ve IŞİD üyelerini taşıdığını iddia edip duruyordu. Suçlamalar propaganda savaşı olarak görülüyordu.
Artık bu haberler birkaç gündür Suriye’de Türkiye destekli grupların kendi sosyal medya hesaplarından gelince durum değişti. Eli silahlı ve üniformalı kişilerin video görüntüleri gündeme hızla oturdu. Videolardan birinde bir savaşçı “Allah-u Ekber, Özgür Suriye Ordusu İslam’ı savunmak için Libya’da” diyor. Libyalı gazeteciler, Halep şivesiyle konuşan ve dalga geçercesine Hafter’in ismini telaffuz etmeye çalışan kişilerin görüldüğü videolardan birinin Trablus yakınında Selahaddin bölgesinde Hafter güçlerinin elinden alınan Tekbali kampından çekildiğini tespit ettiklerini söylüyor.
Farklı kaynaklara göre Libya’ya gönderilenler, Türkiye’nin örgütlediği Suriye Milli Ordusu içinde yer alan Feylak el Şam, Sukur el Şam, Mutasım Bölüğü, İkinci Kolordu ve Sultan Murat Tugayı’ndan seçilmiş kişiler. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre de Afrin’de Libya’ya gideceklerin kaydedildiği dört merkez açıldı. Birkaç gün önce de yine Suriye’deki gruplar arasında Libya’ya 2 bin dolar aylık maaşla savaşçı götürüleceğine dair bir mesaj dolaşıma sokulmuştu. Katar gibi bir ‘keşideci’ varken kimse paranın kaynağı nedir diye dert etme gereği duymuyor. Gerçi Feylak el Şam gibi İhvan bağlantılı grupların Libya’daki kardeşlerinin yardımına gitmesi de şaşırtıcı değil. Trablus’taki yönetim videoların sahte olduğunu savundu.
Bu videolar sonuç çıkarmak için belki yetersiz olabilir. Ancak son birkaç gündür İstanbul’dan Trablus ve Mısrata’ya artan seferler oldukça dikkat çekici. Flightradar24’ün uçuş izleme haritasından Libyan Wings, Libyan Airlines, Afriqiyah Airways gibi şirketlerin uçuşlarıyla ilgili elde edilen veriler trafikteki artışı gösteriyor. Benzer bir trafik Tunus’un havaalanları (Tunus-Sfaks) ile Trablus ve Mısrata arasında da görülüyor. Bu trafik de “Tunus aktarmalı cihatçı transferi” olarak yorumlanıyor.
Türkler çıldırıp tatil için savaş bölgesine akın etmiyorsa Trablus ve Mısrata’ya inen yolcu uçaklarının ne taşıdığı izaha muhtaç. Ama bu konuda bir karartmanın olduğu anlaşılıyor. Al Marsad’ın yayımladığı e-posta yazışmalarına göre Afriqiyah Airways’in Trablus’taki sorumlusu, İstanbul’da uçuşlardan sorumlu yetkiliden 25 Aralık’ta MU1971 nolu uçuşta yer alacak yolcuların sayısı ve listesini istiyor. İstanbul’dan gelen yanıtta “Güvenlik nedeniyle Milli İstihbarat Teşkilatı yolcu bilgilerini sizinle paylaşmamızı istemedi” deniliyor.
Aslında bu kadar gizeme de gerek yok. Erdoğan, Rusya’dan Wagner’in özel askerleri nasıl Libya’ya gittiyse Türkiye’nin de benzer adımları atabileceğini söylediğinde ilk akla gelen olasılık Suriye Milli Ordusu’nun Libya’daki vekâlet savaşına taşınmasıydı.
Erdoğan’ın Esad yönetimine karşı milislerle iştigalinin Suriye ile bitmeyeceğine, bunların fetihçi sapmalarla başka cephelere sürülebileceğine dair öngörülerimiz vardı. Şaşırmıyoruz. Tedavüldeki siyasi akıl bu konuda hayli pervasız.
***
Bu seferberlik Türk ordusunun konuşlanmasından önce sahayı test etme ya da koşulları olgunlaştırma amacı taşıyor olabilir. Ya da Berlin Konferansı'na kadar olabildiğince sahadaki koşulları Trablus’ta İhvan güdümlü hükümetin lehine değiştirme hamlesi olarak görülebilir.
Suriye’nin kuzeyinde başat sorun olarak duran cihatçı potansiyelinin bu şekilde biraz eritilmesi Rusya’nın da “İstemez ama yan cebime koy” diyebileceği bir seçenek. Devamında Ruslar “Suriye kördüğümünden kurtulduktan sonra Libya’dakilerin icabına da bakabiliriz” diyecektir. Ayrıca Ruslar, Libya’daki Batılı rakiplerinin rolünü azaltacaksa Türkiye’nin müdahalesini bir yere kadar kullanışlı da görebilirler. Ama bunun çift anlamlı bir esneklik olduğunu, buna sadece Rus stratejisinin önünü açtığı sürece anlayışla bakacaklarını görmek gerekiyor. Yani Libya’daki durumu, Trablus üzerinde etkili Türkiye ile Tobruk üzerinde etkili Rusya arasında ikili bir dengeye oturtacaksa Türklerin suları köpürtmesine sessiz kalabilirler. Aksi halde kimse Rusya’nın Suriye’de ezdiği İslamcı alternatifi Libya’da baş tacı etmesini beklemiyor. Rusya dışında da sahadaki yenişememe durumundan kaynaklı kilitlenmeyi aşmak ve siyasi çözümü mümkün kılmak için Türkiye’nin müdahalesini ‘elverişli’ bulan başka uluslararası aktörler de çıkabilir. Onlara göre de ‘aranan çılgın’ bulunmuştur!
***
Başkalarının denge hesaplarından yakamızı kurtarırsak ‘Çılgın Türk’ün eteğinde neyin kalacağını sorgulamak da bize kalıyor.
Trablus’ta İhvancılar Hafter’e karşı kalkan olarak Türkiye’yi havadan, karadan ve denizden davet ediyor. Bu davete olumlu yanıt onların pozisyonunu sağlamlaştırabilir ama bu, Türkiye’yi pek çok açıdan tartışmalı bir duruma sokuyor. Bu çağrının BM’de tanınmış Ulusal Mutabakat Hükümeti adına yapılmış olması bir şeyi değiştirmiyor.
Cihatçı seferberliği ve olası Türk askeri konuşlanması Türkiye’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika ile ilişkilerini felaket derecesinde zehirleyen yeni bir süreci başlatabilir.
Libya içinde de Türkiye, kendi milis güçleri yetmezmiş gibi bir de yabancı savaşçıları bu ülkenin başına bela etmekle suçlanacaktır.
2011’den bu yana yaşanan süreçte, özellikle de 2014'ten sonraki iç savaşta, İslamcı güçlere hami kesilen politikası nedeniyle Türkiye zaten Libya’nın büyük bir kesimi tarafından sorunun kaynağı olarak görülüyor.
İhvan’dan gelen teşekkürleri servis ederek insanlara hamaset sarhoşluğu yaşatabilirler ama izlenen politikanın Libya içinde yarattığı travma kötü bir miras olarak kalacaktır. Kardeşin kardeşle kavgası unutulabilir ama bu kavgada ‘işgalci’ ilintisi kolayca silinecek bir hafıza olmayacaktır.
İzlenen siyaset, Libyalıların bir kısmında Türkiye’yi, geçen yüzyılın başında İtalyanlara yöneltilen bakışın bir benzeriyle karşı karşıya bırakıyor. Bu etki Libya ile de sınırlı kalmayacaktır. Geniş bir coğrafyada kışkırtılan algı “Yeni Osmanlı” ya da “sömürgecinin dönüşü” şeklindedir. Belki günün sonunda Mısrata’daki sınırlı bir grup Erdoğan’ı baş tacı etmeye devam edebilir ama fotoğrafın geri kalanında kimse hayırla yad edilmeyecektir. Bu anılmanın ne türden lanetlenme içerdiğini Suriye’nin kentlerinde dolaşırken çok gördüm.
Türkiye eğer Libya’ya el atacaksa birbiriyle savaşan Libya’nın evlatlarını barıştıran güç olarak gitmeliydi.