Akbelen Ormanı mücadelesi bir şeyi netleştirdi: Canımıza
kastedenler o kadar da ‘gizemli’ değiller. ‘İklim krizi’, ‘küresel
ısınma’ türü müphem kavramlarla soyutlaştırılan çevre
cinayetlerinin bir faili var. Ve eğer ortada bir cinayet varsa,
katilin iyisi kötüsü de olmaz!
Peki Limak hayatımızı mahvediyor da Koç’un madenleri çok mu
iyi?
Soru bana ait değil. Akbelen’de oluşan kamuoyu duyarlılığını
gören Sivas’ın Kangal ilçesine bağlı köyün sakinleri soruyor bunu.
10 yıldan fazla süredir Koç’a ait Demir Export şirketinin altın
madenlerine karşı mücadele yürütüyorlar. Sinsi bir tehlikeyle karşı
karşıyalar. Arsenikli içme suyuna mahkum bırakıldılar. Türkiye’nin
en uzun süreli çevre mücadelelerinden birisi burada veriliyor. Ne
var ki hukuki yollar, toplumsal tepki ve siyasi destek konusunda
bir yerden sonra her şey kapı duvar oluyor.
Niye peki? Ortada ağır cezalık bir suç var üstelik. Hani
ekolojik yıkım bir cinayettir diyoruz ya; işte bu, düpedüz
taammüden bir cinayet dosyası. Belki de ağaç kesmekten bile beter
doğrudan sonuçlar doğuracak dosyayı, yeniden açalım.
***
Tam Akbelen mücadelesi sürerken, geçen hafta Demir Export’un
Kangal’daki yeni altın madeni ile ilgili Danıştay 6. Dairesi’nden
önemli bir karar çıktı. Yüksek mahkeme, ÇED’in iptali için açılan
davada Sivas İdare Mahkemesi’nin şirket lehine verdiği ‘ret’
kararını bozdu. Gerekçesi şöyleydi: Açılması planlanan yeni altın
madeni ocakları Molla deresini etkileyecek. Biyoçeşitlilik zarar
görecek. Molla deresinin bir özelliği bulunuyor. Kangal
kaplıcalarının ünlü ‘doktor balıkları’ buradan da besleniyor. Altın
madeni işlerse eğer, şifa dağıtıcılar kesin ölecek. Maden mi, insan
hayatı mı; tereddütsüz bir tercih şart yani.
Köylüler yargı kararına rağmen maden ocağının durmayacağından
endişeliler. Haklılar da. Zira, Türkiye’nin en vahim
felaketlerinden birisi başlarına geldiği halde daha önce hukuki
engeli aşmayı rahatlıkla başarabildi şirket. Nasıl mı?
KÖYLÜYE ARSENİKLİ SU İÇİRDİLER
Demir Export’un Sivas Kangal’daki Bakırtepe altın madeninde
dinamit kullanımı yüzünden Pınargözü köyü, Taşgeçit ve Davutoğlu
mezralarının içme suyu azaldı. Ve her şey bundan sonra başladı.
Köylüler sudan şüphelenip 2011’de resmi makamlara başvurdular.
Sağlık Bakanlığı, İl Sağlık Müdürlüğü, Toplum Sağlık Merkezi vb.
kurumların farklı tarihlerde yaptığı 5 farklı tahlilin hepsinde,
yüksek miktarda arsenik çıktı. Örneğin; 7 Mart 2013’te Halk Sağlığı
Müdürlüğü’nün hazırladığı raporda, “suyun içme ve kullanma suyu
olarak kesinlikle kullanılmaması” gerektiği vurgulanıyordu.
Köylüler mahkemeye koştular. Kangal Cumhuriyet Savcılığı’na yapılan
suç duyurusu üzerine 1.5 yıl sonra şirket hakkında dava açıldı.
Lakin Kangal Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava devam ederken, bir
skandal da ortaya çıktı.
Şirket filtre sistemi kurup köye ‘temiz su’ iletmeye başlamıştı.
Fakat maden yüzünden kaynaklar azaldığı için köye yetmedi. Şirket
ne yaptı dersiniz? Arsenikli suyu, filtrelenmiş suya karıştırıp
verdi. Köylülerin kendi olanaklarıyla Hacettepe Üniversitesi’ne
Nisan 2014’te yaptırdıkları tahlilde sonuç korkunçtu: Normalin 7
kat üzerinde arsenik!
Kangal Toplum Sağlığı Merkezi ekipleri de 16 Mayıs 2014 günü
yerinde tespit yapıp tutanak tuttu. Aynen şunlar yazılıydı:
“Pınargözü Köyü arıtma tesisi çıkışında depoya su sıkıntısından
dolayı köylünün isteği üzerine yapılmış arsenikli ilave ek su
vanası tespit edilmiş olup, vana mühür altına alınmıştır. 4.12.2014
günü arıtma tesisinde yapılan kontrollerde, mühürlü vananın
açılarak depoya arsenikli su ilave edildiği ve tekrar bağlandığı
tespit edilmiş olup, mührün açılmış olduğu fotoğraflanmıştır.”
ŞİRKET AĞIR CEZALIK OLDU
Deliller üzerine Asliye Mahkemesi, suçun TCK’nın 185/1 veya 2.
maddelerine göre, “kasten veya özensiz davranmak suretiyle
tüketilecek şeylere zehir katma veya bozma” fiiline girdiğini
belirterek, görevsizlik kararıyla davayı Sivas 1. Ağır Ceza
Mahkemesi’ne gönderdi. Demir Export 2016’da insan sağlığını
tehlikeye atmaktan ağır cezalık oldu böylece. Ne var ki sadece
sorumlu jeoloji ve çevre mühendisi sanık sandalyesindeydi. Koskoca
Koç Holding’in şirketindeki iki mühendis, inisiyatif alıp köylüye
arsenikli su vermişti!
Ancak 2021’de sonuçlanan davadan beraat kararı çıktı. Köylüler
şoke oldu. Bütün resmi raporlar insan sağlığına doğrudan
kastettiğini ortaya koymuştu. Şirketin Ağır Ceza’daki davada
avukatı kimdi biliyor musunuz? O dönem Türkiye Barolar Birliği
Başkanı olan Metin Feyzioğlu. Aynı günlerde Cerrattepe’de Cengiz’in
altın madenine karşı açılan davada köylülerin avukatlığını yapan
Feyzioğlu, Sivas’ta tam tersi bir hukuk mücadelesi veriyordu.
Bugünkü hali ortada zaten.
Oysa Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki davada atanan bilirkişi
heyetinin raporunda şirketin yaptığı arıtma tesisinin izinsiz
olduğu, ortada hiçbir yasal prosedürün bulunmadığı, kendi tasarrufu
ile bunu yapıp köye su verdiği, arıtma öncesinde ve sonrasında
yapılan tahlillerde arsenik oranının normalin çok üzerinde olduğu
vurgulanıyordu. Mahkeme birazcık adil olsaydı karar farklı çıkardı
çünkü, burada zincirleme bir skandal duruyordu. İlki; şirket bile
isteye arsenikli suyu, ‘filtre edilmiş su’ diye köylülere
içirmişti. İkincisi ise 2014 yılındaki Kangal Toplum Sağlığı
Merkezi’nin arsenikli suyun köylülere açılmış bir vana ile
verildiğini kanıtlayan tutanaktaki şu detayda gizliydi: “Köylünün
isteği üzerine yapılmış arsenikli ilave ek su vanası…”
Ne demek isteniyordu? Köylü, “bize arsenikli su verin” mi
demişti şirkete? Çevre davalarında şirketlerin nasıl yollara
başvurduğunun çarpıcı bir örneğini göreceğiz şimdi.
Bilirkişi “arıtma tesisi yasadışı” derken, şirket ne yaptığını
fark etmiş olacak ki, “köylünün talebi üzerine yaptık” demek için
bir başvuru hazırladı. 20 Mayıs 2014 tarihini taşıyan ‘Demir Export
AŞ Çetinkaya İşletmesine’ başlığını taşıyan ve Pınargözü muhtarı
ile iki azanın imzasını taşıyan başvuruda, “Şirketiniz tarafından
arıtmada kullanılan suyun yetersiz gelmesi nedeni ile ocak
içerisinde bulunan su kaynağından pompa aracılığı ile kullanım suyu
sağlanmasını talep ediyoruz” deniliyordu. Tarihi yeniden
hatırlayalım: 20 Mayıs 2014. Buna karşın Kangal Toplum Sağlığı
Merkezi’nin “köylünün içme suyuna bir vana ile arsenikli su
karıştırıldığı tespit edilmiştir” yazılı tutanağın tarihi 16 Mayıs
2014. Şirketin “Suyu köylü istedi” dediği tarihten 4 gün öncesi.
Nasıl oldu? Hukuk, uzay-zaman bükülmesine mi uğradı?
***
Yıllara yayılan dosyada hukuk garabetleri saymakla bitmiyor
aslında. ÇED onayının yasal olduğuna karar vermek için, “Alınacak
tedbirler çevresel etkiyi azaltabilir” türünden bir cümle konulsun
diye üst üste dört kere bilirkişi raporu hazırlatan mahkemeden
tutun da Koç olunca sessizliğe bürünen muhalif siyasilere kadar,
daha pek çok vahim olayı, iddiayı dile getiriyor Kangal’ın
köylüleri.
Türkiye’de çevre mücadelesi, tam bir emek ve hayat mücadelesine
dönüştü artık. Sermayenin her türü, farklı yerlerde, aynı saldırıyı
sürdürüyor. Haliyle hattı müdafaa değil, sathı müdafaa şart.