Linç üstü birer soruşturma alır mıyız?

Teknoloji, kullananın elinde, onun niyetine göre şekilleniyor. Yeri geldiğinde bir cinayetin aydınlatılmasında kilit rol oynarken bazen de toplumsal bir lince dönüşen paylaşımların yapıldığı ve yayıldığı alan olabiliyor.

Abone ol

Sosyal medya, bildiğimiz iletişim yöntemlerinde paradigma değişimine yol açtı. Artık herkes fikrini özgürce söyleyebileceği, bir nevi kendi köşesine sahipti. Dünyanın farklı yerlerindeki olayların anlık olarak takip edilebilmesi, farklı bölgelerdeki insanlarla bağlantı kurulabilmesi kadar örtbas edilmeye çalışılan olayların duyurulması ve bir baskı grubu kurulabilmesi de Türkiye’deki en yaygın sosyal medya kullanım örneklerinin başında geliyor.

Elbette sosyal ağların her zaman bu tip faydalar barındırmadığını zamanla öğrendik. Teknoloji, kullananın elinde, onun niyetine göre şekilleniyor. Yeri geldiğinde bir cinayetin aydınlatılmasında kilit rol oynarken bazen de toplumsal bir lince dönüşen paylaşımların yapıldığı ve yayıldığı alan olabiliyor. Bu yazıda ikinci özelliği, iki güncel örnekle düşünelim istiyorum.

HEDEF TAHTASINDAKİ KOMEDYENLER

İki haftada iki komedyenin gösterilerinden iki kesit sosyal medyada çokça konuşuldu. Birinci örnek Pınar Fidan’ın bir gösterisinde Alevileri ve Madımak’ı konu edindiği bölümle ilgili. Sosyal medyada hızla tartışılan kısa videoya dair savcılık ışık hızıyla takibat başlattı. Fidan’ın hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan soruşturma başlatıldı. Emniyet sorgusunun ardından serbest bırakılan komedyen, bu konuya dair sosyal medya hesabından bir de açıklama yaptı.

İkinci örnek ise Emre Günsal’ın, gösterisinde Atatürk’ü konu edindiği bir bölümle ilgili. İlk örnekteki gibi, gösterinin ilgili kesiti de yine hızla tartışıldı, kişisel yargılar dağıtıldı ve savcılık harekete geçti. Emre Günsal, Pınar Fidan kadar şanslı değildi. Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun’a muhalefet sebebiyle gözaltına alındı. İfadesinin ardından da tutuklanarak cezaevine gönderildi.

İki örnekte de yargı dinamosunu çeviren güç, sosyal medyada yapılan paylaşımlardan geldi. Bazı paylaşımlar medeni eleştirilerle sınırlıyken bazıları komedyenleri kişisel olarak aşağılayan, onlara hakaret eden ifadelerle bezeliydi. İki örnekte de milletvekillerinin, sanatçıların, kanaat önderlerinin paylaşımlarını gördük. Kimileri konuya farklı bakmak gerektiğini söylerken kimileri de ateşe benzin dökmeyi tercih etti.

MİZAHTA BEĞENİ KISTASI VE SOSYAL MEDYADA TEPKİ GÖSTERME BİÇİMİ

Herkesin mizahtan anladığının aynı olmaması normaldir. Bazıları için mizah kaba komediden ibarettir bazıları için mizah sadece bir güldürü aracıdır. Peki yapılan gösteri, sizin mizah anlayışınıza uymadığında veya hassasiyetlerinizle dalga geçildiğini, kutsallarınızın aşağılandığını düşündüğünüzde ne yaparsınız? İki örnekte de ne yapıldığını söyleyeyim: Komedyenler kişisel olarak hakarete uğradılar; yetmedi, savcılar göreve çağrıldı. Sonuç da ortada.

Burada bir parantez açmak gerekiyor. Savcıları göreve çağırma söylemini kimse kendi kendine uydurmuyor tabii. Arka planda, onlarca yıldır politik tartışmalarda güçlü olanın güçsüz olanı yargı yoluyla terbiye etme pratiği olduğunu biliyoruz. Muktedirlerin, kendilerine benzemeyenleri cezalandırma isteğini biliyoruz. Savcıların göreve çağrılması, TBMM kürsülerinden görerek öğrenilmiş bir davranış yöntemi.

Bu gösterilere karşı tepkilerin çığ gibi büyüyerek sosyal medya lincine dönüşmesinde ve savcılık soruşturmalarına konu olmasında bilhassa ifade özgürlüğünden yana olması, daha sağduyulu davranması beklenen bireylerin yaptıkları paylaşımların etkisini de azımsamamak gerekiyor.

Herhangi bir insanın yapılan mizahı beğenip beğenmemesi, mizah yapanın sanatsal veya kişisel özgürlüğünün sınırlarını belirleyemez, belirlememeli. Yorumlar, başkalarını kırıp dökmeden, özgürlüklerini ellerinden almadan da yapılabilmeli.

SEN PAYLAŞIP GEÇTİN, YA SONRA?

Sana sunulan video kesitlerini gördükten sonra, aklına ve ağzına gelen her şey yazdın. Sözlerin sahipleri zaten kamuoyunda çok tanınan simalar da değillerdi. O açıdan da rahatça her istediğini yazdın, söyledin. ‘Yeni yetme’ komedyenler olarak ağızları yanmalıydı ve hangi meseleleri gösterilerinde konu edinip edinemeyeceklerini öğrenmeliydiler. Böylelikle de her konuyu öyle sahnelerde dillerine dolayamazlardı. Bravo sana.

İki komedyenden biri cezaevine giderken diğeri evine döndü. Belki mesleklerini bırakacak, belki de daha sıkı sarılacaklar orasını bilemiyoruz. Bildiğimiz ise her ikisinin de uyumakta güçlük çekebileceği, hazırlayacakları gösteri kurguları üzerine normalin on katı düşüneceği, tek bir yanlış kelime dahi etmemek için büyük kaygılar taşıyabileceği ve daha bir sürü şey… Yani siber zorbalığın mağdurlarında görülebilecek kaygı bozuklukları ve bazı durumlara gereğinden fazla hassasiyet gösterme halleri.

PAYLAŞIM YAPARKEN İKİ BASİT ÖNERİ

Sosyal medyanın asıl filtresi kullanıcıların kendi zihinleri ve muhakeme kabiliyetleri. Başkalarının hayatını etkileyebilecek, yoğun duygularla örülü paylaşımlar yapmadan önce basitçe kendinize iki soru sorun.

Hakkında paylaşım yapacağım kişinin yerinde ben olsam, bunları okuduğumda ne hissederdim? Yazdıklarımda insanların kişilik haklarına saldırı var mı, hakaret ediyor muyum, hedef gösteriyor muyum?

Korkmayın, zamanla sosyal medyada paylaşım yaparken sağduyunuzu geliştirebilecek bu soruların cevaplarını bulmak fazla vaktinizi almaz. Ayrıca hem sizi hem de karşınızdakini birçok hatadan ve beladan da korur.

Teknoloji, kullananın elinde her an yeniden yoğrulan bir hamur: Aklınıza dahi gelmeyecek altın yaldızlı birçok kapıyı açabileceği gibi kabuslarınızda üstünüze devrilen paslanmış demir döküm kapılar da olabilir; tamamen kullanan topluluğa ve o topluluğu oluşturan bireylere bağlı.

Siber zorbalık ve 'duyar kasmak'