Lisede hangi bilginin teorisi ele alınacak?
Yeni müfredatla bir öğrenci lisede bilgi teorisinin ana dersi olan felsefe dersini görmeden bilgi teorisiyle karşılaşacak; hatta felsefe kavramıyla hiç tanışmayıp buna karşın dört yıl zorunlu din dersi görerek liseden mezun olabilecektir.
Hacı Sağlık*
Malum olduğu üzere Türkiye’de eğitim müfredatı daima bir değişim ve dönüşüm halindedir. Eskiden hükümetlerle beraber değişen müfredat son on yedi yılda neredeyse Milli Eğitim Bakanı'na göre değişir hale geldi. En son yapılan değişiklik ise geçenlerde Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk tarafından kamuoyuna açıklanan lise ders müfredatı oldu. Bu müfredatı incelediğimizde vizyon açısından gerçekten önemli adımların atıldığı görülmektedir. Bilim veya ders bazında bu adımlar veya değişiklikler üzerinde bilimsel analiz yapmak şüphesiz ayrı ayrı uzmanlık alanı gerektirmektedir; ancak burada ilk bakışta dikkatimizi çeken en önemli husus bilgi teorisi dersinin ilk defa müfredata eklenerek iki yıl boyunca zorunlu olarak okutulacak olması. Buradan hareketle biz, bu yazımızda felsefî bir bakış açısıyla bilgi teorisi dersi üzerinden bilginin mahiyeti, bilgi türleri ve bunların birbiriyle etkileşimi bağlamında ortaya çıkacak zihinsel yapıyı irdelemeye çalışacağız.
Bilgi teorisi, ontoloji yani varlık felsefesinden sonra felsefenin en önemli ikinci disiplinidir. Felsefî dilde epistemoloji denilen bu disiplin “Bilgi nedir? Neyi bilebiliriz? Bilginin kaynağı nedir? Bilgi hangi kategorilere ayrılır? Ne tür bilgi bizi ne tür sonuca götürür?” gibi soruların cevabını bulmaya çalışır.
Bilgiyi klasik olarak “süje ile obje arasındaki ilişki sonucunda ortaya çıkan ürün” şeklinde tarif edebiliriz. Başka bir ifadeyle “bilgi, bilebilen ve algılayabilen özne ile gerek dış dünyadaki gerekse de zihin dünyasındaki varlık arasındaki bağ sonucu ortaya çıkan şeydir.” Bilginin oluşum sürecinde üç ana unsur vardır: Bilgi elde eden ve algılayan özne -ki bu bilinç sahibi bir canlı olabileceği gibi bilgisayar destekli bir varlık da olabilir-, kendisinden bilgi elde edilen ve algılanan bir nesne -ki bu hem gerçek bir varlık hem de zihnî bir varlık olabilir- ve bağ -ki bu bağ düşünsel, duygusal, inançsal, tecrübî, teknik vs. olabilir. Varlık olarak her öznenin sübjektif bir eğilim ve perspektife, her nesnenin farklı özellik ve mahiyete sahip olması ve evrende sonsuz algoritmalar sisteminin var olmasından hareketle aslında bilgi dediğimiz şeyin çok karmaşık süreçler sistemi olduğu görülmektedir. Bundan dolayıdır ki bilgi çeşitli yönlerden sınıflandırmalara tabi tutulmuştur: Örneğin, özne ile nesne arasındaki bağa göre bilimsel bilgi, felsefî bilgi, dogmatik, sanat bilgisi; kaynağına göre aklî bilgi, naklî bilgi, sezgiye dayalı bilgi; doğruluk dereceleri bakımından kesin bilgi, zannî bilgi, yanlış bilgi; dönemine göre geleneksel bilgi, modern bilgi gibi. Bu farklı bilgi türleri içerisinde düşünce ve bilinç dünyamızı derinden etkileyerek hayata bakış açımıza yön veren iki bilgi türü karşımıza çıkmaktadır ki bunlardan biri felsefî bilgi diğeri ise dogmatik bilgidir. Bir açıdan diğer farklı bilgi çeşitlerinin de bu iki bilgi türü çerçevesinde şekillendiği söylenebilir. Felsefî ve dogmatik bilgi nedir? Bu iki bilgi türünün bilişsel ve fikrî dünyamıza ne tür etkileri vardır?
Felsefî bilgi, kategorilere ayırmadan varlık, evren ve insan hakkında küllî düşünme çabası sonucu ortaya çıkan bilgidir. Felsefî bilgi akla ve mantık ilkelerine dayanır; bundan dolayı tutarlı ve sistematik bir bilgidir. Temel saikleri merak duygusu, şüphe, eleştiri ve sorgulama olan bu bilgi, bilebilen öznenin nesne yani varlık ile akletme, düşünme, algılama, anlama ve izah etme gibi ilişki sistemleri kurma neticesinde ortaya çıkar. İşte tüm bu özellikleri ile felsefî bilgi, bilimsel bilgi için bir önkoşul, yol gösterici ve aslında onun ortaya çıkış sebebi olmaktadır. Dogmatik bilgi ise mutlak bir iradeye dayanıp şüphe ve eleştiriye tabi tutulmadan kabul edilen bilgilerdir. Bu tür bilgiler bilebilen özne ile varlık arasındaki inanç ve duygu aktları sonucu ortaya çıkar. Din ve inanç ile ulusal, manevî ve geleneksel değerlere dayalı bilgiler dogmatik bilgiler olarak kabul edilebilir. Akıldan ziyade ön kabullere dayanan dogmatik bilgi genellikle birey ya da toplum tarafından sorgulanmaz; bundan dolayı da kolay kolay değişmez. Kısaca, felsefî bilgi merak, şüphe ve eleştiriye dayanıp aklı esas alırken, dogmatik bilgi ise güçlü inanç ve ön kabule dayanıp akıldan çok iman ve itaati esas alır.
Bir eğitim müfredatının hedef ve vizyonu oluşturulurken felsefî ve dogmatik bilginin birbirine oranı o eğitim siteminde yetişen bireyleri ve toplumun düşünce yapısı ve bilişsel dünyasını etkiler. Felsefî bilgi ağırlıklı bir eğitim sistemi, merak eden, eleştiren, sorgulayan ve bunun sonucunda da daima araştıran ve yenilik peşinde koşan bireyler ve toplum yetiştirirken, dogmatik bilgi eksenindeki bir eğitim müfredatı ise bireyi ve toplumu şüphe duyma, eleştirme ve sorgulamadan ziyade itaate, kabul etmeye ve elindekiyle yetinip onu muhafaza etme çabasına yönlendirir.
MEB’in yeni lise müfredatına baktığımızda haftalık iki saat olmak üzere iki yıllık bilgi teorisi dersinin yanında dogmatik bilgi esaslı Din Kül. ve Ahl. Bil. dersinin dört yıl zorunlu olduğu; bu karşın felsefî bilgiyi öğreten felsefe dersinin ise haftada iki saat olmak üzere sosyal bilimler ders grubu içerisinde seçmeli hale getirildiği görülmektedir. Eğitim sistemimizdeki sosyal bilimlerin de çoğunun geleneksel ve dogmatik bilgi esaslı olduğu göz önünde bulundurulduğunda yeni lise müfredatının şüphe, eleştiri ve sorgulamaya dayanıp neticede bireyi araştırma, bilimsel bilgi ve bilime götürecek olan felsefî bilgiden yoksun olduğu görülmektedir. Öyle ki bu yeni müfredatla bir öğrenci lisede bilgi teorisinin ana dersi olan felsefe dersini görmeden bilgi teorisiyle karşılaşacak; hatta felsefe kavramıyla hiç tanışmayıp buna karşın dört yıl zorunlu din dersi görerek liseden mezun olabilecektir. Felsefesiz dinî düşünce ve görüşlerin bireyi ve toplumu nerelere sürükleyebileceği de günümüzde malumdur. Bunun yanında modern dünyanın yapay zeka çağına adım attığı ve bizim de en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyin felsefî ve bilimsel düşünce yapısı olduğu bu dönemde haliyle insan şu soruyu soramadan edemiyor: Felsefeden ve felsefî bilgiden bihaber bir şekilde bilgi teorisi dersinde hangi bilginin teorisi ele alınacaktır?
Sonuç: Önemli olan bilgi sahibi olmak değil, sahip olduğumuz bilginin doğruluğu ve işlevidir.
Kaynaklar:
Ahmet Arslan, Felsefeye Giriş, Adres Yayınları, Ankara 2010.
Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul 2010.
A.Kadir Çüçen, Felsefeye Giriş, Asa Yayınları, Bursa 2003.
Cemalettin Erdemci, Kelam İlmine Giriş, Dem Yayınları, İstanbul 2009.
https://www.meb.gov.tr/bakan-selcuk-ortaogretim-tasarimini-tanitti/haber/18673/tr.
*Doktora öğrencisi