Liz Behmoaras: Bu kitap hayvanları daha iyi anlamak için bir çabadır
Liz Behmoaras’la yeni romanı 'Köpük'ü konuştuk. Behmoaras, "Hayvanları konuşturarak etrafa pek çok mesaj verilebilir. Konuşan hayvanlar, konuşmaları ve duruşuyla simgesel bir rol oynayabilir" dedi.
DUVAR - Yazar Liz Behmoaras, denince aklımıza Mazhar Osman’ın hayatı, Türkiye yazın hayatında çığır açan isimlerden Suat Derviş’in yaşamı, Türkiye’de yaşayan Yahudi Jak Samanon ve ailesinin hikâyesi gibi yazdığı biyografiler gelir. 'Lale Pudding Shop' isimli kitabında dünyayı güzelleştirmek için yola çıkan hippilerin İstanbul Sultanahmet’teki duraklarından aynı adlı muhallebiciyi ve 68 kuşağının düşlerini ve yaşadıklarını yazan Behmoaras, bu kez İthaki Yayınları’ndan ‘Köpük’ isimli bir kitap çıkardı.
‘Köpük’, Golden Retriever cinsi, erkek bir köpeğin ağzından hayatının son dönemini anlatıyor. Behmoaras’la ‘Köpük’ü, köpeklerin dünyasını ve yeni çalışmalarını konuştuk.
Liz Behmoaras adını genelde tanınmaya değer insanlarla ilgili yazdığınız romanlarla duyuyorduk. Bu kez ‘Köpük’ isimli bir köpeğin ağzından yazılmış bir roman çıkardınız. Bir köpeğin gözünden yazmak nereden aklınıza geldi? Niye bir köpeğin son dönemini yazdınız?
Doğrudur, şimdiye kadar dört biyografi, dört de romanım var. Köpeğin (ya da başka bir hayvanın) gözünden yazmak benim özellikle aklıma gelmedi. 17’nci yüzyılda bir edebiyat klasiği olan 'La Fontaine Masalları'ndan bu yana çok rağbet gören bir yazın yöntemidir. Bu yöntemi birkaç katmanda incelersek, öncelikle hem yazması hem okuması çok keyiflidir; ayrıca bizden farklı ifade etseler de bizim gibi seven, sevinen, üzülen, öfkelenen, acı çeken, mutlu olan hayvanları daha iyi anlama için bir çaba gibi görülebilir. Son olarak hayvanları konuşturarak etrafa pek çok mesaj verilebilir. Dahası, konuşan hayvanlar, konuşmaları ve duruşuyla simgesel bir rol oynayabilir.
‘Köpük’ün son dönemi birkaç ay süren çok yoğun yaşadığımız, duygu yüklü bir dönemdi. Bu nedenle o döneme odaklandım. Ama ‘Köpük’, çocukluğunu ve gençlik yıllarını da anlatıp, sırasında biz sahiplerinin dedikodusunu da yapıyor.
'KİTABIN YAŞ ARALIĞI YOK'
‘Köpük’ü okurken hangi yaş aralığına uyacağını düşündüm ve herkese uyabileceğini hissettim. Peki, sizce hangi yaş aralığına uyuyor?
Ben de sizin gibi düşünüyorum, genelde her yaş aralığını ilgilendirebilir. Yine de 8-9 yaşından itibaren okunsa daha iyi algılanır diyelim. Ancak hayvansever olmayan biri, hangi yaşta olursa olsun ilgilenmeyebilir. Ama pozitif düşünelim, okuyunca önce deli saçması gibi görüp, son sayfaya geldiğinde kendini evcil hayvanlar dünyasına daha yakın, daha ilgili hissedebilir.
Kitaptaki köpek, kedilerin iç dünyasına dair yorumlar yapıyor. Kedilerin yemeğe atlaması, köpeğin sabırla beklemesi… Köpeklerin insan davranışını daha iyi takip etmesi, kedilerinse acıya karşı köpeklerden daha dayanıklı olması… Bunlar yazarın uzunca süre iki türü de gözlemesiyle ortaya çıktı diyebilir miyiz? Sizin aynı zamanda hayvanlar konusunda aktivist bir yanınız da var. Bundan da bahseder misiniz?
Çocukluğumdan bu yana evimde kedi ve köpek baktığım, dönem dönem de barınaklarda gönüllü olarak çalışmış olduğum için, her iki türün isteklerini, tepkilerini, olumlu ve olumsuz yanlarını çok iyi tanıyorum. Barınaklarda gönüllü olarak çalıştım ve başka arkadaşlarla pet shop’larda hayvan satışına karşı maalesef henüz kazanılmamış bir savaş açtım. Şu anda hiçbir hayvan koruma derneğine üye değilsem de her daim onlara yardıma hazırım. Etrafımdaki sokak hayvanlarının düzenli beslenmesini, aşılanmasını ve kısırlaştırılmasını da elimden geldiğince üstlenmeye çalışıyorum.
'HİÇBİR ÜLKE HAYVAN CENNETİ DEĞİL'
‘Köpük’, kitabın bir bölümünde hayvan cenneti diye İngiltere’den bahsediyor; köpeklere, kedilere yetiştirme yurdundan alınmış çocuklar kadar ilgi gösterildiği bir düzen anlattığı… Bu ütopyayı yerleştirmek ve Türkiye’deki şartlara değinmeden kıyaslamak nereden aklınıza geldi?
Aslında hiçbir ülke hayvan cenneti değil, zaten hiçbir ülke kısaca cennet değil. Hiçbir millet de tümüyle iyi kalpli ya da kötü kalpli değil. Bunlar ezelden beri bilinen gerçekler. Sadece bazı ülkelerde evcil hayvan bakımı asırlardan beri yaşamın bir parçası olduğundan, vatandaşları onlara nasıl davranılacağı, onların nasıl bakılacağı konusunda daha deneyimli olabilirler. Ancak bizde de yıllardan bu yana hayvan haklarını koruma konusunda dev adımlar atıldı ve atılmaya devam ediyor. En önemlisi, bu hakları korumaya yönelik kanunlar konuyor. Zira Köpük’ün dediği gibi ‘insana kanun lazım’.
Kürekle köpek öldürenlerin yaşadığı bir ülkede bu kitapla amacınız köpeklere olan farkındalığı yükseltmek mi?
Köpeklerin kürekle ya da zehirle öldürülmesi özellikle Türkiye’ye has bir davranış değil. Sapıklara, sadist ruhlu insanlara maalesef her yerde, dünyanın her bir köşesinde her zaman rastlanılabilir. Ben genel olarak Köpük’ün ağzından, iyi niyetli ama bu konuda bilgisi yetersiz insanlara hem kendilerinin hem de hayvanların sağlığını ve konforunu korumaya yönelik bazı mesajlar vermeye çalışıyorum, desek daha doğru olur.
'ÇOK CESUR BİR KADINI YAZIYORUM'
İthaki Yayınları bu kitaptan önce 2008 yılında yazmış olduğunuz Suat Derviş biyografisinin yeni belgelerle zenginleştirilmiş dördüncü baskısını yayımlamıştı. Şimdi sizi heyecanlandıran, yazmaya koyulduğunuz yeni bir proje var mı?
‘Köpük’ romanı yazın çizgimde farklı bir tarz içeren bir parantezdi. Şimdi yine oldukça ünlü ve çok cesur bir kadının yaşam öyküsünü yazmaktayım. Ama adını açıklamak için henüz çok erken.
Suat Derviş birçok kadın yazarın kendine örnek aldığı bir karakter. Sizi kitabını yazarken en çok şaşırtan ne oldu?
Şaşırtan unsur, karakterinin ve yaşam tarzının içinde barındırdığı çelişkilerin çokluğu olmuştu. Ancak kitabın başından sonuna kadar cesaretine ve çalışkanlığına sonsuz bir hayranlık duydum.