Eğer Ortadoğu’da “ilginçlikler barındıran ülke sıralaması” yapılsa Lübnan açık ara birinci gelir. Lübnan Arap coğrafyasında içinde görece laik yapının ve demokrasinin olduğu az sayıda ülkeden biri. Tezatlıklar ise Lübnan’ın alametifarikası.
Tıpkı hemen her mahallede bir bankanın bulunması gibi (abartalım biraz) hemen her mahalle ve kesimin bir partisi, hareketi, lideri var ve bunlar yine hemen her gün bir başka tartışmanın içinde bulurlar kendilerini. Akşamları onlarca Lübnan TV kanalı tartışma programları ile doludur. Hemen hiçbir Ortadoğu ülkesinde görülemeyecek bir durum.
Ancak bu durum bir yandan da ülkedeki anarşik yapıya da işaret eder. Bir anayasa ve bu anayasaya göre yapılan seçimler, kurulan hükümetler, görev alan bakan ve memurlar vardır ama bunların hemen hepsinin kendi alanlarına yoğunlaşmanın yanında bir de temsil ettikleri hareketin ülke içi ve uluslararası politikalarını savunma gibi bir görevleri de vardır.
Hal böyle olunca her bakanlık ve bakan önündeki sorunları kendi disiplini içinde değil politik duruşa göre ele alır.
Lübnan’da meşhur “mezhepsel sistemin” sonucu olan bu atmosferde kurulan hükümetler bugüne kadar o veya bu şekilde ülkeyi yönetti daha doğrusu ülke bu hükümetlere rağmen bugüne kadar geldi ancak “herkesin kendi kafasına göre takıldığı” sistem en sonunda iflas etti ve gösteriler başladı.
Daha önce (örneğin 2005’e kadar) Suriye ya da tüm zamanların gündem maddesi İsrail halkı oyalıyordu ancak 2005’ten bu yana (İsrail ile gündemdeki yerini korumakla birlikte) Lübnanlılar kendi iç sorunlarına eğilme fırsatını buldular. Yani bir nevi “kimliğini arayan” Lübnan vardı son yıllarda.
Lübnan’ın ekonomisi ve temel hizmetler de siyasi tablonun bir yansıması. Verilere göre kişi başı gelir yaklaşık 15 bin dolar ancak bu gelirin eşit dağılımı gibi bir sorun var. Bu arada ülkede sanayi yatırımı ve üretimi neredeyse hiç yok. Hemen her kalem ürün dışarıdan ithal. Diğer yandan kişi başı gelir hesabına göre Lübnanlılar “zengin” sayılıyor ama bu zenginlik örneğin elektrik satın alabilmelerini sağlayamıyor, zira bazı yerlerde günlük 7-8 saatlik elektrik kesintileri yaşanabiliyor. Su için de aynı durum geçerli. Parası olanlar jeneratör ve çok katlı binalara hortum ile su taşıyan tankerlerle sorunlarını gidermeye çalışıyor.
Hemen her yerde görülen ultra lüks araçlara ise yol kenarlarında yüzlerce metreyi bulan çöp yığınlarının eşlik ettiği görülebiliyor.
Rüşvet, kayırmacılık, liyakat yerine torpili esas alan atamalar ve görevlendirmeler de bu tabloya eklenince Lübnanlıların sokaklara çıkmasına şaşırmamak lazım.
Şimdi soru şu: Lübnanlılar sokağa çıktı da ne değişti?
İlk dikkat çeken değişim hükümetin Lübnan için rekor bir zamanda kurulması. Eskiden olsa hükümeti kurmak aylar sürer ve ortaklar pastadan ne kadar pay alacaklarının pazarlığını yapardı. Pazarlıklar sadece partiler arası olmazdı, her kesim önce kendi içinde mücadele ederdi. Yeni hükümetin üç aya yakın bir sürede kurulmuş olması bile siyasilerin de halkın protestolarını ciddiye almaya başladığını gösteriyor. Bu da Lübnan halkı adına bir kazanım sayılabilir. Daha önceleri deyim yerindeyse ülkenin durumu kimsenin umurunda değildi. Bu kez öyle olmadığı anlaşılıyor.
Hizbullah’ın gösterilerin en başında rakip (eski) Başbakan Saad Hariri’ye destek vermesi, Hariri’nin kendisinden beklenmeyecek bir olgunluk göstererek istifa etmesinin ötesinde yapıcı mesajlar vermesi Lübnan’ın alışık olduğu tavırlar değil(di).
Sonuçta hükümet kuruldu ve nev-i şahsına münhasır bir yapısı ve dahi politik yapısı olan Lübnan yine bir ilke imza attı ve 20 kişilik kabinede altı kadın bakana yer verilmesinin ötesinde Ortadoğu’nun ilk kadın savunma bakanı da göreve başladı. Ortadoğu gibi çetin bir coğrafya için kadın savunma bakanı 'lüks' sayılır.
Yaşı Lübnan’dan daha büyük olan ve 1992’den bu yana parlamento başkanlığı koltuğunda oturan Nebih Berri yerinde duruyor ama Cumhurbaşkanı Michel Aun’un damadı önceki kabinenin Dışişleri Bakanı Cibran Basil yeni kabineye alınmadı. Zaten alınamazdı zira Basil göstericilerin en çok tepki gösterdiği, kendisine ve ailesine ağza alınmayacak küfürler ettiği isimlerden biriydi.
Yeni kabine, elinde silahla boy gösteren erkeklerin coğrafyasında altı kadın bakana yer vererek daha yumuşak bir imaj ortaya koymuş olmasına rağmen göstericilerin öfkesini dindirebilecek ve daha ötesinde sorunlara çare bulabilecek mi?
Yukarıda kabaca çizmeye çalıştığımız Lübnan siyasetinde zihniyet değişimi kolay değil. Sadece zihniyet meselesi de değil taifi (mezhepsel) sistem değişmediği sürece Lübnan’da bağımsız karar alabilecek ve bu kararları uygulayabilecek bir kabinenin oluşturulması imkansız gibi.
Taifi sistemin değişmesi ise neredeyse hayal. 1932’den bu yana resmi nüfus sayımı yapılmıyor. Geçmişte hükümet pazarlıkları sürerken Hizbullah’ın “Taifi sistemi kaldıralım, nüfus sayımı yapalım” demesi boşuna değil. Eğer sayım yapılırsa Müslümanların, Müslümanların içinde ise Şiilerin daha çok olduğu resmen kabul edilmiş olacak ki bu da müttefikleri ile birlikte Hizbullah’ın zaten dominant olduğu Lübnan siyasetinde tek başına iktidar olması demek.
Yeni hükümeti çok zor günler bekliyor. Bankalar iflasın eşiğinde, küçücük ülkenin 80 milyar dolar kadar dış borcu var, Lübnan lirası değer kaybetti, işsizlik had safhada. Temel hizmetlerde büyük aksamalar var ve tüm bu sorunları gidermek için hükümetin elinde sihirli değnek yok.