Netflix kanalının bize yakın zamanda sunduğu "Lupin" dizisinin ilk sezonu, daha önce de bahsettiğimiz gibi riskli ve ‘ters tepme’ olasılığı yüksek olduğu halde hoş ‘modernist’ dokunuşlarla ve hissettirdiği ‘burjuvazi’ eleştirisiyle ağzımızda eksi bir tat bırakmamış, hatta keyif vermişti. Bütün bu konuları ‘eşelerken’ dizi, aksiyon yönünü boşlamıyor; diziyi adeta sırtlayan oyuncu Omar Sy, kendisinin yorumladığı ‘Lupin’ rolüyle ‘ışıldıyor’, efsanevi karakterin gerektirdiği ‘klası’, cazibeyi ve zekayı seyirciye layığıyla yansıtıyordu. Dolayısıyla tam anlamıyla ‘yarım kalan’ ilk sezondan sonra ikinci sezondan da beklentimiz yüksekti.
Ne yazık ki, bir ‘devamdan’ ziyade bir ‘ikinci’ parça gibi yayınlanan bu sezon, ilkinin taşıdığı pozitif noktaları biraz ‘ihmal etmiş’ gibi duruyor! Genel yapısıyla ilk sezonda yarattığı ‘flash-back’lerle paralel bir şekilde akan ana hikâye, taşıdığı hafif ‘anarşist’ ruhu biraz ‘hasıraltı’ ederek, ilk sezonda ihmal ettiği yan karakterleri ön plana çıkarmayı tercih ediyor. Başta olumlu gözükebilecek bu yaklaşım, başkarakterin ‘zengin sınıfa’ karşı açtığı savaşı yumuşatıp hatta belli ölçülerde unutturup, daha çok kendisinin kişisel intikam arayışına ‘takılmamıza’ yol açıyor.
PELLEGRİNİ SADECE PELLEGRİNİ DEĞİLDİ!
İlk sezonda macerasını izlediğimiz Lupin’in, yani gerçek ismiyle Assane Diop’un savaş açtığı kişi sadece geçmişte babasını haksız yere suçlu gösterip intiharına yol açan zengin iş adamı Pellegrini değildi! Hikâyenin asıl amacı bu adamı ‘yıkmak’ gibi görünse de, Diop aynı zamanda Pellegrini'nin temsil ettiği şeylere, yani onun bulaştığı karanlık ticaretlere ve bu sayede kurduğu üst düzey politik bağlantılara, ‘kirli’ polis şeflerinin desteğine karşı da mücadeleye de başlıyordu. Pellegrini’nin bütün bu karanlık işlerini saklamak için kurduğu vakıf ve sözde yardım gecelerinin ‘çatlaklarını’ arayan Assane, aynı zamanda kendisine etnik köken ve sosyal sınıfından dolayı üstten bakan bu zümreyi de afallatan, şaşırtan ve aldatan hırsızlıklara soyunuyordu.
İkinci sezon, ilkinin tam bıraktığı yerden, Assane’ın oğlunun Pellegrini adına çalışan bir adam tarafından kaçırılmasıyla başlıyor. Bir anda sınırlarını ‘kişisel’ bir hesaplaşmaya ‘çeken’ dizi, daha çok yaşadığı haraketli ve tehlikeli hayata rağmen halen eski karısı Claire ve oğluna ciddi bir sevgi duyan bir adamın hikâyesine dönüşüyor. İlk sezonda biraz ‘aksesuar’ gibi duran Claire çok daha etkin bir role bürünüyor ve yine ilk sezonda oldukça geri planda kalan polis Youssef hikâyeye ciddi ölçüde dahil oluyor. Zaten ilk sezonda ara sıra hissettiğimiz bu baba-eski eş-oğul ilişkisi, bu bölümlerde altı çizilmiş bir şekilde tekrarlanmış oluyor. Bu sefer bu ‘bağın’ ciddi bir ölüm tehlikesiyle çevrelenmiş olması belli bir heyecan katsa da karakterler ve aralarındaki bağlar açısından yeni bir şey sunmuyor.
KALEYİ ‘İÇERDEN FETHETME’!
Belli bir gerilim ve ufak bir entrika taşıyan bu sekanstan sonra Assane asıl bildiği işe dönüyor ve Pellegrini’nin değişik yöntemlerle ‘kuyusunu kazmaya’ başlıyor. Pellegrini ile Assane arasında adeta bir ‘satranç oyunu’ gibi geçen bu hamleler, zekanın üst düzey bağlantılarla savaşını gözler önüne seriyor. Ne zaman ki Assane olayın içine geçmişten beri asla kopamadığı Pellegrini’nin kızı Juliette’i katıyor, senaryo daha ilginç bir yöne evrilmeye başlıyor. Aslında Pellegrini’nin olayın içine ailesini katarak ‘bel altı’ vurmasına misilleme yapmak isteyen Assane, Juliette’le olan özel bağından dolayı bunu değişik bir şekilde yapmak istiyor. Bu ‘kaleyi içeriden fethetme’ hamlesi aslında senaryoya dinamizm katan hoş bir ‘ikilem’ yaratıyor çünkü uzunca bir süre iki kadın arasında kalan Assane’nın gittiği istikametin ne olduğunu anlayamıyoruz: Assane acaba asla tam olarak kopamadığı eski eşi Claire’i hala ‘hayatının kadını’ olarak görüyor ve Juliette’i babasını çökertmek için bir ‘maşa’ gibi mi kullanıyor, yoksa aslında hayatında yeni bir sayfa açıp Claire’i unutmuş ve Juliette’le aşkını alevlendirip ‘bir taşla iki kuş vurmayı’ mı hedefliyor? Üstelik bu süreçte Claire’in bir başka adamla ilişki kurması ve Juliette’in babasının kirli işlerinden habersiz olması ve gerçekten yardımsever bir organizasyonda çalıştığını sanması bu soruların ağırlığını arttırıyor.
Bu arada ‘Lupin’in başından beri peşinde olan Youssef ve diğer polislerin varlığını daha fazla hissettirmeleri aksiyon ve enerji açısından diziye pozitif yansıyor. İlk sezonda olayın biraz ‘dışında’ gibi görünen bu karakterlerin Assane’la yaşadıkları kovalama-yakalama-kaçma-tekrar kovalama sekansları hem Lupin’in tekrar ‘kandırma’ zekasını göstermesine yarıyor hem de polislerin giderek olayın merkezine yaklaşmalarını sağlıyor.
Bu yeni ‘Lupin’ sezonu ‘lezzetini’ tamamen kaybetmiş bir ikinci sezon değil ancak ilk sezonun vaat ettiklerini bir ‘yarı yolda’ bırakıp, olayın daha çok aksiyon yanına yüklenmesi içimizde ufak bir hayal kırıklığı da yaratmıyor diyemeyiz. ‘İkinci sezonu sabırsızlıkla bekliyoruz!’ demiştik artık bir ölçüde ‘bekliyorduk’ diyebiliriz.