Gazeteci Arda Uskan, Takvim gazetesindeki son yazılarından
birinde haberlerde uyuşturucu madde isminin kullanılmasının
özendirici olabileceğine dikkat çekmişti.
Uskan, o günlerde “B..” adlı bir uyuşturucu maddenin haberlerde
açıkça kullanılmasından rahatsızdı. Hürriyet’teki bir haberi Okur
Temsilcisi olarak bana şikâyet etmişti ama ben o şikayetini
ölümünden sonra gördüm. 2014’te kaleme aldığım “Özür diliyorum”
başlıklı yazımda Arda Uskan’a haberlerde
uyuşturucu madde adı kullanmamaya söz verdim; gerekçesini de şöyle
açıkladım:
“Uyuşturucunun sağlığa zararlarını anlatmak, uyarmak gerekli.
Fakat dikkat edilmezse zararlarını anlatacağız derken reklamını
yapmak gibi bir tehlike de var. Zira psikiyatrlara göre, uyuşturucu
bağımlılığının birinci nedeni ‘merak’ olgusu. İntihar haberlerinde
olduğu gibi, o uyuşturucunun sağlığa zararını anlatmak isterken
bile reklam etkisi yaratabiliyor; risk grubuna giren insanlarda,
özellikle de gençlerde merak uyandırabiliyorsunuz. Onun için
uyuşturucunun kullanma yöntemlerini, fiyatını, temin etme yollarını
ve de adını yazmamak gerekiyor.”
Fakat maalesef bugünlerde haberler, yazılar, paylaşımlar, yeni
bir uyuşturucu maddenin ismiyle kaplı. Bunun da yolunu CHP Genel
Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye’de m… salgını var. Saray’ın
düzeni salgını besliyor” sözleri açtı. Şimdi bu uyuşturucunun adı
gazetelerde, internette, televizyonlarda duyuruluyor, her gazeteci
sıradan bir yiyecekten (!) söz eder gibi rahatça kullanıyor.
Böylece o maddenin daha çok tanıtılmasına katkıda bulunuluyor.
Ama o haberleri okuyan, yorumları dinleyen herkesi sağlıklı,
uyuşturucudan uzak duracak insanlar olarak kabul edemeyiz.
Aralarında uyuşturucuya eğilimli insanlar da olabilir ve o maddeyi
tüketmeye yönelebilir; bunu bilemeyiz. Gazetecilik bir tek insana
dahi zarar vermemeli.
SÖZCÜ’NÜN OKURLA GÜVEN İLİŞKİSİ
Sözcü ve Korkusuz gazetelerinden atılan yazarların kıymetinin en
görkemli tanığı o gazetelerin arşivi. Beş yıl önce Sinan Meydan’ın
Sözcü’de yazmaya başlayacağı sürmanşetten duyurulurken övgüden
tasarruf edilmemişti:
“Tarihçi ve yazar Sinan Meydan, tarihimizin bilinmeyen
gerçeklerini Sözcü okurları için yazacak. Günümüze yazılarıyla ışık
tutacak.”
Üç yıl önce Serpil Yılmaz, Sözcü’de yazılarına başlarken “İş
dünyasının nabzını tutan Serpil Yılmaz” olarak tanıtılmıştı. Dört
yıl önce Çiğdem Toker ise göklere çıkarılarak tanıtılmıştı:
“Yolsuzlukları, haksızlıkları belgeleriyle ortaya çıkarmasıyla
tanınan usta gazeteci-yazar…”
Sezgin Özcan üç yıl önce sosyal güvenlikle ilgili yazılarına
başlarken duyurulmadı ama Korkusuz gazetesi de Hüsnü Mahalli’yi
“Ortadoğu uzmanı” ve Ahmet Takan’ı “Yazılarıyla siyasi hayata yön
verecek” diye duyurmuştu.
Ama şimdi yazılarına
başladıklarını duyurduğu yazarları attığını okurlarına haber bile
vermedi Sözcü ve Korkusuz! Başlarken değer verdiği yazarları
atarken aynı duyarlılığı göstermedi.
Sözcü’nün Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, tensikatın
duyulmasının ardından atılanların sayısının 40 olduğunu yalanlama
gereği duydu sadece. Yılmaz, Medyascope'un sorusunu yanıtlarken
altı yazarla “ekonomik gerekçelerle yollarının ayrıldığını” ve “iki
üç ay sonra başka işten çıkarmalar da olabileceğini" söylemekle
yetindi.
Oysa bu yazarların gelişini okuruna alay-ı vâlâ ile duyuran
Sözcü, işten çıkarıldıklarını da okuruna haber vermekle yükümlüydü.
Okurlar, yazarların atıldığını sosyal medyadan duymamalıydı.
Sözcü böyle kaba bir açıklamayla yetinmemeliydi. Eğer ekonomik
nedenlerle böyle bir tasarrufa girişildiyse neden bu altı yazarın
seçildiğini tatmin edici biçimde okurlarına duyurmalıydı. Altı
yazara son bir yazıyla okurlarına veda etme olanağı da
tanımalıydı.
Sözcü, okurlarıyla güven ilişkisini zedeledi.
İTİBARSIZLAŞTIRMA ÇABASI
Yeni Şafak, “TTB’de çok Fincancı var” haberinde, Türk Tabipleri
Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı hakkında hüküm verdi; onu
suçlu ilan etti. Halbuki “terör örgütü propagandası” yaptığı
suçlamasıyla tutuklanan Fincancı hakkındaki soruşturma sürüyor.
Fincancı, savcılık ifadesinde kimyasal silah iddiasının
araştırılması gerektiğini söylediğini savunmuştu. Fakat TV’deki
söyleşide bir askeri operasyona ait olduğu öne sürülen görüntüleri
incelediğini belirtip, “...toksik gazlardan birisi kullanılmış
durumda” demesi, kimyasal silah kullanıldığı iddiasını desteklediği
yorumunu güçlendirecek bir ifade. Elbette o görüntülere dayanarak
böyle bir ifade kullanması eleştirilebilir.
Ancak konunun uzmanı bir hekim ve TTB Başkanı olarak
Fincancı’nın düşünce ve ifade özgürlüğüne de saygı duymak gerekir.
Oysa Fincancı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı
Bahçeli’nin hedef göstermesinin ardından tutuklanmış durumda.
Gazetecilik her koşulda düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmalı;
soruşturma ve yargı süreçlerini etkileyecek yayın yapmamalı. Ama
Yeni Şafak, 31 Ekim’deki haberinde Fincancı’ya hüküm biçmekle
yetinmeyip TTB yöneticilerinin tümünü “terör destekçisi” olarak
damgaladı.
“TTB’nin yönetimi terör destekçisi dolu” anonsuyla sunulan
haberin ikinci cümlesinde “yönetimde terör örgütleri lehine eylem
ve söylemlerde bulunan çok sayıda isim var” deniliyordu. TTB İkinci
Başkanı Ali İhsan Ökten’in “Gezi Ayaklanması kapsamında Adana’da
yapılan eylemleri organize eden isimlerden birisi olduğu ve örgüt
destekçisi STK’ların PKK’ya destek için Adana’da düzenlediği bazı
gösterilere katıldığı” öne sürülüyordu.
İyi de Ökten’in Adana’daki eylemleri organize ettiğini kim
söylüyor? Terör örgütü destekçisi STK’lar hangileri ve Adana’da
gösteri düzenleyebiliyorlar mı? Ökten hakkında bir soruşturma ya da
yargı kararı var mı? Bu soruların yanıtları yok haberde.
Haberde suçlanan ikinci TTB yöneticisi de Vedat Bulut’tu. Adının
“marjinal sol gruplarla anıldığı”, DHKP-C’lilerin duruşmalarına
katılarak örgüte destek verdiği” iddia ediliyordu. Ama bu
suçlamaların da en ufak bir kanıtı yoktu. Üstelik bir de “Turkovac
için kullandığı ‘ortada aşı yok, solüsyon var’ açıklamasıyla tepki
topladığı belirtiliyor” denilerek bir hekim olarak yaptığı bilimsel
değerlendirme bile suç olarak gösterilmişti.
Tek tek tümünü sıralamayayım; adı verilen diğer TTB yöneticileri
için de ne bir yargı kararı gösteriliyordu ne de bir kanıt. Hiçbir
dayanak olmamasına rağmen haberden çok polis raporuna benzeyen bir
metinle hedef alınmıştı TTB yöneticileri. Tam da Fincancı ve TTB
hakkındaki soruşturma sürerken girişiliyordu bu itibarsızlaştırma
çabasına…
HÜRRİYET’TEN İTİRAZ
Hürriyet’in Otomotiv editörü
Taylan Özgür Dil, geçen haftaki yazımdaki “Gazete Pencere’de Emre
Özpeynirci’nin yazdığı ‘Fabrika çıkışlı 2. el dönemi’
haberinin, Hürriyet’te 10 ay sonra özel haber gibi ‘Eski otoya
ikinci hayat’ diye manşet olduğu” cümlesine itiraz etti:
“Emre Bey, 31 Ocak'taki haberinde Renault'nun Fransa'da
'Refactory' isimiyle ikinci el araçları fabrikaya sokup
dönüştürdüğünü, benzer bir modelin Bursa'da uygulanmasının
beklendiğini yazıyor. Şirketin sözcüsü Hakan Doğu’nun ise bu konuda
çalışmalara başladıkları ifadesi yer alıyor. Yani beklenti söz
konusu, netleşmiş yatırım kararı yok.
Sonrasında Paris Otomobil Fuarı'na Renault'nun
davetiyle (Fuar haberinde Renault'nun davetlisi olarak
gittiğimiz yazıyor) katılıyoruz. Hakan Doğu ile sohbet
ediyoruz. Ve Doğu, yatırım kararı aldıklarını, seneye
başlayacaklarını bize birinci ağızdan anlatıyor. Ben de 24 Ekim’de
'Fabrika çıkışlı 2. el başlıyor' başlığıyla yazıyorum.
Bu noktada ‘özel haber gibi imzalı olarak’ ifadesine
katılmadığımı belirtmek isterim.”
TEK CÜMLEYLE:
- Demirören Medya başta olmak üzere iktidar medyası Demirören’in
kredi borçlarına karşılık Ziraat Bankası’na devrettiği Kemer
Country’nin golf sahalarına çevik kuvvet eşliğinde iş makinelerinin
girmesi haberini yayımlamadı.
- FOX TV’de “Yeşil talanına polis koruması”
anonsuyla yayımlanan fotoğraf, Kemer Country’de olup biteni
başarılı şekilde anlatan bir kareydi.
- Sabah, Akşam ve Yeni Şafak, Mahir Ünal’ın AKP
Grup Başkanvekilliği’nden ayrılmasıyla ilgili haberde istifanın
nedeniyle ilgili tek satır yazmadı.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemen her konuşmasını “önemli
açıklamalar” diye aktarma geleneği televizyon habercilerinin diline
iyiden iyiye yerleşti.
- Anadolu Ajansı, “ABD ve Güney Kore ortak hava
tatbikatı başlattı” haberinde DPA’nın 2019
yılındaki bir tatbikatta çekilmiş fotoğrafını kaynak göstermeden
kullandı.
- Yeni Akit ve Yeni Şafak, Sultanbeyli
Belediyesi’nin tam sayfa reklamını daha önce de defalarca
yaptıkları gibi “Bu bir reklamdır” uyarısı koymadan yayımladı.
- Sabah Otomotiv yazarı Ufuk Sandık, “Yerli otomobil”
olarak tanıtılan TOGG’un “yerli olup olmadığını tartışmanın
gereksiz olduğunu” savunduğu yazısında, TOGG’un 2023’te satışa
sunulduğunda yerlilik oranının yüzde 51 olacağını, 2025’te yüzde
65’e yükseleceğini belirtti.
- Türkiye’de “Erdoğan beş puan önde” ve Gazete
Pencere’nin “İşte iktidarın gizli anketi” başlığıyla
yayımlanan haberlerde araştırmayı yapan şirketin adı, ne zaman
yapıldığı, ankete kaç kişinin katıldığı bilgisi yoktu.
- Yeniçağ, İyi Parti'ye katılan Baver Miroğlu'nun AKP'li
Orhan Miroğlu'nun oğlu olduğunu yazdı ama oğlu değil
yeğeniydi.
- Habertürk'ün, eski MHP İl Başkanı Cihan Kayaalp'in
“cinsel istismar” suçlamasıyla yargılandığı davaya ilişkin
haberinde beraat kararının gerekçesi eksikti.
ELEŞTİRİ, ŞİKAYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: