Maç COPA 90'la izlenir!

Günün maçlarını COPA 90'ın Moskova'da kiraladığı kulüp evinde seyrettim. Sabahında ise güya Türkiye'deyken evime kadar ulaştırılacağına garanti verilen Nijerya – İzlanda maçı biletimi almak için şehri güneyden kuzeye kat etmek zorunda kaldım. Çileli bilet satın alma sürecim ile birlikte COPA 90 ekibi ve kulüp evine gelenlerle mücadeleyi nasıl izlediğimin harmanlandığı bir yazı oldu.

Volkan Ağır vagir@gazeteduvar.com.tr

Dünya Kupası'na gelişimin esas nedeni aslında tam olarak maçlara girmekten ve tribünlerde olmaktan ziyade turnuva sırasında şehirde gezerken sokakların Dünya Kupası ruhunu nasıl yaşadığını anlayabilmek. Ev sahibi ülkeye gelen katılımcı takımların taraftarlarının kültürlerini, eğlenme biçimlerini, farklı bir ülkeye nasıl adapte olabildiklerini ya da olamadıklarını anlamaya çalışmak. Elbette ki ve tabii ki hem mesleki hem de futbol sevdam nedeniyle Dünya Kupası'nda maç veya maçlar izleme arzusu bâki. Bu seferki Dünya Kupası maceramı gerçekleştirebilmemin en önemli kolaylaştırıcısı ise daha önce de söylemiş olduğum gibi maç bileti almanın Rusya'ya vize almadan giriş izni sağlaması ve şehirler arası yolculukları ücretsiz yapabiliyor olmak.

.

BİLETİMİ TICKETBIS'TEN ALMAK HATAYDI

Girizgâhın nedeni gideceğim maçlara aldığım biletlerden birinin teslimatı konusunda yaşadığım sıkıntıyı aktarmak. Biraz içimi dökeyim. Nisan ayında Gazete Duvar için yazdığım yazımda aracı şirketten Dünya Kupası maç bileti almanın yarattığı bazı sorunlardan bahsetmiştim. Gerçekten bu konuda Ticketbis bir dünya markası olduğunu kanıtladı, en azından benim için şu anda öyleler. Çünkü sağ olsunlar buradayken bile başımdan sorunu eksik etmediler. 28 Mart'ta satın aldığım bileti çok sefer tembihlemiş olmama karşın 7 Haziran'da Rusya'ya uçmadan önce Türkiye'deki adresime göndermeyi beceremediler. Moskova'ya gelene kadar sıkça irtibatta kaldığım Juan Carlos isimli müşteri hizmetleri temsilcisi uçağıma binmeden evvel kişisel garanti vermiş, biletimi 7 Haziran'dan önce göndereceklerini belirtmişti. 6 Haziran'daki yazışmamızda ise “Yapabileceğim bir şey yok. Bana Moskova'daki hotel/ev adresinizi verebilir misiniz? Oraya gönderelim” olmuştu cevabı. Ben de “Yapabileceğin bir şey var, özür dilemeli ve bundan sonra da kimseye kişisel garanti vermemelisin” dedim ve biletimin gelmemiş olmasının da yarattığı gerginlikle uçağa bindim ertesi gün.

Moskova'ya geldikten sonra, turnuvanın başlangıcına kalan bir hafta içinde kendimi dışarı atıp şehir, metro, mekan keşfi, çeşitli röportajlar yapmak için plan program yaparken kafamın içinde biletimin bana ne zaman ulaşacağı düşüncesi dönüp duruyordu. 11'inde gelen mailde 13'ünde biletimin evime ulaşacağı söylenmişti. Bir dakikalık kapı açıp kapama bileti alma işlemi için akşam 17.00'ye, 18.00'e kadar evde oturamazdım. Öğlene kadar da bilet gelmedi ve o gün o saatte dışarı çıkmam gerekti. Eve döndüğümde biletimi posta kutusunda bulma ümidi taşıyarak atmıştım o gün kendimi dışarı. Bir mail gelmişti, ancak dijital olarak. Mail'de biletin tarafıma ulaştırılamadığı yazıyordu. Juan Carlos'tan da başka bir mail gelmişti. Kendisiyle başlatmış olduğumuz yazışmalara üçüncü ve dördüncü kişiler girdi. Yazışmalarda üç kez, “Bilet evime ulaşmadı ve ofisteyse bana Moskova'daki kargo şirketinin telefon numarasını ve adresini verin ben gidip alırım, beni uğraştırdığınız için teşekkür ederim” diye belirtmeme karşın ne bir telefon numarası ne de bir adres verebildiler. Onlar telefon numarası verene kadar ben zaten ABD merkezli bu kargo şirketinden Moskova ofislerinin telefonunu almıştım ama bakalım bu ara şirket bana ne kadar sürede cevap verebilecek diye merak etmiştim.

Bana önce “Bizde adresleri yok.” diyerek bir telefon verdiler ki o da yanlıştı. İkinci maillerinde de birlikte çalıştıkları şirketin adreslerinin kendilerinde olmadığını söylemiş, onlar bana iletene kadar benim çoktan ulaşmış olduğum iletişim numarasını bana göndermişlerdi. Hayatımda daha önce “Biletini teslim almak istiyorsan şu telefonu ara, adresi öğren, git al...” tavrı görmemiştim hizmet sektöründe. Böyle hizmet olmaz. Adeta biletimi satın aldıktan sonra bir de onu teslim almak için uçak bileti, internet hizmeti, telefon hizmeti ve otobüs bileti parası ve saatlerimi verdim. Üstüne üstlük bir de dün daha erken saatlerde yayınlanması gereken yazımın da, sabahın erken saatlerinde şehrin öte tarafındaki, üzerinde bana mail atıp takip numarası veren aracı kargo şirketin logosunun bile olmadığı yeri bulup biletimi teslim almak için yollara düşmem nedeniyle geç yayınlanmış olması da cabası.

Çok zor oldu o bileti elime almam ama sonunda edindim. Bilmediğim bir şehirde bazen yolları da şaşırmamdan dolayı 15-20 dakikadan fazla süre yanlış durakta bilet teslim noktasına gitmek üzere otobüsü beklediğimden daha fazla zamanımı aldı biletime ulaşmam. Bir şekilde Rusya'da tabii ki akıllı telefonumun da sayesinde kaybolmadan bu işlemi sonlandırabilmiş olmamdan dolayı çok sevinçli ve rahatlamıştım. Artık gönül rahatlığıyla Ticketbis'teki görevlilere de söylediğim gibi sitedeki üyeliğimi iptal edebilirim! Biletimi aldıktan sonra da sistem güncellemesi mailinde, “Bilet teslim edilmiştir” yazması (yazılımda teslim alındı olmayabilir pek tabii) büyük bir pişkinlik olarak aklıma kazındı.

Biletimi alıp maçları izleyeceğim COPA 90'ın kulüp evine dönmek için bineceğim otobüse doğru giderken daha kargo şirketinin ofisinden 100 metre yürümemiştim ki karşıdan birkaç Güney Amerikalı üstüme doğru yürüyordu. “Bilet almaya gidiyorsanız, şu turuncu yere devam edin” diyerek otobüse yürümeye devam ettim. Şansıma tek otobüsle varmak mümkündü COPA 90'ın kulüp evine.

BİRAZ DA KONSOLDA FUTBOL OYNADIK

.

Vardığımda İsveç–Güney Kore maçının başlamasına henüz 15 dakika vardı. Bir yandan dün okuduğunuz yazıyı yazarak maçı izledim. Turnuvanın en faullü mücadelesiydi sanırım. Güney Kore ve İsveç birbirlerinin kalelerinde pozisyonlar bulsalar da yetenek eksikliği nedeniyle gol gelememişti bir türlü. 65'inci dakikada bir kez daha video asistan hakemin sahneye çıktığı maçta Zlatan'sız İsveç mücadeleden üç puanla ayrılmayı başardı. Maçtan önceki gün Bolşoy Tiyatrosu civarında konuştuğum İsveçlilerin “Zlatan'sız daha iyi bir takımdaşlık var. Onun olması bunu bozardı.” cümlelerinin sahada yansımasını görmek mümkündü. Günün ikinci maçı başlamadan önce Brezilya maçını birlikte izlediğim İsviçreli arkadaşım Pakistan asıllı Assad da dün bahsettiğim bu güzel alanı bulmuştu. Maç arasındaki bir saatlik boşluğu konsolda İsviçre – Türkiye maçı yaparak geçirdik. İyi bir FIFA oyuncusu değilimdir, 2-0 yenildim. Tesadüftür ki Assad ilk golünü, Brezilya'ya gol atan Zuber ile 53'üncü dakikada (Brezilya'ya da bu dakikalarda gol atmıştı) atmıştı. Akşamki randevusuna yetişmek için erken ayrıldı.

Bir dönem Bursaspor'a transferi söz konusu olan ABD'li eski Milli Futbolcu Heath Pearce ile röportaj için sözleşmiştik. COPA 90 ekibinin ABD ayağının sunucusuydu ve bu nedenle o da hep kulüp evindeydi. Sözleşirken, “Sana Bursaspor'a transferimin neden ve nasıl gerçekleşmediğini tüm detaylarıyla anlatacağım” demişti. Sohbet etmesi hem çok keyifli hem de gerçekleşmeyen transferlerin detayları o kadar uzundu ki Belçika – Panama maçının ilk yarısını tam anlamıyla izleyemedik, neyse ki Belçika golleri 2. yarıda attı da büyük sorun yaşamadık. Bu röportaj görüntülü olarak Youtube'daki kanalımda, yazılı olarak da Gazete Duvar'da yer alacak.

ÖNCE TUNUS, SONRA İNGİLTERE, DAİMA HARRY KANE

İngiltere maçı öncesinde ise Perulu “90 Dakika” ekibi bir kısa film gösterimi yaptı. Film Uganda sivil savaşı sırasında futbolla hayata tutunmaya çalışan 'Mao' isimli bir gencin hayatını anlatıyordu. Sadece FIFA'nın Dünya Kupası içinden futbol kültürü paylaşımı açısından çeşitli ülkelerden Rusya'ya gelen insanların kaynaşmasına aracı olmak gibi önemli bir göreve de sahip olan bu kulüpte “Mao'nun Dünyası” filmini izledikten sonra İngiltere – Tunus maçına geçtik. Bir dönem gidilen Tunus ziyaretinden hediye gelen ve arkasında Jaziri yazan formamı giydim. COPA 90 Londra ekibinin sunucularından Poet de meğerse yarı Jamaika yarı Tunusluymuş ve formam olması vesilesiyle Tunus'un Video Asistan Hakem ile kazandığı gole sevinen onca İngiliz'in arasında bir biz olmuştuk. Harry Kane'den beklentim yüksekti. Son dakikaya kadar İngilizlerin yüreğinin ağzına gelerek izlediği maçta açılışı yapan Harry Kane'in kapanışı da yapmasıyla tüm salon bir anda çılgına döndü. Gol gelince hemen Tunus formamı değiştirip İngiltere formamı giyerek kutlamalara, zıplamalara karıştım kısa süre ve ardından hemen sokaklara, yollara vurdum kendimi. Eve dönüş yolumu, aynı sabah olduğu gibi uzatmayı becermiştim. Bir daha göster deseniz nereden geçtiğini ve ulaşılabileceğini bilmediğim Sirkeci – Halkalı trenlerini andıran trene atlayıp eve döndüm.

Tüm yazılarını göster