Macron’la Erdoğan arasındaki kavgayı kimlik üzerinden çözümlemek, din-bilim ilişkisi üzerine analiz kasmak, aslında Batı’nın İslam’a karşı bitmeyen nefretinden dem vurmak mümkün ancak bunlar bize müthiş bir gevşeme ve rahatlama hali sunan son derece konforlu alanlar dışında bir şey getirir mi? Tarafların her ikisinin de kendisinden iktidar ve rant devşirme amacını güttüğü politik bir kavgaya dair söylenecek din ve kimlik merkezli her şey, karanlığı taşlamaktan başka bir şey olmayacak.
İslamofobinin ve faşizmin siyaseti etkisi altına aldığı Batılı ülkeler yok mu? Var tabii en azılısından, Hollanda’daki faşist parti ve onun İslam karşıtı lideri Geert Wilders’tan başlayıp uzun bir liste yapmak mümkün. Ve maalesef yaşlı kıtada bu tür ırkçı ve faşist partilerin olmadığı neredeyse hiçbir ülke yok gibi. Geçtiğimiz aylarda da atalarının Arap olduğu halde kendisi Arap karşıtı olan, İspanya’daki faşist parti Vox’un lideri Abascal’ın (Ebu Haskal) macerasını da yine bu köşede anlatmıştık.
Dünyada İslamofobi, aşırı sağın yükselişi ile at başı gidiyor. Evet, Avrupa toplumlarının tamamı İslamofobik değil ama öte yandan İslam’a topyekûn bir karşıtlık içerisinde olan sağ ve mülteci karşıtı partiler yükselişte. Evet, bizim muhafazakârların ve AKP liderliğinin ağzını her açtığında kullandığı genelleyici söylem asla kabul edilebilir değil ancak bu, Avrupa toplumlarında aşırı sağın ve İslamofobinin giderek yaygınlık kazandığı gerçeğini de reddetmemizi gerektirmiyor.
Batı’nın sömürgeci tarihi kan, katliamla dolu buna şüphe yok. Frantz Fanon’un özelde Fransız genelde ise Batı sömürgeciliğine dair yazdıkları ortada ve bunun için çok da eskiye gitmeye gerek yok. Ama öte yandan Batılı toplumlar, özellikle bu bölgedeki sosyalist ve anarşist hareketler, radikal sağın ürettiği bu faşizme direndi ve halen de direniyor. Ve bunun da ötesinde ana akım diyebileceğimiz siyasi parti ve hareketlerin İslamofobi gibi bir ajandası yok. Ancak Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ana akım içerisinde iktidar olmuş bir siyasi partinin ürettiği lider figürü olarak ilk kez İslamofobik bir tutum içerisine girmiş görünüyor.
Macron’un tutumunu İslamofobik olarak nitelememizin nedeni aslında Hz. Muhammed (s.a.v.) karikatürlerinin duvarlara yansıtılmasına izin vermesiyle ilgili ortaya çıkan tartışmalardan çok, kanımca İslam’ın yeniden yapılandırılmasına ve aydınlanmacı bir İslam anlayışının teşvik edileceğine dair sözlerinde yatıyor. Karikatür meselesi, Hıristiyan ya da Batılı geleneğin aynı tutumu -kendisini Tanrı olarak tanımladıkları halde- Hz. İsa konusunda da sergiledikleri göz önünde bulundurulduğunda kısmen anlaşılabilir. Ama Müslüman olmayan birinin, din üzerinden bir mühendislik yapmaya çalışması asla kabul edilebilir bir şey değil.
Din içerisinde aydınlanmacı ya da değil, bir yenilenme olacaksa bu, kendi doğallığı içerisinde gerçekleşecek ve bu Müslümanların eliyle yapılandırılacak. Macron ya da Fransa’da başka birileri İslam’a ya da başka bir dine kendi bakış açılarını dışarıdan empoze etmeyi hayal ediyorsa o aklına selam söylesin. Sadece dinler değil, hiçbir doğal bir grup, toplum ya da hareket böyle bir mühendislik çalışmasına onay vermez. İslam’a yabancı, dine dışardan eklemlenmeye çalışan bu tür yapay müdahaleler, tersine tepkiler doğurur ve el Kaide vb. örgütlerin yaygınlaşmasına ve halk katmanlarında daha fazla destek bulmasına yol açar.
Genç kuşağın deyimiyle “bir salın İslam’ı”. Geçmişte dışarıdan İslam, Hıristiyanlık vs. gibi dini yapıları dönüştürmeyi amaçlayan çok müdahaleler oldu ama bunların hiçbirinin din mensupları nezdinde karşılığı olmadı. Bundan sonra da olması mümkün görünmüyor.
Macron’la Erdoğan arasındaki laf dalaşında hiçbirinin yaklaşımı bana samimi gelmiyor. Erdoğan’ın dini siyaseten istismar konusunda engin bir yeteneği olduğu kimseye sır değil. Macron’la girmiş olduğu bu kavga ona inanılmaz bir hazine sunacağından hiç şüpheniz olmasın. Ülke ekonomisine zarar vereceğini bile bile Erdoğan, gücü yettiğince bu kavgayı sürdürmeye devam edecektir. Macron’un da Erdoğan’ın da kendi konumlarını yandaşları nezdinde güçlendirmesi gerekiyor. Bu net. Ama arada olan da hem samimi din mensuplarına hem de her geçen gün faşist hareketler ve liderler nedeniyle sürekli kan kaybeden insanlığa oluyor.