Başrolü olmayan dizi 'Kızılcık Şerbeti’nde her hafta birbiriyle
bağlantısı olmayan sahneleri 140 dakika boyunca izliyoruz. O kadar
çok izliyoruz ki, bu sezon reytingleri geçen yıldan daha yüksek
ilerliyor. Her bölümden sonra, bir sonraki haftanın fragmanında
kimlerin kimlerle çatışacağını, muhafazakar-seküler atışmalarında
ne sözler edileceğini merakla bekliyoruz. Bu hafta tanıtımda
Pembe’nin bir sözü Twitter’da ayrı bir kaos yarattı. Ve devamında o
söz çıkartılarak tanıtım videosu yeniden
yayınlandı. Pembe, kendisinden Alev’le birlikte olmak için
boşanmak isteyen kocası Abdullah’a ‘Madem gönlün kaydı hevesini
alsaydın’ diyordu. İkinci tanıtımdaki o sahne Twitter’da (ya da
X’te) diziyle ilgili paylaşım yapan izleyiciden tepki aldı. Bu
yazıyı, dizinin yeni bölümü yayınlanmadan önce yazdığım için dizide
o sahne olacak mı bilmiyorum. Ancak tanıtım videosundaki o sözün
ardından yaşanan tartışmaya, muhafazakar bir kadın karaktere o
cümleyi söyleten temsiliyete bu hafta biraz yakından bakalım.
KUTSAL AİLEDE HER ŞEY OLUR AMA 'KOL KIRILIR YEN İÇİNDE
KALIR'
Televizyon ekranındaki muhafazakarlık yeni bir şey değil.
1990’lı yılların ekranı ile bugünü karşılaştırdığımızda ekrandaki
anlatılar elbette daha muhafazakar çünkü toplum muhafazakar. Bu
karşılaştırmayı yaparken AK Parti dönemini merkeze koymadan da
toplumdaki her kesimin daha görünür olduğu bu yıllarda, toplumun
muhafazakarlığının ekrana yansıması daha sık, daha kolay oluyor
diyebiliriz. Örneğin, aile kurumu bu ülkede her zaman kutsaldı.
Öyle ki kadınların hayattaki amaçlarından biri eş ve anne olmak
olarak görülüyordu. Bu yaygın kanının sadece dindar kesime ait bir
fikir olmadığını kabul edelim. Bu noktada ailenin korunması, devamı
için her şeyin yapılması da dindarlara ait bir fikir değil.
'Kızılcık Şerbeti’nde Pembe, temsil ettiği karakter içinde
'Hevesini alsaydın’ diyor ama ülkenin genel muhafazakarlığı içinde
genele ait bir cümle kuruyor. Çünkü kutsal ailede her şey olabilir
ama kol kırılır yen içinde kalır.
Kadınların kadınları, herkesin yine kadınları suçladığı şiddet
olaylarını hatırlayalım. Ama öyle de giyinilmez ki, o da ‘mavi
boncuk’ dağıtmış, o saatte dışarıda ne işi varmış... Liste acı bir
şekilde uzar gider. Bu olaylar karşısında ama diyenlerle, hevesini
alsaydın diyenler arasında ahlaki olarak sahiden bir fark var mı?
Yoksa hepsi aynı muhafazakarlığa mı çıkıyor? Haydi itiraf edelim,
bu görüşün sadece dindarlara ait olmadığını biliyoruz. O yüzden
dindar ve muhafazakar kelimelerini ayrı ayrı seçip
kullanıyorum.
'Kızılcık Şerbeti’nindeki çatışmaları bazen bir tenis maçına
benzetiyorum. Acaba şimdi gündelik hayatımızda olmayan hangi sinir
uçlarına dokunacak, hanelerine skor yazacaklar diye bekliyorum.
Genellikle sekülerlerin kazandığı bu maçlarda dindar erkekler hep
ılımlı rollerde oldular. Oysaki dindar kadınlar için aynı şeyi
söyleyemeyiz. Nursema dışında, Pembe ve Nilay hep uçlarda birer
temsil olarak varlar. Ve aslında temsil ettikleri ideolojik
meseleler gerçek hayatta sadece başörtülü kadınlara atfedilen
konular değil. Ancak burada temsil ettikleri karakterlerle
dindarlıkları eşleştirildiğinde 'Kızılcık Şerbeti’nin yarattığı
temsil evreni büyük bir kriz de yaratıyor.
'Kızılcık Şerbeti’nde Alev ve Pembe’nin karşı karşıya
gelmesinden sonra ortaya çıkan karakter dönüşümünden izleyici
memnun olmadığını sosyal medyada dile getiriyor. Alev seküler
tarafın neşeli, özgür, dobra kadını, kadın dayanışmasının
temsilcisiyken birdenbire büyük bir yürüyen egoya dönüştü. Bu ego
ile ‘Herkesin aşkı, Alev’i görene kadardır’ cümlesi çıktı ağzından.
Bu cümle kadın dayanışması açısından -miş gibi yapan bir
feministlikte karşılık buldu. Şimdi de Pembe’nin elinden kocasını
alan kadın rolünde onu nasıl görmemizi istediklerini anlatıyorlar.
Dizilerde gerçekçilik ararken politik doğruculuk aramıyoruz. Ancak
karakterlerden tutarlılık, senaryoda ahlaki ikiyüzlülüğe varmayan
konular bekliyoruz. 'Kızılcık Şerbeti’nde Pembe’yi bir türlü
sevemiyoruz. Onu bazen anlamaya çalışıyoruz, sonra sinir uçlarımıza
dokunan bir laf ediyor, yine sevmiyoruz. Oysa Pembe’yi anlayıp, ona
evinin, ailesinin dışında bir dünya kurdurmayan sisteme kızmak
isterdik. Ancak kadınları evin içine kapatan, eşleri ve
çocuklarından başka bir dünya tanımalarına imkan vermeyen kutsal
aile tüm kuralları belirlerken öteki ile ilişkiyi de belirliyor.
'Kızılcık Şerbeti’nin ötekisi şimdilik Alev olarak kurgulanıyor.
Pembe, Alev’i özgürlüğü, kıyafeti, hatta bekarlığıyla bile
ötekileştiriyor. Alev’i karşısında bulan Pembe bu özellikleriyle
onu öteki yapıyor ve kendine ahlaki üstünlük kurmaya çalışıyor.
Ancak buradaki asıl ahlaki çatışma senaryonun izleyicinin algısını
küçümseyen bir hale gelmesi. Pembe ve Alev, temsil ettikleriyle çok
gerçekçi ya da gerçekte karşılığı olmayan karakterler olarak
görülebilir. Asıl mesele izleyicinin hafife alındığı bu hikaye
içinde yaratılan çatışmayla kurulan dünyanın bize ne söylediği.
Şimdi Alev ve Abdullah aşkının nasıl kurulacağını, bunun altından
nasıl kalkılacağını hep birlikte izleyelim.