Türkiye büyük vahşeti, tarihsel faciayı, utancı yaşadı 2 Temmuz
1993’te.
30 yıl sonra bugün tüm bunları içselleştirip onaylamanın
kıvancını yaşıyoruz: “Şekil şartını yerine getirmek üzere” inşa ve
icra edilen yargılama süreci 14 Eylül 2023 itibarıyla kapanmış
bulunuyor.
Bugün yine şekil yönünden, “zaman aşımından” kapanan dava aslına
bakılırsa ilk günden itibaren yok hükmündeydi. İnsanların diri diri
yakılması ilk günden başlayarak büyük, ısrarlı bir çabayla
içselleştirildi, olağanlaştırıldı. Yargılananlar mağdur, yakılanlar
fail konumuna taşındı: “Ne işleri vardı orada?”
2 Temmuz ve hemen sonrasında yaşananlara bakarsak bugünkü çok
boyutlu hukuksal ve toplumsal sefaletimizi de anlayabiliriz.
İnsanların diri diri yakılması, katliamdır.
Nereden bakılırsa bakılsın, o toplum için faciadır,
utançtır.
Katliam karşısında gerçekleşen büyük tarihsel uzlaşma, en az
katliamın kendisi kadar büyük bir facia ve utançtır. 2 Temmuz
yangınının ardından doğrudan devlet ve iktidar yetkilileri, siyaset
sınıfı, medya ve millet (her kesimiyle millet) büyük tarihsel
uzlaşmayı gerçekleştirmiş, “tahrik” gerekçesiyle katliama
açık – örtük destek vermiştir.
İnsanlarla birlikte, insana dair temel değerlerin ve o
değerlerle birlikte inşa edilen toplumsallığın yakılıp imha
edilmesidir bu.
Sokağın, tahrikçilerin (Pir Sultan Abdal Şenlikleri için kente
gelenlerden günler, haftalar önce yerel cemaatlerin, basının, parti
örgütlerinin başlattığı tahrikle) her yaştan erkek nüfusu harekete
geçirenlerin kendi fiili hukuklarını icra etmelerinin
onaylanması, meşrulaştırılmasıdır bu.
Kalem, kelam sahiplerinin, dindarların en açık sözlüsü İsmet
Özel olmuştu. Dönemin iktidar adayı Refah Partisi’nin yayın organı
Milli Gazete’de, Sivas Göklerinde Sırp Tayyareleri
Uçacak Mı? diye soruyordu Özel. 8 Temmuz 1993’de yayınlanan
yazıya, başlığa “tahrikkâr” diyen çıkmadı tabii ki.
Soru, doğrudan doğruya 2 Temmuz’da Sivas’ta kuşatılanlara, “baş
tahrikçi” olarak gösterilen Aziz Nesin’e ve yanındakilere (ateşe
verilenlere) yönelikti: “Aziz Nesin gibilerinin kendilerini
güvenlikte hissetmeleri için Sırp (veya Grek, Ermeni, Rus veya
Amerikan) uçaklarını Sivas semalarında görmeleri mi
gerekiyor?”
Neden Sırp diye sorarsanız, aynı yazıda yanıtı veriyor yazar:
“Müslüman öldürmekte uzmanlaşmış” oldukları
için.(1) Hatırlayın; Sırplar, Boşnakları
katlediyordu. Sırp ordusu ve tayyareleri rastgele bir metafor
değil.
Yazar, Madımak’ı kuşatanlarla, oteli içindeki insanlarla
birlikte ateşe verenlerle, alevleri “Cehennem ateşi bu”
sözleriyle vecd içinde kutsayanlarla aynı bakışı -ve dolayısıyla
eylemi- paylaşıyor: “Aziz Nesin gibiler” bizden değil, buraya ait
değil; Kâfirlere yer yok burada!
Yaşatmayız.(2)
Söylenen ve yapılan budur.
'YA MÜSLÜMAN TÜRKİYE VEYA HİÇ!'
Özel’e göre, “Giderek olayların Türkiye’de yaşayan insanları
şöyle bir tercih karşısında bırakma ihtimali kuvvet kazanıyor: ‘Ya
Müslüman Türkiye veya hiç!’”
Onun kadar açık konuşmayan, ya da kendilerini ondan apayrı
dünyaların insanı olarak gören, gösterenler, 2 Temmuz üstüne söz
alırken neredeyse ortak bir düşünce ve tavır içindedir: Halk
(Müslümanlar) tahrik olmuş, sokağa dökülmüştür; makul,
meşru… Sonrasında “karanlık güçler, karanlık eller” devreye
girmiştir. Yangın, tahrik olan halkın işi değildir! İşte o son anda
karanlık eller, güçler sahneye çıkmış, istenmeyen şeyler olmuştur.
Böylece, masumların, inananların başına çorap örülmektedir.
İnsanların yakılarak öldürülmesinin ardından Sivas
Göklerinde Sırp Tayyareleri Uçacak Mı sorusunun sahibi İsmet
Özel ise gayet açık sözlüdür, eylemi meçhul taşeronlara havale
etmez. Tam tersine; eylemi ve hedefi netleştirmeye çağırır
okurlarını, toplumu: “Millet olarak İslamî bir kararlılık
gösterememenin cezasını çekiyoruz.”
Millet olarak İslami kararlılık göstermek gerekir, çünkü:
"İslamî dönüşümün Türkiye için ideal toplum tasarımı
olmaktan ziyade bir zaruret haline geldiği günden güne daha
belirginleşiyor. Ülkemizde dünya sistemine teslimiyeti ifade eden
bütün politikalar iflas etmiştir. Daha gerçekçi dille söylemek
gerekirse, Türkiye İslam’dan uzaklaşmanın rantını yiyememiştir.
Batılılaşma ülke insanı için bir tuzak yemi olarak kullanılmış,
(…), Türkiye elini verdiği için kolunu kurtaramamıştır. Millet
olarak İslamî bir kararlılık gösterememenin cezasını
çekiyoruz."
'ŞANLI SİVAS KIYAMI'
Eylemi, infazı “Şanlı Sivas kıyamı” olarak selamlayan İBDA-C
örgütü, Özel’in İslami kararlılık teşhisi ve çağrısını daha da
somutlaştırır
İBDA-C, yayın organı Taraf dergisinin Ağustos 1993
sayısında “Şanlı Sivas kıyamından alınacak ne çok ders var herkes
için!” diyordu:
"Halk, hakkına sahip çıkıyor ve 70 yıldır kendisine hayatı
zindan eden işgalci laiklere karşı ‘kısas’ın hayat veren soluğuna
sığınıyor! Artık TC’de hayat, yalnız Müslümanlar için zor
olmayacak, işgalci laikler için de zor olacak! Sivas, sadece küçük
bir haber! Herkes safını doğru seçmekle mükellef! Bizden
söylemesi!"
Nasıl ki Özel, Sırp ordusu ya da tayyarelerini sadece metafor
olarak kullanmıyorsa burada da durum aynı. İBDA-C’nin 2 Temmuz
değerlendirmesinde üç kavram dikkat çekici.
1- Kıyam: Sivas’ta meçhul birilerinin
provokasyonu, karanlık güçlerin komplosu değil kıyam
yaşanmıştır. Ayağa kalkma, harekete geçme, ayaklanma…
2- İşgalci laikler: Ayağa kalkış,
harekete geçiş düzene ve onunla aynı düşünsel, inançsal, kültürel,
hukuksal anlayışı paylaşan azınlığa; işgalci laiklere, laisizme
karşıdır.
3- Kısas: 2 Temmuz’da yapılan, yaşanan
bir kaza, komplo değil bir karşı eylem, karşı
hukuktur.
Üçü de zaman içinde yaygınlaşıp yerleşecektir.
2 Temmuz 1993’ün fiili hukuku, İBDA-C’nin ilan ettiği kısas
hukuku, 14 Eylül 2023’de fiilen ve resmen tescillenmiştir.
NOTLAR:
(1) Tarihin ironisi bitmez. O sıralar Sırp
tayyarelerinin ölüm kustuğu Müslümanlara yardım için toplanan
paraların akıbetini Süleyman Mercümek üzerinden araştırmak, şahsın
yargılanma sürecindeki “performans/gösteri”leriyle 2 Temmuz
sanıklarınınkini karşılaştırmak, hayli ilginç olacaktır. Daha
ilginci, 2023 Avrupa Kadınlar Voleybol Şampiyonası finalinde İslami
çevrenin Türkiye karşısında Sırbistan taraftarlığıdır.
(2) Şenlik öncesi, katılımcılar daha kente
gelmeden 30 Haziran 1993’de -katliamdan iki gün önce- Sivas’ta
dağıtılan Müslüman Kamuoyuna başlıklı bildiri, Özel’in
anıştırmasını açıkça söylüyor: “Salman Rüşdi köpeği müslümanların
çok az olduğu kâfir bir ülkede korkudan sokağa çıkmaya bile cesaret
edemezken, onun yerli uşağı Aziz Nesin köpeği, yanında kendisiyle
beraber bir ekiple birlikte şehrimiz Valisi tarafından davet
edilip, şehirde adeta müslümanlarla alay edercesine
gezebilmektedir.
Kâfirler şunu iyi bilmeli ki:”…