Yok, Sedat Peker’in video ve paylaşımlarını kast etmiyorum başlıkla, yalnızca onları kast etmiyorum. Tuhaf bir gündü dün, üç ayrı ağızdan, üç ayrı ekolden, üç ayrı galip, kibirle, gururla, bilinçle konuştu. “İnsanlığa karşı suç” babından konuştu hem de pervasızca, önünü ardını düşünmeden, hakimane. Niye düşünsünler? Onlar galip gelenler, elinde güç olanlar, bizzat kendi fani elceğizlerinde olmasa bile kendi lehlerine daima iş başında olan bir güç.
ARINÇ İLE AYNI PARTİDEN
İlki, sosyal demokrasinin şampiyonu, CHP’yi filan beğenmediği için kendisine parti kuran Muharrem İnce. Tatlı tatlı anlatıyor, “anadilde eğitim” hakkındaki görüşlerini. Pedagoglara soracakmış. Çok biliyor gibi anlatıyor, büyük bir fikir keşfetmiş gibi. Halbuki taklit, terk ettiği partinin lideri Kemal Kılıçdaroğlu vaktiyle söylemişti benzerini, pedagoglara psikologlara soracağız filan. Bu akıl, kuşun uçmasını da aerodinamikçilere sorar, beğenmezse uçamaz o kuş. Hiç onlara sormadan uçulur mu? Kuş kadar aklı olan yapmaz, sorar beyefendilere.
Sorunu bilimsel kılıfa bürümek, ayrımcı-ırkçı muktedir aklının numaralarından biri, Kürtçe pedagojiye uymaz çünkü Kürtler geri, sömürgeciliklerini kendi ileri, üstün medeniyetlerini yayma palavrasıyla haklılaştıran Batılı emperyalistlerden apartma akıl. Üstelik bu sadece “sosyal demokrat” cin fikirlik değil, dinci muhafazakarlık da kendi ırkçı-ayrımcı tutumunu böyle tuhaf laflarla güzellemeyi sever. Mesela Bülent Arınç, şimdiki özgül ağırlığı berhava edilmiş Bülent Arınç değilken, iktidar heyetlerinin güçlü kişisiyken aynı soruya, “Bakalım Kürtçe medeniyet dili mi” sözde sorusuyla aynı şeyi demeye getirmişti. Kürtçe eğitime uymaz çünkü geri, çünkü Kürtler geri, biz ileriyiz, dilimiz medeniyet dili, onların dili medeniyet dışı, o nedenle paşa paşa Türkçe öğrenip dursunlar. Yoksa biz elbette asimilasyona, inkara, imhaya filan karşıyız. Birbirilerini tercüme edip duruyorlar, özetle Arınç İnce’nin, İnce Arınç’ın tercümanı; ikisi de Kürt ve Kürtçe düşmanlığı partisinin neferleri, şimdi ayrı ayrı partilerde çile çekiyorlarsa da.
YAS EVİNDE ŞENLİK BULAN KÖTÜLÜK
İkincisi, bir tür medyacı. Kendini “gazeteci” diye tanıtıyor. Taha Hüseyin Karagöz. Hafta içinde vefat eden Hasan Saltık’ın cenazesinden bir fotoğraf paylaşmış, “Kadın-erkek aynı safta namaz kılmak İslam'ın neresinde?” diye soruyor. Fotoğrafta, mikrofonla konuşan din görevlisinin etrafındaki kalabalığın içinde kadınlar var. O da bir güce dayanarak konuşuyor, Aleviliğin uğradığı ayrımcılıkları koruyan, kollayan güce. Bir Alevi kalkıp, sen İslam’ın neresindesin efendi diye sorsa, “İslamofobi” diye bağırır.
Fotoğrafı bir yerde mi görmüş, cenazeye mi gitmiş bilmiyoruz. Hiç fark etmez, Alevi cenaze erkanının kendisininkine benzememesinden rahatsız olmuş, yas evinde kabadayılık yapıyor. Yakışıksız mı, yersiz mi, ayıp mı, kırılan gücenen olur mu, acılı insanları böyle tartışmalara çekmek insanlığa sığar mı umurunda değil. Yas evinde kendisine şenlik icat edecek illa! Alevilere konum biçecek, yer seçecek, taşlayacak ille de. Galiplerden o. Alevilerin kafası kırılsa dert etmez, kalbi kırılmış umurunda mı? Madımak’ın, Maraş’ın arkasındaki kırıcılardan o, fırsat bulsa hepsini kırar. “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” diye bir suç mu vardı? Kutsala dil uzatmak diye bir suç mu vardı? O “İslamofobikler” için geçerli, dinsizler, başka dinden olanlar, Sünni İslam’ın dışında olanlar için, egemenler için değil.
MİLLİ HADSİZLİK OLİMPİYATI
Sanki hadsizlik yarışması vardı dün, bir başka galip, Rüşdü Saracoğlu sosyal medya üzerinden Varlık Vergisi’ni güzelleyiverdi, baba mirasına sahip çıktı yani. Cevaplar üzerine ne kadar haklı olduğunu, malları mülkleri alçakça bir işlemle gasp edilmiş, köle gibi kamplarda çalıştırılmış insanları “yabancı” olmakla, “Osmanlı’dan beri ülkenin kaymağını yemek”le filan suçladı. Eleştiriler artınca da üste çıktı, pardon zaten üstteydi, üstünlüğünü şöyle bilgece bir lafla ortaya koydu: “Sürekli suçlayacak birilerini aramayı bırakıp ileriye bakalım.” Etnik-dinsel ayrımcılık ekseninde “gayrimüslim” azınlıkların malları gasp edilmiş, insanlığa karşı suç işlenmiş, hem bunu savunuyor hem savunurken ırkçı-ayrımcı dağarcıktan inciler saçıyor, sonra da futbolcu bilgeliğiyle üste çıkıyor. Pardon, zaten üstte, keyfini bozmuyor bile. Yine olsa yine yapılır, diyor. Gerekliydi diyor. Hitlere göre de gaz odaları gerekliydi, toplama kampları gerekliydi, “Yahudiler” Alman’ın ekmeğini yiyordu, değil mi?
AYNI FİDANIN ZEHİR SAÇAN DALLARI
Üçü de “Hani yaptık ya, yine yaparız” diyor özetle. O dili yok edeceğiz, unutturacağız. O inanışı yok edeceğiz, unutturacağız. O azınlıkları yok edeceğiz, unutturacağız. Yaptık, yine yapacağız. Onlardan aldıklarımız da bize kar kalacak diyor. Musa Orhan’ın kendisine laf söyleyenlere dava üstüne dava açma cüretinin beslendiği güçten besleniyor üçü de, haksızın haksızlığıyla övünecek kadar güçlü olduğu yere toplum diyoruz biz de hala.
Üçü de hukuku çiğniyor. Üçü de göstere göstere yapıyor. Sonra da kalkmış sadece Sedat Peker filan mafyaymış sanmamız isteniyor.
İnsan utanıyor.