Eskiden, mahalle kültürünün yaşadığı zamanlarda, her mahallenin bir delisi olurdu. Bazıları garip kıyafetleri, garip alışkanlıkları, giyim kuşamları, bazıları da sansürsüz sinkaflarıyla mahallelerimizin delileri, nev-i şahıslarına münhasır doğalarıyla muhitimize renk katarlardı. Ucuna Mercedes arması takılmış koskocaman değneğini arabası zanneden, Malatya’nın ünlü Mercedes Kadir’ini hatırlarsınız; televizyonlarda bile haber olmuştu. Mercedes Kadir’in rüyasına tüm Malatya inanmıştı. Oto sanayindeki ustalar Kadir’in Mercedes’ini tamir ederler; trafik polisleri değnek-otomobiliyle trafikte seyreden Kadir’e hız limitini aştığı için ceza yazarlardı.
Deli Moiz de literatüre geçen delilerimizden. “Literatür” diye boşa demedim. Kasım 2000’de Osmanlı Bankası’nda yapılan ve Bankalar Caddesi ile ilgili anıların paylaşıldığı etkinlikte de Deli Moiz* anılır. Elindeki direksiyonla araba sürüyormuş gibi yaparak ve korna sesleri çıkararak Hasköy sokaklarını arşınlayan Moiz de Istanbul’u renklerinden biriydi.
***
Geçmiş zaman olur ki hayal-i cihan değer demişler. Evvel zaman içinde kalbur zaman içinde henüz daha Cumhur İttifakı bile kurulmamışken mikrofonun başına geçen Devlet Bahçeli Erdoğan’a “…sen Esad’ın kirli ve kötü bir kopyası, Pensilvanya’nın eski sevdalısı, Washington’un daimi tutsağı, Kandil’in tavizsiz havarisi, Ermeni hısmı, Türklüğün yaşayan düşmanısın. Halt ettin Erdoğan, yine çaktın Erdoğan” der. Bir mikrofon gördüğünde ağzına gem vurmakta zorlanan Bahçeli yine Erdoğan’a seslenerek “…senin Cumhurbaşkanı olmanı geçtik de nasıl bir insansın? Sende hiç mi bir Allah korkusu yok? Alçaksın ve şerefsizsin!” demeyi de ihmal etmez.
***
Çocukluğumun Aydınlıkevler’inde “Ecevitçi Deli” dedikleri 50’li yaşlarda bir adam vardı. Kafasında lengeri fötr, kravat ceket gezer; ceketinin her tarafına Ecevit resimleri iğnelerdi. Asker polis fark etmez; bizim Ecevitçi Deli, üniformalı birini gördüğünde esas duruşa geçip, topuk selamı vermeden yoluna devam etmezdi; “rüşvet” yemeye de bayılırdı! Selam verdiği omzu kalabalıktan tek dal sigarasını mutlaka alırdı. Biz, mahallenin bebeleri, onu seyretmeye bayılırdık.
Bir de Hekimhan Otogarı’ndaki delimiz vardı. Rahmetli babamla Sivas-Malatya arasında seyahat ederken Hekimhan Otogarı’nda her durduğumuzda rastladığımız; gözünün gözüne değdiği herkese sansürsüz küfreden bu deliye kimse bulaşmazdı. Sakin ve meyus ana avrat dümdüz giden bu adamcağız, mübarek zattan sayılır, veli muamelesi görürdü.
***
Bir Meclis oturumunda söz alan HEDEP Milletvekili Sırrı Sakık’a hitaben -mikrofonunun kapalı olduğunu sanarak- “p***venk” diye küfür eden TBMM Başkanvekili, MHP Milletvekili Celal Adan’a sahip çıkan Devlet Bahçeli, bir hafta sonraki MHP Grup Toplantısı’nda onu TBMM’de “…haince konuşma yapan tescilli bir bölücüye hak ettiği cevabı yüreklice veren Meclis Başkan Vekilimiz” diye anarak bu küfrü de sahiplenir ve "Celal Adan’ın '…sözleri' [p**venk] aynısıyla bizim sözümüzdür. Sayın Adan yalnız değildir, sahipsiz değildir.” der.
Bir başka grup toplantısında, mikrofonu görünce “yine yeni yeniden” kantarın topuzunu kaçırıveren Bahçeli, dönemin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu da hakaretlerinden nasipsiz bırakmaz ve ona hitaben “…Bak Sayın Kılıçdaroğlu, senin sağında solunda, yanında yörende konuşlanan teröristlerle ülkücü Türk gençliğini sakın ola karıştırma aymazlığına düşme, bu gaflete düşme, sen her şeyinle zaten teslim olmuşsun, sen ihanete el sallamış bir kimliksizsin, azılı katillerin dümen suyuna çoktan girmişsin!” der.
***
On yıla yakındır ortada görünmez ama Urla’da bir Albay’ımız vardı. Rivayet o ki, bir araba kazasında yeğenlerinin ölümüne sebep olması yüzünden berduş olmuş. Hiç yıkanmaz, ya viran hanesinde ya da banklarda uyuklar, elindeki sigarası biter bitmez gözüne ilk kestirdiğinden sadece bir tek dal sigara, birası biter bitmez denk getirdiğinden sadece bir tane bira almasını isterdi. Bakmayın berduş olduğuna, kafası kızdığı anda sohbetimize akıcı mı akıcı İngilizcesiyle devam eder; bizi izleyen İskele sakinlerini şaşkına çevirirdi. Bazen -fazla ve sürekli alkolden- oturduğu banktan düşüverse ve kafasını kanatsa da -ki esnaf hemen ambülans çağırırdı- Albay’ım, iflah olmaz bir musiki müptelasıydı; bir sigara ikramı karşılığında onunla çok Abdülkadir Meragi üzerine sohbet etmişliğim; daha da şımartırsak birbirimizi bed seslerimizle Ege Denizi’ne doğru Mâhur Kâr’dan “Gül bî ruh-i yâr hoş nebâşed / /Gül bî rûh-i yâr hoş ne-bâşed / Bî-bâde bahâr hoş ne-bâşed / Tarf-ı çemen ü hevây-ı bustân / Bî-lâle'izâr hoş ne-bâşed / Can nakd-i muhakkar-est / Hâfız Ez behr-i nisâr hoş ne-bâşed” i mırıldanmaya (çalışmaya) başlamışlığımız vardır. Yad edip Konya’lı Celâleddin Muhammed’i dalgalara karşı “Bişnev in ney çün hikâyet mîküned. Ez cüdâyîhâ şikâyet mîküned” diye bas bas bağırmışlığımız, hep birlikte delilik etmişliğimiz bile vakıadır.
***
Türkiye İşçi Partisi Milletvekili Can Atalay’ın tahliyesini bir türlü hazmedemeyen Bahçeli’nin küfürlerinden, AYM tahliye kararı sonrası, Zühtü Aslan da nasiplenir. AYM’nin kapatılması gerektiğini defaatle söylemekten bile zerre hicap etmeyen Bahçeli “AYM başkan ve üyeleri kulak veriniz. Bana şehitlerimizin omuzlarında vatan toprakları emanet edildi, onların kanlıları ve destekçileri aramızda dolaşıyor. Hâlâ adaletin ve hukukun onurunu sahiplenmeyecek misiniz? ‘Uzaktan kumandalı yargı da, yargıç da olmaz’ diyen Bay Zühtü, senin kumandan, senin ipin kimin elindedir?” diye sormaya da çekinmez.
CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel de Bahçeli’nin ilgi alanına girer. Şunları söyler müptezel küfürbazımız: “DEM ve CHP'nin haricinde TBMM'de grubu bulunan 4 parti, ortak metne imza koyarak terör saldırılarını şiddetle kınamışlardır. CHP, bu metnin neresini beğenmedi? Niçin telaşa kapıldı? DEM'in siyasî kolonu olmayı nasıl hazmetti. CHP, DEM'in peşinde yuvarlana yuvarlana ahlâkî tarihi mirasını kaybetmiştir. Bu kesindir. CHP, Türkiye Cumhuriyeti'nin karşısına geçmiştir. Hepsine birden yazıklar olsun diyorum. Özgür Özel zıvanadan çıkmış, zırvaya gömülmüş, zirzop siyasetiyle bindiği dalı kesmeye başlamıştır. Terörist Demirtaş'ı selamlayan bu gafilin sonunda kafese alınıp bölücülük narkozuyla uyuşturulduğu ortadadır. Demlenmiş CHP yönetimi yüz karasına dönüşmüştür. TBMM'nin ortak açıklamasına imza atmayarak PKK'nın safına geçen CHP, DEM kadar milli güvenlik tehdididir. Terör saldırılarından hemen sonra Milli Savunma Bakanımızdan Meclis'i bilgilendirmesini isteyen zihniyet sorumsuzdur. Memleketi Manisa'da protesto edilen bu şahıs, aklını başına almazsa sokakta dahi yürüyemeyecektir.”
Özgür Özel herkesin yaptığı -benim de yaptığım- gibi yapmaz, Bahçeli’yi mazur görmez, onu sevimli ama haylaz mahalle sakini olarak kabullenmez; yapıştırır cevabı. Bahçeli’nin “CHP Genel Başkanı’na tavsiyem uydur kaydır bir kurultay yapıp ya HEDEP’i içlerine almaları ya da derhal HEDEP’e katılmalarıdır. HEDEP demek CHP demektir.” Sözlerine de “Silahlı kuvvetlerimizin ve polis teşkilatımızın her kademesinde görev yapan kahramanlarımıza, dil uzatanların dilinin, el uzatanların elinin, göz koyanlarının gözünün, parmak sallayanların da parmağının hesabını sorar, bedelini misliyle ödetiriz. Daha önce söylemiştim, yine söylüyorum, bunların alayının aklını alırım.” diyen ve kendisini “soysuzlukla suçlayan” Bahçeliye yanıt olarak “soyumuz Selanik’tedir… soyumu sopumu soranlara bildirilir” diye cevap verdi.
Eskiler Üslûb-u beyan aynıyla insan.” derler. Ağızları bal yesin, ruhları şad olsun.
Keyifli günler.
*Ayşen GÜR, “Deli Moiz Hasköy'de ve artık direksiyonu yok”, Hürriyet, 29.11.2000