Mahfi Eğilmez: Yıkılmazlık sanısı en büyük hatadır!
Ekonomist yazar Mahfi Eğilmez bugün blogunda yayınlanan yazısında Yunan mitolojisindeki İkarus örneği ile devlet ve şirket yönetiminde denetimin önemine dikkat çeken bir yazı yazdı. Eğilmez'in 'İkarus Sendromu' başlıklı yazısı şöyle...
Atinalı mimar Daedalus[i], işlediği bir suç nedeniyle sürgün edildiği Girit’te Kral Minos tarafından insan yiyerek beslenen yarı boğa yarı insan biçimindeki Minotaurus adlı oğlunu hapsetmek için bir labirent inşasıyla görevlendirilir.
Daedalus içinden çıkılması mümkün olmayan bir labirent inşa eder ve Minotaurus yakalanarak oraya hapsedilir. Canavar için sürekli 7 kadın 7 erkek kurban olarak labirente atılmaktadır. İnsanlar buna başkaldırsa da krala bir şey yapamazlar. Günün birinde Thesseus, kurban adayı olarak canavarla savaşıp onu öldürmek amacıyla Girit’e gider. İşi bitince içeriden çıkabilmek için Daedalus’a bunu nasıl yapacağını sorar. Daedalus, ona bir ip yumağının ucunu labirentin girişinde bir yere bağlayarak ilerlemesini ve dönüşte de ipi izlemesini söyler. Thesseus labirente girer, canavarı bulur, onu öldürür, sonra da ipi izleyerek labirentten çıkar. Thesseus kral Minos’un kızı Ariadne’ye aşıktır. Babası izin vermediği için onu Girit’ten kaçırır. Buna çok kızan Minos, labirentin sırrını Thesseus’a veren Daedalus’u cezalandırmak için onu yapımda kendisine yardım eden oğlu İkarus ile birlikte labirente hapseder. Daedalus’un yaptığı labirent öyle karmaşıktır ki kendisi bile çıkış yolunu bulamaz. Üstü açık olan labirentin üzerinden uçan kuşların dökülen tüylerini toplar, sonra bu tüyleri balmumuyla yapıştırarak kanatlar yapar. İkarus’la birlikte bu kanatları kollarına bağlarlar ve uçmak için hazırlanırlar.
Daedalus, İkarus’a, çok alçaktan uçmamasını çünkü öyle yaparsa denizin neminin kanatları ağırlaştıracağını ve dolayısıyla uçmayı engelleyeceğini, çok yüksekten de uçmamasını çünkü o zaman da güneş ışınlarının tüyleri tutan balmumunu eriteceğini anlatır. Birlikte uçarak labirentten çıkarlar ve yükselmeye başlarlar. Girit halkı şaşkınlık ve sevinçle onları izler. İkarus, uçmanın verdiği keyifle babasının sözlerini unutur ve yükselmeye devam eder. Yükseldikçe, her şeye tepeden baktıkça, kendisini üstün görmeye başlar, güneşe yaklaştıkça, balmumunun eridiğini, kanatların kopmaya başladığını fark edemez. Sonunda kanatlar kopar ve İkarus Ege Denizi’ne düşerek boğulur.
Amerikalı yazar Peter Beinart, Yunan mitolojisinin hazin öykülerinden birisi olan bu öyküden hareketle İkarus Sendromu adını taşıyan kitabında[ii] aynı adla anılan bir yönetim ilkesi geliştirmiştir.
İşlerin iyi gittiğine aldanıp ‘bize bir şey olmaz’ düşüncesine kapılarak denetimi gevşetmek akıllıca bir yaklaşım değildir. Yönetim her zaman dengeli olmalıdır. İnsan, bazen kendisini her şeyden üstün, her şeye hâkim gibi görebilir. İşte o zaman denetim mekanizmaları devreye girmeli ve onu uyarmalıdır. Aksi takdirde işler iyi giderken pek sorun yaratmazmış gibi görünen bu kendini üstün görmeye dayalı ‘bize bir şey olmaz’ yaklaşımı, işler kötüye gitmeye yönelince sorunlar yaratmaya başlar.
Kibir, kendini beğenmişlik, yıkılmazlık sanısına kapılmak bir yönetimin içine düşebileceği en büyük hatadır. Beinart, kitabında Amerikan yönetiminin tarihsel olarak bu zaafların içinde olduğunu anlatıyor. İkarus Sendromu, yalnızca devlet yönetimleri için değil şirket yönetimleri için de tedavi edilmesi gereken önemli bir hastalığı ortaya koyuyor.
Bir İtalyan Atasözü der ki: “Ata kibirli binen, eve yürüyerek döner.”
[i] Daedalus’un adı sonradan “hünerli şekilde işlenmiş” anlamında kullanılır olmuştur.
[ii] Peter Beinart: The Icarus Syndrome: A History of American Hubris, HarperCollins Publishers, 2010. (Kaynak)