Mahmut Yesari'nin namus meselesi

Mahmut Yesari'nin,'Bir Namus Meselesi', İstos Yayınları'ndan çıktı. Kitap iki Rum tüccarı anlatıyor.

Abone ol

DUVAR - Geçtiğimiz günlerde İstos Yayınları’ndan çıkan Bir Namus Meselesi, Mahmut Yesari’nin 1923- 24 senesinde Kelebek dergisinde tefrika edildikten sonra Latin alfabeli ve Türkçe olarak basılan ilk romanı olma özelliği taşıyor.

Bir Namus Meselesi, Mahmut Yesari, Nükhet Eren, 128, İstos Yayınları, 2017.

50 yıllık yaşantısına onlarca tiyatro oyunu, altmıştan fazla roman ve binlerce hikâye sığdıran Yesari’nin, Bir Namus Meselesi isimli romanı Reşat Nuri Güntekin ile birlikte çıkarttığı Kelebek dergisinde bölüm bölüm yayınlanır. Yoğun ilgi gören eser, geniş yığınların ilgisine mahzar olur. Öyle ki, derginin yazıhanesine mektuplar yağar.

Kayserili köylü kurnazı iki arkadaşın anlatıldığı romandaki karakterlerin –Hacıoğlu Ağapiyadi ve Kara Eftimoğlu Petraki- gerçek hayatta benzerleri olduğunu iddia eden okurlarına Yesari, tefrikanın bir sonraki bölümünde şöyle cevap verir: “Dört haftadan beri tefrika edilmekte olan Bir Namus Meselesi romanında bazı isim iltibasatı (benzerliği) olduğunu ihbaren aldığım mektuplardan anladım. Romanda eşhas tamamen muhayyiledir. Manen hiçbir şahıs kasıt edilmemiştir.”

TRANSKRİPSİYON NÜKHET EREN'E AİT

Kayserili iki Rum tüccarın hikâyesinin anlatıldığı kitapta, birbirini ketenpereye getirmeye çalışan, ancak bir zaman sonra uzlaşan Ağapiyadi ve Petraki’nin yalın ve akıcı bir dille aktarılan öykülerini okuruz. Bir Namus Meselesi, Ağapiyadi’nin malını ucuza kaptırdığı Petraki’den intikam alışını konu etse de dönemin tüccar ve köylü kurnazlığı bakışını, esnafların paragöz oluşunu ve pragmatik tavrını da hicveder. Dönemin İç Anadolu ve İstanbul özelinde sosyolojik yanını da gerçekçi ve mizahi bir dille vermekte başarı sağlayan Yesari’nin bu romanının, transkripsiyonu Nükhet Eren’e ait.

Kitapta dikkati çeken noktalardan bir diğeri de aynı zamanda bir karikatürist de olan Mahmut Yesari’nin çizimleri… Henüz Güzel Sanatlar Lisesi’nde okurken, meydana gelen 1. Dünya Savaşı’na katılmak durumda kalan Mahmut Yesari Çanakkele Savaşları’nda bulunur. Yesari, yer yer karakterlerinin eylemlerini çiziyor ve okuyucunun kafasında pir - u pak canlanmasını sağlıyor.

Kitabı yayıma hazırlayan Stefo Benlisoy’un kitabın önsözünde de belirttiği gibi, kitabı var eden ve yaşamsal kılan özelliği; dilidir. “… Türk sinemasında henüz çok sayıda filmin üretilmediği 1930’lu ve 40’lı yıllarda, yabancı filmlerin seyircinin beğenilerine uygun olarak seslendirilmesi modası başlar ve filmler dublaj aracılığıyla orijinallerinden farklılaştırılarak yerlileştirilir.

Dönemin ünlü yabancı komedi tiplemelerini orijinallerinden oldukça farklı espriler, kişilik ve ağız özellikleriyle seslendiren, bir anlamda adapte eden Ferdi Tayfur, bu alanda şüphesiz en çok hatırlanan isimdir.” Tayfur, bu bağlamda Amerikalı komedyen Eddie Cantor’u, seslendirdiği bir filmde, Kayserili pastırma tüccarı Yani Babanoğlu olarak konuşur. Ortodoks ve Rum karakterlerin İç Anadolu ağzıyla konuştukları üslupları 30’lu yıllardan bugüne tamamen “Türkçeleşerek” Türkçe mizahın önemli unsurlarından biri haline dönüşür.

Kitabın dili ve kurgusuyla öne çıkan kısmının dışında bir başka özelliği de, ilk dönem cumhuriyet edebiyatının içerik olarak dışında olması diyebiliriz. Kurtuluş Savaşı kahramanlıklarının anlatıldığı, milliyetçi hamasetin edebiyat üzerinden yeniden üretildiği ve bu vasat üzerinden “gelenek icat edildiği” bir ortamda, kültürel ve sosyolojik bir çalışmanın altına imza atmak Yesari’nin ayrı bir başarısıdır. Kaldı ki Yesari, bu tefrikanın ardından 1927 yılında yazdığı Çulluk isimli romanı ile kimi çevrelerce de kabul edilegelen ilk işçi romanının altına da imzasını atar.