Mahsa Amini ve Türkiye’deki tehditler

Bu ülkenin bir İran, bir Afganistan olabilmesi kolay olabilecek bir şey değil. Türlü tehlikeleri görüyor olsak da mücadele deneyimimize ve toplumun değişmiş, dönüşmüş ruhuna karşı kolay bir adım olmadığını düşünüyorum. Saçlarımızın, düşlerimizin, seçimlerimizin özgürlüğü ancak laiklikle mümkündür. Ona hayatımız gibi sıkı sarılmaya devam etmeliyiz. Ki başka Mahsalar öldürülmesin, dilediği kıyafeti giyebilsin, fikrini ifade edebilsin.

Fidan Ataselim fidanataselim@kadinmeclisleri.org

22 yaşındaydı Mahsa Amini.

16 Eylül 2022’de İran’da Ahlak Polisi tarafından, onların belirlediği şekilde başörtüsü takmadığı gerekçesiyle gözaltına alındı, darp edildi. Ahlak Polisleri tarafından öldürüldü. Ardından İran’da halklar Mahsa için, zorunlu başörtüsüne karşı, yaşanan diğer birçok sorunla da birlikte ayaklandı. Eylemler dünyanın da dört bir yanına yayıldı.

“Jin Jiyan Azadi!” sloganının yükseldiği ayaklanma sonrası en az 1425 kişi idam edildi. Genç kadınlar tecavüze uğradı. Sokak ortasında infazlar devam etti. Tüm bunlara rağmen kadınların özgürlük mücadelesi devam ediyor. Mahsa Amini’nin gözaltında ölümünün yıl dönümünde İran’daki kadın mahkumlar açlık grevine başladı.

Mahsa’nın öldürülmesi, yakın zamanlarında Taliban’ın Afganistan’da bir tür gender apartheid* uygulaması, laikliğin hayatlarımızda ne denli önemli olduğunu bizlere hatırlattı. Bir de koşullar çok zor olsa da, mamafih mücadele için yeni bir yol açılabileceğini de öğretti. IŞİD karanlığına karşı mücadele etmiş kadınların deneyimlerinin önemi bir kez daha bilince çıktı.

Bir fotoğraf vardı, hatırlarsınız belki. IŞİD zulmünden kurtulan, kamyon üstündeki kadınların çarşaflarını çıkarma anı ve altından yıldız gibi parlayan rengarenk elbisesi, yüzünde  nefes alabiliyor olmanın ve ciğerlerine dolan havayı hissetmenin rahatlığı. O zaman da eylemlerimizde “Laiklik kadınlar için renkli elbise ve daha fazlasıdır.” diyerek, aslında AKP hükümetine oy vermiş kadınlar açısından da laikliğin ortadan kalktığında kimilerinin hedef gösterdiği o renkli başörtülerini bile takamayabilecekleri gerçekliği anlatmaya çalıştık. Laiklik hepimiz için hayati önemini koruyor. Mahsa öldürüldüğünde özgürlüğe doğru sadece saçlarımızı kesmedik. Bana, “Türkiye’de ilk siz saçlarınızı kestiniz.” dediğinde muhabirler, ben de “Herkesin aklına geleni ilk uygulayan olmuş olabiliriz.” diyordum hep. Hepimiz aynı duygudaydık da hepimiz üzerimize düşeni yapmış mıydık acaba? Ta ki o vakte kadar.

Saçlarımızı bayrak yaptık. O saçlarla birlikte  korkumuzu da kesip attık, geçmişte bırakmak üzere.

Direnişin adeta bir marşına dönüşen bir şarkı var, “Baraye”. Hala bu şarkı sebebiyle binlercesi gibi tutuklu olan Shervin Hajipour. Şarkının sözlerini sizlerle de paylaşacağım. En güzel bulduğum kısmı: “Uzun gecelerin sonundaki güneş için”. Uzun gecelerin sonundaki güneş için mücadele ediyoruz hepimiz.

Tükiye’de mollaları, Taliban zihniyetini rehber edinenler de var. Farklı düzeylerde yaşıyor olsak da bu eşitsizliği, dinsel baskıları, gidişat bu yönde zorlanıyor. Eğitimdeki Maarif Modeli’nden tutun, ÇEDES Protokolü’ne kadar. Zorunlu din derslerinden, Anayasa’da başörtüsü ile ilgili düzenleme getirmeyi cesaret edebilmiş olmalarına kadar düşünebilirsiniz. Son olarak da ben Narin’in öldürülmesinde bir köyün susmuş ya da susturulmuş olabilmesinde de benzer bir durumun etkisini görüyorum. Önemli yücelikler anlatıldı hep. Aile, Galip Ensarioğlu’nun dostlarıydı, tüm köy akrabaydı, aile içinde böyle bir şey nasıl olurdu, Avrupa Kültürü’ydü. Ailenin içinde her şey olabilirdi. Sonuç, hala Narin’e ne oldu bilmiyoruz.

Genel seçimler döneminde Cumhur İttifakı’na HÜDA- PAR’ın katılmasıyla ilgili dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bir TV programında, “Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk siyasetinin en önemli attığı adım, son yıllardaki, bu konuda Hüda- Par adımıdır. Bak bundan 10 yıl sonra göreceksiniz. Hüda-Par adımının hangi stratejik akılla atıldığını ve kimlerin önünü tıkadığı ve Türkiye'de bu adımla beraber Doğu ve Güneydoğu Politikası’nda muhafazakarlık aksının tekrar nasıl devreye gireceği nitelikli bir adımdır" demişti. Bu adımın sonuçlarını daha çok göreceğiz. Kürt illerindeki özgürlük mücadelesi, kadınların eşitlik mücadelesi şimdi Hüda-Par eliyle bastırılmaya çalışılıyor.

Diyarbakır'da kamusal alanlarda tekbirli saldırılar gerçekleşiyor. 10 Haziran’da parkta dans edenlere saldırı oldu, “Kadın-erkek birliktesiniz” denilen, yaşam tarzına yönelik bir saldırıydı. Hizbullah yeniden mi palazlandırılıyor diye düşünmeden edemiyoruz. 90’larda sokaklarda benzer saldırıların olduğunu anlatıyor dostlarımız. Yüzüne asit atılanlar, eteği kısa diye bacağı kesilenler… Şimdi koca bir yol alınmışken yeniden halkı korkutma gayeleri olduğu açık. Saldırı tek bir yere olmadı, sistematik olarak bir yıldır Kürt illerinde benzer saldırıların olduğu ifade ediliyor. Bir kafeye silahlı, bombalı saldırıda bulunuluyor, saldırganları serbest bırakıyorlar. Aynı kişiler tekrar aynı yere saldırabiliyor. Bu gücü bir yere dayanarak alıyor olsalar gerek. Yine kadınların ve erkeklerin aynı ortamda bulunması sorunsalı türetiliyor. Karma hayatlarımıza bir dayatma ile korku salma çabası olduğu açık.

Bu adımların ve yaşananların üzerine de gelecek nesillerin iradesine ipotek konulmaması gerektiğini dile getiren Zekeriye Yapıcıoğlu yani Cumhur İttifakı ortağı, herkesi bir anda ahmak ilan ediyor.

Bu ülkenin bir İran, bir Afganistan olabilmesi kolay olabilecek bir şey değil. Türlü tehlikeleri görüyor olsak da mücadele deneyimimize ve toplumun değişmiş, dönüşmüş ruhuna karşı kolay bir adım olmadığını düşünüyorum. Yine de din devletine, şeriata heves eden kadın düşmanı, laiklik karşıtlarına ülkenin kadın/feminist hareketinin durdurucu refleksi gecikmez. .  

Saçlarımızın, düşlerimizin, seçimlerimizin özgürlüğü ancak laiklikle mümkündür. Ona hayatımız gibi sıkı sarılmaya devam etmeliyiz. Ki başka Mahsalar öldürülmesin, dilediği kıyafeti giyebilsin, fikrini ifade edebilsin.   

***
Baraye:

“Çünkü sokakta dans etme özgürlüğümüz olsun istiyoruz,
Çünkü öpüşmekten korkmamak için…,
Benim kızkardeşim, senin kızkardeşin, hepimizin kız kardeşi için…
Çünkü eski aptalca usulleri yıkmalıyız,
Çünkü parasızlığın utancını duyuyoruz,
Çünkü normal bir hayatın hasreti için…
Dileğin ne olduğunu bilmeyen çöpçü çocuk için…
Bu bilerek oluşturulan ekonomi için…
Bu kirli hava için…
Valiasr ve kurumuş ağaçları için…
Piruz adını verdiğimiz bebek çitanın soyu neredeyse tükendiği için…
Masum sokak köpeklerinin yasa dışı olmaması için…
Durmayan gözyaşlarımız için…
Bu tasvirdeki anı yeniden yaşamak istemediğimiz için…
Gülen yüzler için…
Öğrenciler ve onların geleceği için…
Bu zorunlu “cennet” için
En parlak yıldızlarımız hapiste olduğu için…
Afgan mülteci çocuklar için…
Çünkü “Çünküler” hiç bitmediği için…
İçi boş sloganları atmak zorunda bırakıldığımız için…
Evlerin yıkılma korkusu için…
Huzur için
Uzun gecelerin sonundaki güneş için
Çektiğimiz bütün bu stresler için
Mertlik, vatan ve refah için
erkek olmayı dileyen kızlar için
Kadın, yaşam, özgürlük için!”

*Gender Apartheid: Katı cinsiyet ayrımcılığı, tecridi, izolasyonu. Henüz uluslararası hukukta bir suç olarak tanımlanmamıştır, tanımlanması için çalışmalar sürmektedir. “Apartheid” Uluslararası Hukukta suç olarak tanımlıdır ve  Uluslararası Ceza Mahkemesini oluşturan 1998 Roma Statüsün’de de insanlığa karşı işlenmiş suç olarak düzenlenmiştir.    

Tüm yazılarını göster