Mahşer-i Cümbüş ekibinden Yiğit Arı: Salgın, memleketimizin tiyatroya karşı ne kadar umursamaz olduğunu ortaya çıkardı

Doğaçlama tiyatronun gösteri biçimlerinden biri olan tiyatro sporunu Türkiye’de ilk defa seyirciyle buluşturan ve sahnelerde 20. yıl sezonunu oynamaya başlayan Mahşer-i Cümbüş tiyatro topluluğunun oyuncularından Yiğit Arı, korona virüsü salgınında özel tiyatroların yaşadığı zorlukları anlattı. Arı, “Özel tiyatrolar olarak hepimiz kırgınız. Kızgın ya da öfkeli değil, kırgınız. Unuttular bizi. Hem yerel yönetimler hem de Kültür Bakanlığı tarafından unutulduk” dedi.

Abone ol

Pelin Akdemir

Pek çok sektörde olduğu gibi kültür sanat dünyasında da korona virüsü salgını nedeniyle ekonomik zorluklar yaşayan özel tiyatrolar, geleceklerini göremiyor. Pandemiden dolayı mart ayında perdelerini kapatmak zorunda kalan özel tiyatrolar, 4 aydan daha uzun bir süre kapalı kaldı. 1 Temmuz’da kapılarını yeniden açan tiyatrolar pandemi koşullarında hem seyirci kitlesi bulmakta zorlanıyor hem de devletten istediği desteği alamıyor.

2001 yılında Yiğit Arı, Burak Satıbol, Dilek Çelebi, Ayhan Taş, Özlem Türay, Ayça Işıldar Ak tarafından kurulan ve doğaçlama tiyatronun gösteri biçimlerinden biri olan tiyatro sporunu Türkiye’de ilk defa seyirciyle buluşturan Mahşer-i Cümbüş tiyatro topluluğu oyuncularından Yiğit Arı, özel tiyatroların bugün içinde bulundukları durumu anlattı. Mahşer-i Cümbüş tiyatro topluluğunun bu sene 20. sezonunu oynamaya başladığını belirten Arı, “Özel tiyatrolar olarak hepimiz kırgınız. Kızgın ya da öfkeli değil, kırgınız. Unuttular bizi. Ama biz onları unutmadık. Her şey yoluna girdiği zaman biz yine sahneye çıkıp oyunlar oynamaya, hoşça vakit geçirmeye devam edeceğiz. Bu, ne insanların ne de bizim suçumuzdu. Hem yerel yönetimler hem de Kültür Bakanlığı tarafından unutulduk. Unutulmayacağımız günlerin inşasını hep birlikte başaracak şekilde çalışmaya, üretmeye, oynamaya, ısrarla sanatımızı icra etmeye devam etmek zorundayız” diye konuştu.

Yiğit Arı

‘İNSANLARI DOĞAÇLAMA TİYATROYLA TANIŞTIRIYORUZ’

2001 yılında kurulan Mahşer-i Cümbüş’ün uzun soluklu bir televizyon geçmişi ve şehir turneleri var. Mahşer-i Cümbüş, kuruluşundan bugüne kadar nasıl geldi? Mahşer-i Cümbüş ekibi şuan nerede, ne yapıyor?

Mahşer-i Cümbüş 2001 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü mezunu bir grup genç tarafından kuruldu. İlk iki sene Ankara’da oyunlarımızı oynadık. Sonra hep beraber İstanbul’a geldik ve İstanbul’da devam ettik. 2005 yılında Beyoğlu’nda Hayalhane’yi kiraladık ve Hayalhane’de yerleşik sahnemizde oyunlarımızı oynamaya başladık. 2007 yılında ise 'Anında Görüntü Show' televizyonda yayına başladı. 3-4 sene, yaklaşık 100 bölüm kadar doğaçlama televizyon şovu gerçekleştirdik. Bu haliyle Mahşer-i Cümbüş'e de doğaçlama tiyatroya da bir popülerlik kazandırdı. Televizyon programı bittikten sonra 16 yıldır Hayalhane’de varlığımızı sürdürüyoruz. Aynı zamanda turneler gerçekleştiriyoruz. Bunun yanı sıra belediye etkinliklerine katıldığımız oluyor. Festivallere katılıyoruz, atölyeler yapıyoruz, öğrencilerimiz var. Mahşer-i Cümbüş'ün Hayalhane’de gerçekleştirdiği kurslar var. Bu kurslara katılan insanları da doğaçlama tiyatroyla tanıştırıyoruz. Tabii şuan işler biraz değişti.

2007’de yayınlanmaya başlayan 'Anında Görüntü Show' programıyla Mahşer-i Cümbüş ekibi olarak televizyona çıktınız. Fakat seyirci, sizi televizyon ve sinemadan ziyade sahnelerde gördü. Neden sahne?

Çeşitli televizyon ve sinema projelerinde zaman zaman toplu şekilde yer aldık. Televizyon programının ve bu sektörün diğer alanlardaki yaptığımız işlerin ekip olarak tanınmamıza etkisi oldu fakat asıl gücümüzü sahneden alıyoruz. Çünkü ismimizi de bu şekilde tarif ediyoruz. Mahşer-i Cümbüş tiyatro topluluğu bir doğaçlama tiyatro topluluğudur ve oyunlarını hep doğaçlama metodu üzerinden dizayn eder. İki tane oyunumuz var. Bunlar; tiyatro sporu ve beyin fırtınası. Tiyatro sporu, müsabakaya dayanıyor. Karşılıklı iki takım doğaçlamalarla yarışıyor. Beyin fırtınasında ise bütün ekip doğaçlama oyunlar oynuyorlar. Seyirciler de sahnede canlı performans, karşılıklı iletişim halinde olunmasının çok daha keyifli olduğunu, tiyatroda televizyon programından daha samimi ve daha iç içe bir durumu olduğunu söylüyorlar. Biz de sahnede olmayı çok seviyoruz.

‘TİYATROLAR PANDEMİDEN ÖNCE DE ZOR DURUMDAYDI’

Özel tiyatrolar salgından en olumsuz etkilenen sanat kuruluşları oldu. Özel tiyatroların salgından önceki durumu nasıldı? Özel tiyatroların bir ekonomik krizle karşı karşıya kalmasında tamamen salgının mı etkisi oldu?

Elbette pandeminin özel tiyatrolara etkisi ekonomik anlamda çok büyük oldu. İçişleri Bakanlığı kararnamesi gereği uzun süre sahnelerimizi kapalı tutmak zorunda kaldık ki doğruydu. Salgının şiddetli günleriydi. Ama tiyatroların içinde bulunduğu ekonomik krizi açıklamak için sadece pandemiyi bahane etmek ya da pandemiden bahsetmek gereksiz. Çünkü pandemiden önce de tiyatrolar rahat nefes alamıyordu. Pandemi, zaten zor koşullarda iş yapan tiyatroların işlerini iyice zorlaştırdı. Hatta zorlaştırmayı bırakın imkansız hale getirdi.

Kültür Bakanlığı’nın hangi özel tiyatroları destek verdiği açıklandı. Türkiye’nin önde gelen birçok tiyatrosu bu destekten pandemi öncesindeki vergi borçlarından dolayı faydalanamadı. Biz de vergi borcumuzdan dolayı ödenek alamadık. Buradan zaten pandemiden önce tiyatroların çoğunun vergi ve sigorta borçları olduğunu anlıyoruz. Demek ki pandemiden önce de tiyatroda işler düşünüldüğü kadar yolunda gitmiyormuş. Şevket Çoruh’un da dediği gibi, tiyatrolar para basmıyorlardı. Çünkü pahalı bir sanat. Sahne kiraları çok yüksek, turneye gidildiğinde konaklama, yemek, yol masrafları inanılmaz büyük paralar. Türkiye’nin ekonomik şartları da belli. Çok büyük miktarda paralara bilet de satamazsınız. Bunlardan dolayı tiyatrolar pandemiden önce de zor durumdaydı. Pandemi tuz biber oldu. Artık zor durumu bırakın, tiyatrolar batmanın ve kapanmanın eşiğine gelmiş durumdalar. Kimileri "Böyle gidersek kısa bir süre sonra tiyatromuzu kapatmak zorundayız" diye açıklama dahi yapmaya başladı. Çok acı ama ne yazık ki durum bu.

‘PANDEMİ KOŞULLARI HENÜZ YUMUŞAMIŞ DEĞİL’

Pandeminin başlamasıyla birlikte Mart ayında kapanan özel tiyatrolara getirilen yasaklama 1 Temmuz’da kaldırıldı. Özel tiyatrolar salgın sürecini nasıl geçiriyor? 1 Temmuz’dan sonra tiyatrolar nasıl bir süreç yaşadı?

Biz 11 Mart’ta son oyunumuzu oynadık. 1 Temmuz’dan bu zamana kadar Mahşer-i Cümbüş olarak, pandemi kurallarına uygun bir şekilde üç ya da dört oyun oynadık. Zaten salon kapasitesinin yarısını doldurabiliyoruz. Bilet fiyatlarında artışların olması da seyirciyi etkiledi. Şimdiye kadarki salon doluluklarının çok azını oynuyoruz. Hayalhane, 150 kişilik bir salon. Pandemiden dolayı 75 kişiyi içeri alabiliyoruz. Pandeminin koşulları da henüz yumuşamış değil. Son zamanlarda vaka sayılarındaki artış insanların kapalı alanlara girmekten korkmasına sebep oluyor. Özel tiyatrolar, 1 Temmuz’dan itibaren aşağı yukarı bizim gibi üçer dörder oyun oynayabilmiştir sanıyorum. Tiyatro, zaten haftada bir ya da iki kere oyun oynayabilir. Her akşam salonları tıka basa dolduracak kadar tiyatro izleyicisi yok Türkiye’de. Zaten oyunlarımızın sayısı belli. 1 Temmuz’dan sonra hem kurallar gereği hem insanların yaşadığı tedirginlik gereği az sayıda seyirciye oyunlarımızı oynuyoruz.

‘ÖNCELİKLE VAZGEÇİLEN MESLEK GRUBUNDAYIZ’

Salgının Türkiye’de görülmeye başladığı ilk aylarda özel tiyatrolar devlet desteğinden mahrum bırakıldı. Özel tiyatroların bu süreçte beklentisi neydi? Devlet nasıl destek sağlayabilirdi?

Salgın boyunca ne yazık ki devlet tarafından unutulmuş durumdayız. Bu da bizim yüzümüze bir başka gerçeği çarpmış oldu. Salgın, memleketimizin tiyatroya karşı ne kadar umursamaz olduğunu bir kez daha ortaya çıkartmış oldu. Bizler öncelikle vazgeçilen bir meslek grubu içerisindeyiz. Salgın ortaya çıkınca ilk kapatılan tiyatrolar, sinemalar oluveriyor. İlk bizi gözden çıkartıyorlar. Bırakın salgın sürecinde devlet desteği almayı, her sene rutin olarak başvurulan Kültür Bakanlığı tarafından özel tiyatrolara verilen ödenekten dahi faydalanamadık. Ama bir yandan elektrik, su, tiyatronun bütün faturaları gelmeye devam ediyor. Sigortalar işliyor. Tiyatronun kirasını ödemeye devam etmek zorunda kalıyoruz. Devlet tarafından kapatılmış bir iş alanının kirası aynı şekilde işlemeye devam ediyor.

‘KAVUKLUSUNA SAHİP ÇIKAMAYAN BAKANLIK DİĞERLERİNE NE KADAR SAHİP ÇIKAR?’

Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2020-2021 sanat sezonu için bazı özel tiyatrolara 12 milyon TL destekte bulunulacağını duyurdu. Pandemi sürecinde bu destek özel tiyatrolar için yeterli olacak mı?

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın her sene verdiği ödenekten başka bir yaklaşımı yok. Pek çok özel tiyatro faydalanamadı. Haluk Bilginer’in ekibi Oyun Atölyesi, Kadıköy Moda Sahne faydalanamadı. Kavuğun yeni sahibi Şevket Çoruh’un tiyatrosu Baba Sahne de, vergi borcundan dolayı bu ödenekten faydalanamadı. Kavuklusuna sahip çıkmayan bir Kültür Bakanlığı diğer tiyatrolara ne kadar sahip çıkar?

‘BİLET FİYATLARI ARTACAK, SEZONLAR UZAYACAK’

Salgından sonra ayakta kalmayı başaran tiyatroları nasıl sorunlar bekliyor? Pandemi özel tiyatroları nasıl değiştirecek?

Özellikle ekonomik sorunlar bekliyor. Bu süreç büyük bir oranda borçlarımızı ödeyerek geçecektir. Bazı değişiklikler olabilir. Tiyatro sanatı daha pahalı bir sanat haline gelebilir. Ülkemizin koşullarında özel tiyatroların bilet fiyatları zaten yüksek. Salon kapasiteleri düşünce, bütün tiyatro toplulukları bilet fiyatlarında yenileme yapmak zorunda kaldılar. Normalde tiyatro sezonu Ekim’den Mayıs’a sekiz aylıktır. Yazın açık hava tiyatrolarında oyunlar olur. Benim öngörüm bilet fiyatları artacak ve tiyatro sezonları uzamaya başlayacak. Bu sene Eylül ayının başında oynamaya başladık. Seyirci kitlesi az olsa bile işimizi yapmaya devam edebileceğimiz duygusuyla sezona başladık.