Mahsun Kırmızıgül’ün (yine) senaryosunu imzaladığı ve yönetmenlik koltuğunda oturduğu yeni filmi ‘Mucize 2’, toplum tarafından dışlanan ve ötelenen bir karakterin etrafında şekillenen, bu hikayeyi anlatırken de aynı zamanda her insanda gizlendiğini düşündüğü ‘aşk’ arayışını sunan, bir dram… ‘Mucize 2’ aslında yönetmenin önceki filmi ‘Mucize 1’den tamamen kopuk durmasa da, yine de kendi içinde başlayıp sonlanan ve seyircilere hiçbir şekilde ilk bölümü izlemek zorunluluğu koymayan, (hikaye bazında!) bağımsız bir yapım...
Film genel anlamda dokunaklı ve tempolu bir sinema dili tutturup ‘arabesk’ bir senaryoya düşmekten kendini belli ölçülerde uzak tutarken, hikayedeki bazı tutarsızlıklar, inanması güç olaylar ve ‘daha fazla ağlatma’ sevdasında olan final, ‘Mucize 2’nin pozitif yanlarını silmese de zayıflatıyor.
1960’lı yıllarda, bir Doğu Anadolu kasabasında, Mizgin adında genç ve güzel bir kadın, babasının bir başka adama olan ‘can borcu’ nedeniyle onun bedensel engelli oğlu Aziz ile zorla evlendirilir. Başta içinden bu duruma isyan eden ancak daha sonra kabullenen Mizgin, kasabasındakilerin Aziz’e karşı tepkilerinden dolayı Foça’ya aile yakınlarının yanına taşınır. Burada da Mizgin türlü zorluklar yaşasa da, kasabadaki sinema sahibi Bahattin Amca, eski köylerinde Aziz’in öğretmeni olan Mahir ve diğer arkadaşlarının yardımıyla tekrar hayata tutunur. Bu yeni ‘başlangıç’ hem Mahir’in durumunu hem de Mizgin’in kocasına bakışını değiştirecektir.
YERLİ BİR ‘RAIN MAN’ DEĞİL…
Bedensel veya zihinsel engelli bir karakterin, bu durumuna rağmen birçok insana göre daha duyarlı ve vicdanlı olması ve etrafındaki insanların hayatını değiştirmesi çok orijinal olmasa da, güçlü bir hikayeyi kurmak için ideal bir alan gibi duruyor. Bu konunun işlendiği senaryoları, başta ‘Rain Man’ olmak üzere birçok filmde görmüştük…
Ancak ‘Mucize 2’de durum biraz daha farklı. Çünkü yönetmen ana karakterine yani Aziz’e diğer karakterlerden ayıran ‘üstün bir özellik’ katmamış ve onu kendi dünyasına kapanmış ve orada olmaktan huzurlu biri gibi değil de aksine ‘beden engelinin’ tamamen farkında ve 'normal bir insan' gibi olmak için inanılmaz istekli gibi tanıtıyor.
Dolayısıyla seyirci olarak asıl eğildiğimiz konu, Aziz’in ‘nasıl etrafındaki insanlara bir şeyler katacağından’ ziyade ‘Acaba Aziz iyileşebilir mi?’ oluyor. Her ne kadar filmin bir sekansında Aziz bir çocuğun hayatını kurtarmada önemli bir rol oynasa da senaryonun merkezine aldığı konu ve gerilim öğesi bu değil…
KARAKTERLER VE ‘AŞK’ YÜKLERİ…
Kırmızıgül filmine gerçeklik ve inandırıcılık hissi katmak için hikayesini 1960’lardan 1970’lere kadar uzanan bir döneme koyuyor ve filmde zaman zaman o döneme damga vuran tarihsel olayları (Başkan Kennedy ve suikastı, komünizmin yükselişi, uzaya çıkan ilk insan vb.) bize aktarıyor. Ancak yönetmen bunu hikayesine bir boyut katmak için mi yoksa filmdeki sanat yönetmenliği becerisini göstermek için mi kullanıyor pek kestiremiyoruz. Başka bir deyişle bu dönem ve yaşanan olaylar acaba Aziz ve çevresinin bu ‘hassas’ dönemde nasıl kendi küçük dünyalarında olduğunu göstermek için mi kullanılıyor yoksa sadece yönetmenin ‘bu dönemi iyi araştırdım ve her şeyi yerli yerine koydum!’ mesajını vermesi amacıyla mı yapılıyor, bizce tartışmaya açık bir konu…
Bütün bunların arasında tabii ki gözümüze çarpan bir olay da karakterlerin içinde taşıdıkları ‘aşk’ yükleri… Örneğin Bahattin Amca'nın, uzun süredir yürüttüğü sinemasına karşı bir sevgisi ve tam 40 senedir göremediği Yunanlı sevgilisine karşı bir tutkusu var. İdealist ve iyi kalpli öğretmen Mahir ise içinde bir ‘insan sevgisi’ (!) taşıyor. Zaten bunu diğer insanlar arasındaki uzlaştırmacı tavrında ve Aziz’e yaptığı büyük yardımla net bir şekilde görüyoruz. Ve tabii ki bütün dış baskılara ve alaylara göğüs gererek kocasına destek veren ve ona değer veren Mizgin bu ‘iyi kalpli’ insanların arasında adeta zirveye yerleşiyor. Kendisi, Aziz’e dair, ‘kabullenme’, ‘acıma’, ‘umut verme’ ve ‘vazgeçmeme’ gibi bütün duygusal etaplardan geçiyor.
AZİZ’E ACIMAK VE GETİRDİĞİ YANLIŞLAR…
Yönetmenin filminin genelinde ‘ucuz romantizm’ ve ‘arabeske kayma’ gibi durumlardan genelde kendini uzak tutuğuna değinmiştik ama bu, bazı gereksiz tekrarlar ve inandırıcı olmayan olayların önüne geçemiyor. Örneğin Mezgin’in Aziz’le geçirdiği sekanslar ne kadar gerçekçi duruyorsa, mahalledeki çocukların Aziz’in peşine takılıp, onun arkasına kuyruk bağlayıp, bağırarak alay ettikleri sekanslar da bir o kadar yapay görünüyor. Üstelik bunu belli aralıklarla, defalarca görüyoruz.
Hikayedeki Aksit karakteri de ne yazık ki bu ‘yapay’ tutumdan nasibini alıyor. Filmde Aksit’i önce, Mizgin ve kocası Aziz’e neredeyse ‘ateş kusan’ ve onunla alay eden kabadayı, saldırgan bir Foça yerlisi olarak tanıyoruz. Daha sonra Aziz, büyük bir fedakarlık yaparak, engelli olmasına rağmen Aksit’in oğlunu boğulmaktan kurtarıyor. Ardından da Aksit ve ailesi Aziz’i ziyaret edip, özür diliyor ve teşekkür ediyor. Buraya kadar her şey tamam ancak bundan sonra, filmin geri kalanında Aksit’in hep Aziz’in yanı başında, en yakın arkadaşlarından biri gibi durması pek gerçekçi görünmüyor. Bir karaktere, nefret ettiği bir kişi tarafından, en büyük iyiliklerden birisinin yapılması kuşkusuz onun sert ve ‘kapalı’ tutumunu değiştirebilir ancak onu bu derece ‘baştan aşağı’ yeni bir insana dönüştürmesi inandırıcı durmaz…
Filmdeki bir diğer tutarsızlık ise bizce senaryonun can alıcı noktasında, ‘Aziz’in iyileşme’ sürecinde yaşanıyor. Ciddi anlamda bedensel engelli olan, ayakta zor duran, konuşamayan, kollarını neredeyse kullanamayan bir kişi yoğun bir fizik terapi ve antrenmanla kuşkusuz daha sağlıklı bir hale gelebilir veya en azından hastalığının ilerlemesi engellenebilir ama o dönemdeki (60’lı yılların ortası) olanaklarla, bu kadar ciddi bir nörolojik hastanın sadece yoğun sporla 10 sene içerisinde eksiksiz, en ufak sorunu olmayan birisi haline dönüşmesi de hem gerçekçi olmayan hem de bilgi eksikliği taşıyan, yanlış bir durum…
Filmin finali ise bizce yapımın en zayıf bölümünü oluşturuyor ve gereksiz bir dramatizasyon havası ve ‘daha fazla ağlatma’ gayreti taşıyor… Hatta filmin son 15-20 dakikalık bölümü kurguda kesilse herkes için daha iyi olurmuş hissiyatına kapılıyoruz. Sanki ‘duygu sömürüsüne’ filmi boyunca direnen yönetmen sonunda buna teslim olmuş gibi duruyor.
Oyunculuklarda ise hem kusursuza yakın olanlarla hem de bizce ‘sahte’ performanslar gösterenler arasından doğmuş bir ‘sentez’ var. Usta oyuncu Erdal Özyağcılar, pek karakterine özellik yüklemese de Şenay Gürler, Mizgin’e hayat veren Biran Damla Yılmaz ve özellikle çok zor olabilecek Aziz rolünü üstlenen Mert Turak gerçekten başarılı ve inandırıcı oyunculuklar sergiliyor. Öğretmen Mahir’i canlandıran deneyimli oyuncu Fikret Kuşkan ve filmin ‘kötüsü (sonra fazla iyi olan) Aksit’i oynayan Levent Sülün ise bütün gayretlerine rağmen biraz ‘yapay’ ve tek boyutlu portreler çiziyorlar.
‘Mucize 2’, iyi sinyaller veren, belli bir seyir zevki tattıran, büyük emek verildiği belli ancak içinde taşıdığı tutarsızlıklar ve aksamalar yüzünden ortalamanın belki bir ‘tık’ üstüne çıkan bir yapım… Mahsun Kırmızıgül’ün ise yüzünü kızartacak bir yapım kesinlikle değil…
Yönetmen: Mahsun Kırmızıgül
Oyuncular: Mert Turak, Fikret Kuşkan, Biran Damla Yavuz, Erdal Özyağcılar, Şenay Gürler, Sinan Çalışkanoğlu, Mahsun Kırmızıgül, Melis Sezen…
Ülke: Türkiye