"Kayısı” denince ilk aklan gelen, evlenme tekliflerinin bile kayısı şeklindeki yüzük kutusuyla yapıldığı şehir Malatya... Aynı zamanda Turgut Özal’ı, İsmet İnönü’süyle ve “Mercedes Kadir”iyle meşhur... Üçüncü ismi çıkaramadınız mı? O zaman buyurun yazıyı okuyun...
“Malatya Malatya bulunmaz eşin Gönülleri coşturur ayla güneşin Aman anam aman anam Kernekli misin Kerneğe gelmeye de yeminli misin
Malatya’yı baştan başa çiçek bürüdü Malatya’nın gençleri almış yürümüş Aman anam aman anam Kernekli misin Kerneğe gelmeye de yeminli misin”
Malatyalı Ali, işi sebebiyle yurt dışında yaşıyormuş ve memleketini de çok seviyormuş. Her fırsat bulduğunda Malatya’yı ziyaret etmeye çalışarak, hemşehrileriyle muhabbet ediyormuş. Halk da Ali’nin sıla hasreti çekmesine çok üzülüyormuş. Sonunda bir türkü yazarak, bu türküyü Ali’ye armağan etmişler. İşte o türkü, yukarıdaki türküymüş. Elbette bu şehir efsanesi gibi bir bilgi... Gerçeklere gelirsek türkünün Kemaliye yöresine ait ya da Ermeni melodisi olduğuyla ilgili tartışmalar zaman zaman alevlenip sönüyor. Ancak Kemaliye’nin 1938 yılına kadar Malatya’ya bağlı olduğunu, Ermenilerin de bu coğrafyanın insanları olduğunu göz önünde bulundurursak çok da bu tür şeyler üzerine kafa yormak gerekiyor mu bilmiyorum. Neyse zaten daha yazının başında Malatyalıları kızdırmak gibi de bir niyetim yok.
KAYISI, MALATYA’NIN 'SARI' ÇİZGİSİ!
Malatya; çok uzun yıllardır Doğu Anadolu Bölgesi’nin ve Fırat Nehri’nin stratejik konumunda yer alan bir yerleşim yeri... Önemli ticaret yılları üzerinde olduğu için savaşlar ve büyük acılar yaşamış bu topraklar. Elazığ, Diyarbakır, Adıyaman, Kahramanmaraş, Sivas ve Erzincan illeriyle çevrili... 2012 yılında çıkarılan 6360 sayılı Kanun’la büyükşehir belediyesi kuruldu ve 2014 Türkiye yerel seçimlerinin ardından büyükşehir belediyesi çalışmalarına başladı. Günümüzde toplam nüfusu 812.580... Malatya Valiliği’nin internet sayfasında Malatya, “doğunun batısı, batının doğusu” ve “sosyoekonomik yapısı nedeniyle bölgesinde önemli bir cazibe merkezi” şeklinde tanımlanıyor. Elbette Sırtını Beydağı’na dayamış, verimli ovalara sahip ve Evliya Çelebi’nin “bal şehir” dediği Malatya’dan bahsederken kayısı gerçeğini göz ardı edemeyiz. Zaten etmek de ne mümkün... Iğdır’ın “Kayısı diyarı Iğdır’a hoş geldiniz” yazısıyla heykel yaptırması Malatyalıların kabul edeceği durum değil.
Kayısı, Malatyalıların “sarı” çizgisi... Hâl böyle olunca Malatya’da en çok göreceğiniz şey, kayısı... Sadece yiyecek olarak değil; heykellerinden yolların kenarındaki taşlara, evlilik tekliflerinin yapıldığı yüzük kutularından para çekme makinasına (gerçi kaldırılmış) kadar her şey kayısı şeklinde... Bu arada Malatya’da en çok üretilen kayısı çeşidinin adının “Hacıhaliloğlu” olması bir tek bana mı tuhaf geliyor acaba? Ya da son yıllarda üretimi artan bir kayısı çeşidinin adının “Soğancı” olması da çok komik değil mi? Tamam tamam, “Malatyalıları kızdırmaya niyetim yok.” dedim ama niyetimi bozdum galiba. Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde her yıl temmuz ayında Kayısı Festivali yapıldığı bilgisini vereyim ve şimdilik kayısı konusunu kapatayım derken Malatyalıların kayısıya “mişmiş” dediklerini yazmayı unutmuşum. Yani kayısı açacak, büyüyecek, toplanacak, kuruyacak, miş miş de miş miş...
“Kayısıya mişmiş derler Dibine düşmüş derler Malatya’dan kız seven Cennete düşmüş derler”
'EN AKILLIMIZ CUMHURBAŞKANI OLDU EN DELİMİZ PAPAYI VURDU'
Malatyalı en meşhur kişi sanırım Turgut Özal... Tıpkı Süleyman Demirel ve Isparta gibi Turgut Özal’la Malatya’nın ilişkisi de inkâr edilemez (Bu arada Özal dört yaşındayken ailesinin Bilecik Söğüt’e taşındığını ve burada öğrenim hayatına başladığını bilmiyordum; bu vesileyle öğrenmiş oldum). Tabii bir o kadar ünlü Malatyalı diğer isim İsmet İnönü... Her ikisinin de ismine caddeler, parklar, merkezler vs. görmek mümkün Malatya’da. Hatta İnönü’nün heykelinin Atatürk’ün heykelinden daha heybetli olması, Atatürk heykelinde çıplak bir gencin tasvirlenmesi, Malatyalı gençlerin çıplaklığı çınar yaprağıyla örtmesi gibi mevzular var ki konuya girsek çıkamayız.
Malatyalıların bir lafı var: “En akıllımız cumhurbaşkanı oldu, en delimiz papayı vurdu.” Bu lafın yazılı olduğu pankartları da zaman zaman görmek mümkün. Anlayacağınız Mehmet Ali Ağca da Malatyalı...
“Malatya’dan çıktım yola, yollar yanıyor / Düşman sarmış dört yanımı, kurşun saçıyor / Düşmüşüm bir çukura, canım yanıyor / Yaşasam mı, ölsem mi? / Karar vermek zor” sözlerinin sahibi Ahmet Kaya, gerçekten doğduğu yer olan Malatya’dan çıkmış yola... Ayrıca İlyas Salman ve Kemal Sunal da Malatyalı... Yalnız şöyle bir şey duydum; her ne kadar bir tiyatro salonuna ismi verilse de “İslam’ı karaladığı” iddiasıyla Kemal Sunal Malatya’da sevilmiyormuş. Ben buna inanmak istemiyorum.
Bu günlerin tabii en meşhuuuurrrrrr “Malatyalı”sı 44 numaralı formasıyla millî voleybolcu Melissa Vargas! Ama benim en sevdiğim Malatyalılardan biri “Konuşanlar” programını yapan Hasan Can Kaya... İstanbul doğumlu ama baba tarafından Malatyalı olan Hasan Can Kaya’nın kendisini de katarak Malatyalı erkeklerle ilgili yaptığı esprileri şimdi burada yazmayayım da Elazığlılar gibi onlar da coşmasın!
MERCEDES KADİR
Gerçi Türkiye çapında olmasa da Malatya’nın içindeki en ünlü isim “Mercedes Kadir”... Asıl adı Fatih Kaydı... 2020 yılında aramızdan ayrılana kadar Yeşilyurt ilçesine bağlı Tecde Mahallesi’nde yaşıyordu. “Mercedes Kadir”, araba zannederek çeşitli objelerle süslediği, Mercedes logosunun bulunduğu, yaklaşık üç metre uzunluğunda, on kilogram ağırlığındaki kavak ağacından sopasıyla mahalle mahalle dolaşıyordu. Sopasıyla her gün kilometrelerce yol alan, trafik ışıklarında durup yayalara yol veren, hatta Emniyet’in kendisine ehliyet verdiği söylenen “Mercedes Kadir”, zaman zaman haberlere de çıktı. Âdeta şehrin maskotu olan ve hikâyesinin beyaz perdeye aktarılması planlanan Fatih Kaydı’nın Kent Müzesi’nde balmumu heykeli var. Hatta hemşehrisi, çocuk ozanı Onur Erol’un kendisi için yazdığı bir de şarkısı bulunuyor:
“Elinde var bir sopa Onun içi araba Sinyal verip çıkıyor yola Önünde dikiz ayna Vites kolu yanında Direksiyonu deri kaplama Onun adı Mersedes Kadir Herkes onu sever bilir Her zaman yardım edilir Eğer kırmızıda geçtiyse Ya da çok hızlı gittiyse Polis ona çok kızar Ceza yazar Bakım zamanı geldiyse Götürür hemen servise Arabasız kalır yürür eve”
DEPREM GERÇEĞİ VE SONRAKİ GERÇEK!
Gönül isterdi ki hiç acı olaylara girmeden bu yazıyı yazayım. Ancak 6 Şubat 2023’te Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6, 27 Şubat’ta Malatya-Yeşilyurt merkezli 5.6 büyüklüklerindeki depremlerde Malatya büyük yara aldı. 1.400 kişi hayatını kaybederken binlerce kişi yaralandı; binlerce bina yıkıldı; on binlerce bina ağır, orta ve hafif derecede hasar gördü ve sonuç olarak yaklaşık 300 bin kişi şehri terk etti. Aradan aylar geçti ama Malatya’nın yaraları tam anlamıyla sarılmış değil. Yıllar önce kayısı bahçeleri imara açılırken buna karşı çıkanların dikkate alınmadığı şehir, hâlen enkaz görünümde... İnsanların çocukluğunun geçtiği sokaklar, çarşılar yok olmuş durumda. Eskiden şehir merkezini ziyaret edenlerin mimarisinden etkilenmeden geçemediği Yeni (Teze-Hacı Yusuf Taş) Camii’nin şu anki durumu içler acısı... Malatyalıların “Büyük Zelzele” diye adlandırdığı 3 Mart 1894’te meydana gelen depremde yıkılan Hacı Yusuf Camii’nin yerine yapılan, yapımı 1913’te tamamlanan Yeni Camii, 14 Mart 1964’te meydana gelen depremde de hasar görmüş, kubbe ve bazı duvarlarında çatlaklar oluşmuş, külah üst taşları düşmüştü. Osmanlı mimarisini bugüne taşıyan, tamamen kesme taştan yapılan tarihî cami, yeniden onarılmıştı. 24 Ocak 2020’deki Elazığ’ın Sivrice ilçesi merkezli 6,8 büyüklüğündeki depremde yine zarar gören cami, güçlendirme çalışmasının ardından kısa süre önce ibadete açılmıştı. Ancak son depremde cami, tamamen kullanılamaz hâle geldi. Dört minaresi, kubbesi, duvarlarıyla yıkılan cami için tarih yeniden tekerrür etti.
Ayrıca 1637 yılında 4. Murad’ın silahtarı Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı’nın dış revaklar ile kışlık diye tarif edilen yerlerinde çatlaklar, yer yer de yıkıntılar oluştu.
Yine yıkıntıların oluştuğu, Battalgazi ilçesindeki Ulu Cami, Selçuklu Hükümdarı Alaaddin Keykubat zamanında, 1224 yılında inşa edilmiş. Cami, tadilattan sonra tekrar ibadete açılacak.
İnsanın aklı gerçekten depreme bir türlü hazırlık yapılmamasını almıyor ama depremden sonra yaşananları anlamakta da zorlanıyorum. Hekimhan Arguvan bir kenara koyarsak il genelinde iktidar adayı yüzde yetmişin üzerinde oy alıyor ve daha da fenası şehirde davullu zurnalı, halaylı kutlama yapılıyor. Bakın bir Ekşi Sözlük yazarı, bu konuda nasıl bir yorum yapmış: “Ben o depremde annemi kaybettim. O üç günde gözümün önünde yüzlerce çocuk, genç yaşlı getirildi; hangarda üç gün savcı bekledik aç susuz. Şimdi seçim sonuçlandı herkesin tercihine saygım sonsuz. Ancak davullu zurnalı kutlama beni mahvetti. Siz nasıl insanlarsınız? Malatya’da bir yılda ölecek insan bir günde öldü tam üç ay önce, şehirde taş üstünde taş kalmadı. Hiç mi utanmanız, inancınız yok.”
MALATYA KATLİAMI
İşte bu ve benzeri birçok sebeple binlerce insan, depremden sonra Malatya’dan göç etti. Gerçi bu Malatya tarihinde ilk göç değil... Günümüzde Alevilerin dar alanlara sıkıştığı, Ermenilerin kimliğini gizlemek zorunda kaldığı bu topraklarda yıllar önce yaşanan acı bir olay vardı: Malatya Katliamı.
1978 yılında dönemin belediye başkanı Hamit Fendoğlu’nun öldürülmesi üzerine toplananlar, “Kahrolsun komünizm, katil Ecevit, Müslüman Türkiye, Dan Dan Hamido’ya intikam” sloganlarıyla şehrin Alevi ve solcu bölgelerine girerek şiddet kullanmış ve üçü çocuk sekiz 8 kişi öldürülmüş, yirmisi ağır olmak üzere yüz kişi yaralanmış ve yaklaşık bin iş yeri tahrip edilmişti. Hâlbuki perde arkasında yaşananlar o kadar farklıymış ki meraklısı araştırabilir. İşte bu katliam da ilde büyük bir göç dalgası yaratmış. Göçler, Malatya’nın kültürel, etnik, dinî ve siyasi yapısında önemli değişimler meydana gelmesine neden olmuş. Peki, yıllar sonra yaşananlar farklı mı? Sonucu böyle bir katliama varmasa da yakın tarihte de Alevilerin çoğunlukta yaşadığı Paşaköşkü ve Cemal Gürsel mahallelerinde evlerin kapı ve duvarlarına kırmızı boyayla çarpı işaretleri atıldı. Bu tür tedirginliklerle insanların yaşaması ne kadar acı...
DOĞU’NUN PARİS’İ Mİ?
Malatya, genel olarak milliyetçi ve muhafazakâr bir şehir... Her dönem iktidar yanlısı olan Malatya, “Doğu’nun Paris’i” gibi içi boş laflarla pazarlanmaya çalışılıyor ama sosyal hayatıyla da mekânlarıyla da kent kültürüyle de iki şehrin uzaktan yakından alakası yok. Hatta geçmişinden bile çok uzakta bir şehir... Antik Yunan filozofu Strabon’un anlattıklarına bakılırsa Anadolu’nun en kaliteli şarapları bir dönem Malatya’da üretiliyormuş: “Melitene (Malatya) Kommagene’ye benzer, çünkü her tarafında meyve ağaçları vardır ve bütün Kappadokia’da böyle olan tek ülkedir. Böylece hem zeytin üretir hem de Yunan şarabıyla rekabet eden monarite şarabı elde eder.”
Malatya’yı diğer illerden “üstün” kılan mecburiyet caddesinin bir değil, iki olması olabilir. Bunlara kanal boyunu da ekleyebiliriz. Birbirlerine genelde “Kirve” diye seslenen gençlerden kimisi için Malatya, “içindeyken nefret edilen, dışarı çıkınca büyük özlem duyulan memleket”. Gençlerin internetteki diğer yorumlarına bakıyorum: “Malatya’dan üniversiteyi çıkarınca Yozgat kalır.”, “Kapalı kadınlar yaş fark etmeksizin epey fazla. Fanatik düzeyinde Erdoğancı bir genç kız kitle var. Varoş veya maskülen kadınlar epey fazla.”, “Ramazan ayında birçok mekân kapanır, hemen herkes oruç tutar, iftar saatinde birçok market de kapatılır.”, “Şehirleşme açısından iyidir, büyük AVM’si vardır, caddeleri temizdir lakin ve lakin hayatımda bu kadar yobaz bir şehir görmedim.”, “Büyükşehir görünümlü büyük köydür.”, “kadınlara ve küpeli erkeklere herkes pis pis bakar.”
Bu arada internette Malatya sörfü yaparken bir haber gördüm, size aktarmadan geçemeyeceğim: “AKP’li Yeşilyurt Belediyesi, Eylül 2020’de ‘Çevreye Duyarlı Bireyler Yetiştirmek Projesi’ için yurt dışına gönderilen kırk beş kişiden kırk üçü geri dönmedi.”
GAKGOŞ-KOFİK ATIŞMASI
Elazığ-Malatya çekişmesinden, Elazığlıların Malatyalılara “kofik” dediğinden daha önceki yazılarımda kısaca bahsetmiştim. Bu çekişmenin en büyük arenası tribünler... Uzun yıllar olay, kavga çıkmayan bir Elazığspor ve Malatyaspor maçı oynanmamış. Hani kavgaların sebebi de futbol değil, taraftarların birbiriyle atışması... Tabii bundan en büyük zararı da hep kulüpler görmüş. Neyse ki son zamanlarda bu “ezelî derbi”deki olaylar bir nebze azalmış. Hâlbuki her iki ilde de tut yerine “dut”, dut yerine “tut” deniliyor. Bence bu bile öpüşüp koklaşmak için yeterli! Gerçi Tura diye bir oyunu olan, birbirlerini kamçılamayı oyun sayanlar nasıl öpüşüp koklaşır bilemiyorum.
'AH KEŞKE ŞU EVDE YAŞASAM'
Çok laf yaptım yine... Biraz da Malatya’da gezilecek yerler neler onlara bakalım. Yakın zamanda depremle sarsılmasına rağmen hâlen ayakta duran Malatya konakları gerçekten görülmeye değer... Genelde iki katlı ve kendilerine has özel bir yapı tarzına sahip bu evlerde kerpiçten sonra en çok ahşap malzemeler kullanılmış. Beşkonaklar’daki “Beşkonaklar” ile Karakaş, Çırak, Çobanlı, İstanbulluoğlu ve Abdullah Ağa konakları en çok öne çıkan yapılar... Yine bazı mahallerde ya da ilçelerde dolaşırken “Ah keşke şu evde yaşasam.” diyebileceğiniz yapılar görebilirsiniz.
Arapgir’deki Millet Han, Hekimhan’daki Taşhan, Eski Malatya Şehir Surları, Zengibar Kalesi, Taşhoron Kilisesi, Venk Manastırı, türbeler, camiler, kümbetler, çeşmeler de size kendinizi zaman yolculuğunda gibi hissettirebilir.
Yine Malatya Arkeoloji Müzesi, Beşkonaklar Etnoğrafya Müzesi, Atatürk Evi Müzesi, Turgut Özal Müzesi, İnönü Müzesi ile ilde epey müze bolluğu var. Ama en etkileyicisi Arslantepe Açık Hava Müzesi olabilir. UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi alınan Arslantepe Höyüğü, Kültür Dolgusu otuz metre yüksekliğinde... MÖ 5000 yıllarından MS 11’inci yüzyıla kadar yerleşim görmüş. MS 5-6 yüzyıllar arasında Roma köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans Nekropolü (mezarlık) olarak yerleşimini tamamlamış.
Höyükte yapılan kazılar sonucunda; Geç Hitit Dönemi iki aslan heykeli ile kral Tarhunza’nın heykeli ve bu dönemdeki sarayın duvarlarını üzerine Hitit sanatını, dinini yansıtan çok sayıda taş levha (ortostat) bulunmuş. Aslan ve kral heykelleriyle bu eserlerin gerçeklerini görmek istiyorsanız maalesef Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gitmek zorundasınız. Ancak Kralı Tarhunza ile iki aslan heykeli ve duvar kabartmalarının aynı malzemeden yapılmış birebir kopyaları müzenin girişine yerleştirilmiş.
DOĞA HARİKALARI
Hazır açık havaya çıkmışken vadilerden devam edelim. Levent Vadisi; yaklaşık altmış beş milyon yıl önceye dayanan ve jeolojik deformasyonlar sonucu meydana gelen, doğa harikası bir oluşum... Bünyesinde barındırdığı jeolojik özelliklerle dünyadaki ilginç doğal alanlar arasında gösterilen ve Neolitik Çağ’dan kalma kalıntıların da bulunduğu yirmi sekiz kilometre uzunlukta alana sahip... Ayrıca bir seyir terası var.
Arapgir Kozluk Çayı Kanyonu, Tohma Çayı Kanyonu, Tohma Ozan Kanyonu, Kuruçay Vadisi, Polat Sulu Mağara ve Günpınar Şelalesi, Yama Dağı ve Sarıçiçek yaylaları, son yıllarda epey doğaseverin ilgisini çekiyor. 1865’ten bu yana çeşitli değişimler yaşayan Sultansuyu Harası, günümüzde safkan Arap atlarıyla ünlü... Yakınındaki Sultansuyu Barajı ve çevresi; Beypınarı, Hasançelebi Ilıca ve Sürgü Takaz mesire alanları; Orduzu Pınarbaşı ve Gündüzbey ise daha çok piknikçilerin uğrak yeri... Bu arada Malatya’da önemli bir tabii göl yok... Yalnızca dağlık kesimlerden akan suların kaynak alanlarında ve plato basamaklarında yüzeye çıkan suların oluşturduğu küçük göller var. Bunlar dışında sulama amaçlı göletler bulunuyor.
“Battalgazi’nin Çınarı” olarak bilinen ve 7,20 metrelik gövde kalınlığa sahip Orduzu Çınar Ağacı ise aynı ismi taşıdığı Orduzu ilçesinde...
Yıllar önce Grup Raptiye ne demişti: Hello Malatya ne var ne yok orda?