Maldivler’in derin sularında gizli bir ‘yaşam vahası’ keşfedildi

Bilim insanları, uzun süreli bir deniz tabanı araştırması esnasında, Maldivler’in derin okyanus bölgesinde gizli bir su altı cenneti keşfetti.

Abone ol

Carly Casella

Bir ‘akuanot’ ekibi, Maldivler’in, adeta devasa bir su çölünde, derin okyanus yaşamı açısından bir vaha olduğunu keşfetti. Geçtiğimiz günlerde, takımadalarda bulunan bir derin deniz dağı çevresinde gerçekleştirilen denizaltı araştırması, araştırmacıların daha önce hiç kayıt altına alınmadığını belirttiği, gelişim aşamasındaki yeni bir tür ekosistemi açığa çıkardı.

SU CANLILARININ CENNETİ

Buraya ‘Kapan Bölgesi’ diyorlar; zira bu bölge büyük balıkların mikroskobik nekton’la* karnını doyurmak amacıyla toplandığı, 500 metre derinlikte bir dünya. Biraz daha büyük olmasına karşın, ‘mikronekton’ 2 ilâ 20 santimetre arasında uzunluğa sahip zooplankton’a benzer (kriller ise daha küçük olan canlılardan biri). Bu küçük organizmalar, okyanus yüzeyi ile bir kilometre derinliğindeki sular arasında aktif biçimde yüzerken, daha büyük olan balıklar da yemek için onları takip eder ve bu durum her gün ve gece dikey bir göç dalgasına neden olur.

Nekton Maldivler araştırması, Sri Lanka ile Hindistan’ın güneybatısında yer alan 26 mercan atolünden oluşan bir ada zinciri olan Maldivler’in derinlerde kalan sularını düzenli biçimde haritalandıran ilk araştırma niteliği taşıyor. Araştırma görevi, Maldivler Hükümeti ile Oxford Üniversitesi’nden araştırmacıların başlattığı ortak bir girişim ve aynı ismi taşıyan ve kâr amacı gütmeyen bir araştırma enstitüsü tarafından yürütülüyor. Daha şimdiden, uluslararası araştırma ekibi, ‘Satho Rahaa’ adlı derin deniz dağını çevreleyen ve mikronekton’un hareketini temel alan yeni bir ekosisteme rastladı.

KALABALIK BİR GÖÇ VE MÜCADELE ALANI

Bu küçük canlılar, her gün doğumunda yüzeyden derinlere doğru yüzmeye başlıyor. Buna karşın, su altındaki deniz dağının yakınlarında bulunan volkanik sırtlar ve 60 milyon yıl önce oluşan fosilleşmiş haldeki karbonat resifleri, mikronekton’un yaklaşık 500 metreden daha derine inmesini engelliyor. Yüzeyin fiziksel yapısı tarafından kapana kıstırılan hayvanlar, çevredeki ton balığı sürüleri, aç köpekbalıkları ve bölgede yaşayan dikenli oreo’lar, alfonsino’lar ve küçük köpekbalıkları da dahil olmak üzere, diğer derin su balıkları gibi daha büyük avcıların gözünde ‘oturan ördekler’ haline geliyorlar.

‘Omega Seamaster II’ adı verilen cam küre şeklindeki bir denizaltıda, görevli sualtı araştırmacıları, avcıların ve avların iç içe geçtiği bir ekosistemi ve derinlerde süren savaşı izledi. Araştırma ekibi yalnızca pek çok balık saymakla kalmadı, aynı zamanda büyük bir çeşitliliğe de tanık oldu. Denizaltılarının ışığını kaplan köpek balıklarına, altı solungaçlı köpek balıklarına, obur mahmuzlu camgözlere, taraklı çekiç başlı köpek balıklarına, Karayip resif köpek balıklarına, kum kaplan köpek balıklarına ve hatta daha ender görülen çivili köpek balıklarına doğrulttular.

Oxford Üniversitesi’nden deniz bilimcisi Lucy Woodall, “Peki bu neden oluyor? Bu yalnızca 500 metreye has bir şey mi, yoksa bu hayat daha da derinlere iniyor mu, bu geçiş nedir, orada ne var ve neden orada?” diye merak ediyor: “Bu araştırma, derin okyanusu çok daha iyi anlamamızı sağlayacak.”

BAŞKA BÖLGELERDE DE MEVCUT OLABİLİR

Şayet Maldivler’de bunun gibi bir ekosistem mevcutsa, benzer su altı oluşumlarını barındıran öteki okyanus adalarında da var olması mümkün görünüyor. Belki de mikronekton’u kapana kıstırma biçimleri sebebiyle, deniz dağları ve su altı volkanları derin deniz yaşamı bağlamında yoğun alanlardır. Balıkların her gün su sütunu boyunca gerçekleştirdiği ileri-geri dikey yolculuk, kimi tahminlere göre gezegenimizde yaşanan en büyük toplu göç.

Zooplankton ve mikronektonlar bu sürünün liderleri gibi görünüyor. Bununla birlikte, derin deniz yaşam alanlarındaki biyokütlenin büyük bir kısmını oluşturmasına karşın, mikronekton’un göç hareketlerine ilişkin bilgimiz zooplankton’a nispeten yetersiz. Su sütununda aktif biçimde yukarı-aşağı yüzdüğü esnada, mikronekton, dünya genelindeki okyanus ekosistemlerinde gözden kaçan bir besin ağı meydana getiriyor. Kimi tahminlere bakılırsa, dünyadaki mikronektonların tamamı, insanlardan 45 kat daha ağır bir kütleye, yani 10 milyar metrik tonun üzerinde ağırlığa sahip.

Ne var ki, bu canlılara dair bilgilerimizin büyük kısmı 1960’lara ve 1970’lere dayanıyor. Öte yandan, son zamanlarda bilim insanlarının ilgisini daha fazla çekmeye başladılar. Mikronekton, balık ağlarının içinden kolayca geçebilir ve netice itibariyle ticari amaçlarla avlanmaz. Yine de balıkçılık endüstrisi açısından önem taşıyan ton balığı gibi pek çok tür, mikronekton’a fazlasıyla bağlı.

Kısa süre önce Maldivler’de keşfedilen kapan bölgesi, bilim insanlarının, bu gözden kaçan canlıları yepyeni bir şekilde tanımasına ve büyük ihtimalle daha isabetli okyanus koruma uygulamalarının hazırlanmasına imkân tanıyabilir. Oxford Üniversitesi’nde deniz biyoloğu olarak görevini sürdüren Alex Rogers, “Bu alan, farklı bir yeni ekosistemin bütün özelliklerini barındırıyor” diyor: “Kapan Bölgesi, Maldivler’de bir yaşam vahası meydana getiriyor ve diğer okyanus adalarında ve hatta kıta yamaçlarında da var olma ihtimali hayli fazla.”

Maalesef, yayınlanan son iklim raporları, Antarktika’daki kriller gibi dünyanın kimi bölgelerinde yaşayan kimi mikronektonların küresel ısınma krizine karşı koymada başarısız olduğunu ortaya koyuyor. Şayet onlar yok olurlarsa, diğer balıklar, memeliler ve kuşlar da büyük olasılıkla onların ardından gidecek.

*Nekton ya da necton, bir su kütlesinde aktif olarak yüzen su organizmalarını ifade eder.

Yazının orijinali Science Alert sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)