Mansur Yavaş: AFAD'a haber gönderdim, telefonlarımıza dönmediler
ABB Başkanı Mansur Yavaş, depremler sonrası sabah saat 06.20'de tüm ekibinin hazır olduğunu söyledi. Yavaş, çalışmalar esnasında AFAD'ın telefonlarına yanıt vermediğini dile getirdi.
DUVAR - Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Fatih Altaylı'nın hazırlayıp sunduğu Teke Tek programına katıldı.
Yavaş, Maraş merkezli depremlere ilişkin "Ankara Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin 06.20'de depreme hazır olduklarını" söyledi. AFAD'ın telefonlarına yanıt vermediğini söyleyen Yavaş, "AFAD'a haber gönderdim. Telefonda bize dönmemeye başladılar. Sonra ekipleri gönderdik. Arkalarından biz gittik gördük, gerçekten çok korkunç bir durum vardı. Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş'ta tablo kötüydü. Elbistan da öyle" dedi.
Yavaş'ın açıklamaları şöyle:
MAALESEF ARAYAN SORAN OLMADI: "Salı günü oradaydık. Deprem olduğunda bir yakınımız telefonu çaldırdı. 'Bu saatte bizi niye arıyor acaba' dedik. Ev yıkılmış, eşi enkazın içindeymiş. Bunu duyar duymaz ekranı açtım. İtfaiyeyi aradım, beni evden almaları için ekipleri aradım. Belediyeye gittim, vali beye telefon açtım. Kriz masasında toplandık. 06.20'de itfaiye her şeyiyle hazırdı. Daha sonra bir grup havaalanına gitti. 11.20'de uçabildiler. Direk Gaziantep'e iniyorlar. Henüz görev verilmemiş. Kahramanmaraş'a geçiyorlar. Trabzon Caddesi'nde görevlendiriyorlar. İkinci depreme orada yakalanıyorlar. Trabzon Caddesi'ndeler, o arada kimse yok. Bize o anda AFAD bir şey söyleyemiyor. Bizim ekip Niğde yolundan çıktı. Kardan dolayı kapalı. Ekiplerimiz açtı. 'Osmaniye'ye gidin' denmiş. Daha sonra 'Kahramanmaraş'a gidin' denmiş. Bu arada bizim eğittiğimiz ekip vardı. Onlardan 300 kişi ekip var. Hiçbir yere yönlendirilmiyoruz. Bizim Fen İşleri Daire Başkanımız dedi ki, 'Hatay'a 35 kamyon gönderiyoruz, çadır gidecekse götürelim' dediler. Kızılay 'iyi düşünmüşsünüz' dedi ama aramadılar. Maalesef arayan soran olmadı. Daha sonra biz bunları direk Hatay'a gönderdik.
HATAY VE KAHRAMANMARAŞ'TA TABLO ÇOK KÖTÜYDÜ: AFAD'a haber gönderdim. Telefonda bize dönmemeye başladılar. Sonra ekipleri gönderdik. Arkalarından biz gittik gördük, gerçekten çok korkunç bir durum vardı. Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş'ta tablo kötüydü. Elbistan da öyle. Daha sonra tekrar gittik. Vali beye sordum 'eşleştirilmiş şehir neresi' diye. İş makinasıyla Hatay, personel yönüyle Kahramanmaraş dedi. Hala bizim Hatay'da ekibimiz var. Kahramanmaraş'ta 15 gün kaldım. Her tarafı tekrar tekrar gezdik. Hatay'ın ikinci depreminde yine gittik. En son sayın genel başkanımızla Malatya üzerinden tekrar Kahramanmaraş'a geldik. Ertesi gün sayın Akşener'le çadırları gezdik. Hala çadır yok. İhtiyaçlar belli. AFAD'ın çadırları hep yolların kenarında. Hatay'a geçerken gördüm. En ufak yağışta hepsini sel basacak. Konteyner ihtiyacı çok fazla. Konteyner ve çadır bulamıyorsunuz. Deprem büyük. Organizasyonda zorluklar olur ama bizim ders çıkarmamız lazım. Biz iş makinaları devasa büyüklükte. 200'e yakın iş makinamız Kahramanmaraş'ta. Bir o kadar Hatay'da var. Ankara'daki işlerimiz aksamıyor.
'BİZ SİZİ ÇAĞIRMADIK, NEDEN GELDİNİZ' DENİYOR: Deprem olan yerlerin belediye başkanları aynı zamanda kendileri depremzede. Kendi personelleri yakınlarını kurtarmaya gitmiş. Böyle durumda oraya en yakın büyükşehir belediyesine 'çabuk gidin' dendiğinde, mübalağa etmiyorum ben oraya 5 bin personelimle giderim. Büyükşehirlerin bu gücünden yararlanmak lazım, hangi parti olursa olsun. Biz hissediyoruz neredeyse 'görünmeyin' demek istiyorlar. Muhalif belediyeler hepsini yaptılar. Biz oranın halkı, acil ihtiyaçları için gidiyoruz. Ama biz bunu nereden hissediyorsunuz derseniz. Bu ilk değil ki. Elazığ depreminde itfaiyemiz tam yaralıyı enkazdan çıkaracak, 'Bir dakika bakan gelecek sen çık oradan' deniyor. Sonra AFAD ve ekipler gelip çıkarıyor. Karadeniz'de afetlerle ilgili birkaç valiyi aradım 'Yok başkanım, komşu illerden geliyor' dendi. Ama gördüm ki komşu belediyelerin yapacağı iş değil. Büyükşehirlerin orada olması gerekiyor. Yangın oluyor, 'Biz sizi çağırmadık neden geldiniz' diyorlar. Tabii ki tersi iş yapanlar da var. Kahramanmaraş'a ilk gittiğimde direk vali beyden randevu aldım. Eline listeyi verdim. Emrinizdeyim dedim. Nitekim aradılar, aynı gecenin sabahı Kahramanmaraş'a iş makinaları geldi. Hatay dahil 2 bine yakın kanala müdahale ettik. Hala da çalışmalarımız var orada.
BİNLERCE TIR GİTTİ AMA ŞEHRE GİREMİYOR: Şu anda Kahramanmaraş, Elbistan ve Hatay'dayız. Adıyaman Gölbaşı'ndayız. Her yere yetişmeye çalışıyoruz. Hala çadır, barınma ihtiyacı var. Bazı yerlerde su sıkıntısı oluyor. Şanlıurfa'ya talep ettiler hemen gönderdik. Bugün küçük iş makinalarımız var. Mini golf arabaları gibi. Bunlarla harfiyat temizleniyor. İstediler, gönderdik. Böyle olmalı. Seve seve gidiyoruz. Oradan bir can kaynağı kurtarmak bir gurur kaynağı. Elazığ'dan kurtardığımız depremzedeyle hala konuşuyorlar. Bu mutluluk veriyor insana. Gidiyoruz, Kahramanmaraş'a, bize teşekkür ediyorlar. Bütün Türkiye, sivil toplum kuruluşları, belediyeler ayaktaydı. Hepsi bir şey yapmanın çaresini arıyorlardı. Dedim ki depremzedelere 'Bize teşekkür edecek bir şey yok. Allah korusun Ankara'da böyle bir şey olsa biliyoruz ki, siz bizim yanımızda olacaktınız'. Binlerce TIR gitti ama şehre giremiyor, ambulanslar çıkamıyor, iş makinaları geçemiyor. Kendi başına TIR'ı doldurmuş. Yolların kenarına bırakılmış. Bir taraf kıyafet beklerken, susuzluk çekerken orada israf oluyor.
CUMHURBAŞKANI'NA YALANI KİM SÖYLÜYOR ALLAH AŞKINA: Bizi nereye gönderirlerse oraya yardımcı oluyoruz. Kendi başımıza havaalanı tamirine kalkmadık. Lojistikte sorun olduğu için havaalanı 2 günde açılması lazım. Biraz geciktiler. Bizim ekiplerimizi çağırıyorlar. Bizim seri şekilde oralarda iş makinalarımız var. Hatta yanlış hatırlamıyorsam Etimesgut Belediyesi var. Cumhurbaşkanı 'yalan söylüyorlar' dedi. Cumhurbaşkanına yalanı kim söylüyor Allah aşkına. Kim söylüyorsa cezalandırılması lazım. Bizim tweetimiz 'havaalanındaki molozlorı temizliyoruz' dedik. Bize 'siz kimsiniz ki havaalanı yapıyorsunuz' dendi. Biz orada betonları onarıyoruz. Bunun yapılmayacak bir durumu yok ki. 'Siz kim oluyorsunuz' dendi. Bu tavırlar da yanlış. Biz bunu hak etmedik. İGA'nın bu şekilde biz yokmuş gibi davranması oradaki insanın emeğine yazık. Gereksiz bir tartışma. Sayın Cumhurbaşkanı bunun hesabını bizden değil kendisine yanlış bilgi verenlerden sorması lazım.
DEPREM BÖLGESİNDE ÇOK HUKUKİ PROBLEMLER ÇIKACAK: Bu depremde, afetlerden alacağımız en büyük tecrübe büyükşehir belediyelerini kullanmasını iyi bilmek gerekir. Biz buradan Hatay'a yola çıktık diyelim. Bizim oraya kaç iş makinasıyla geldiğimizi bilecekler. Artık cep telefonu var. Konum atabilirsiniz 'siz şuraya gideceksiniz' denilebilir. Beldelere kadar gittik oralarda. Bakanlıktan gelmişler 'Sizi şuraya yerleştireceğiz' demişler. Bir defa arazilerinden kopmak istemiyorlar. Bulunduğunuz yer fay hattına yakın ve zarar görmüşsünüz. Gitmek istemiyorsunuz. Bakanlık da ille sizi götüreceğim diyor. Jeolojik etüd raporların bir an önce gelip bakanların haklı olduğu görmeliler. Nurhak'ta dere yatağına dökülüyordu mesela. Asbestliydi. Bir an önce durdurulması lazım. 90 metre yer altından tekrar suya karışacak, başka rahatsızlığa yol açılacak. Bu hafriyatlar kolay kalkacak gibi değil. Hafriyatı temizlemekle kalmıyor. Uygun yer seçimi problem olacak. Hukuki problemler çıkacak. Müteahhidi bulamayacaksınız, evlerin bir kısmı hisseli. Bir şekilde milletimiz bunun altından kalkar.
DEPREM KADAR EKONOMİK ZARAR DA OLABİLİR: Ankara'ya 230 bin göç olduğu söylendi. Öğrenim nedeniyle çok geliyorlar. Deprem bölgesinde en fazla bizden talep edilen okuldu. Okul açılmazsa gitmek zorunda kalacaklarını söylediler. Okul ve iş yeri sorunu bir an evvel halledilmesi lazım. Fabrikanın yanına konteynerlerin konulup işçilerin güven içinde kalacakları yerin sağlanması lazım. Yoksa depremin verdiği zarar kadar ekonomik zarar da ayrıca ortaya çıkar.
KENTSEL DÖNÜŞÜM BOŞ ARAZİLERE DÖNDÜ: Kocaman binalar yapılıyor. Buradan çıkınca trafiğin sıkışacağı belli değil. Ankara'da DSİ 2011 yılında 21 tane taşkın sahası belirtmiş. 2013'de bir kısmının projesini yapmışlar ama hiçbirisini yapmamışlar. Sel oluyor 'mazgallar tıkalı' diye dalga geçmeye başlıyorlar. Bu DSİ'nin olduğu yerlerin hepsinde sel var şu anda. Ne kadar dere yatağı var kocaman kocaman gökdelenler dikili. Her toprak parçası alanda çevrilmiş. Kentsel Dönüşüm Kanunu çıktığı zaman, yıpranmış, yenilenmesi gereken bölgeler diye çıktı. Ankara'da bu iş boş arazilere döndü. Yüksek gökdelenler yapıldı. Yoksa kentsel dönüşüme kimse karşı değil. Parsellerin içinde 500 kişinin hissesi var. Diyorlar ki 'git müteahhitle anlaş'. Anlaşılabilir mi? Biz şimdi 'buyurun tapunuzu alın istediğiniz müteahhide verin' dedik ve çözdük. Ankara'da dere yataklarını imara açmışlar. Ben bunu iptal ettim dediğim zaman bedelini ödemesi gerekecek belediyenin. Bunun altından kalkma ihtimali yok ki.
VATANDAŞ DA ÇOK İSTEKLİ DEĞİL: Sanıyorum Cumhurbaşkanı İstanbul Büyükşehir Belediye başkanıydı. Kağıthane'yi sürekli sel basıyordu. Belki rahmetli Kadir Bey'in zamanında oluyordu. 'Biz sizi şuraya taşıyalım' deniyor. Vatandaş 'Biz buradan çıkmayız' diyor. Ertesi gün sel geliyor 'nerede bu devlet' deniyor. Böyle de bir şey var. Vatandaş da çok istekli değil. Alt yapısını yapmazsanız yaptığınız her şey boşa gidiyor. İlk seçildiğimde Etimestgut'ta da sel baskınından insan ölmüştü. Kim ne derse desin doğru olan işler yapacağız.
ALTGEÇİTLERE KAMERA KOYDURUYORUM: Aslında şehir içine altgeçit çok uygun değil. Öyle bir şey ki biz de 10-11 tane yapmak durumunda kaldık. Düğme yanlış bağlanınca hepsi öyle gidiyor. Otoban gibi olunca siz de bir tane yapıyorsunuz. Bunun sonu yok. Zamanında hiçbirine mazgal bile konmamış. Şimdi böyle bir şehir selinde bunların hiçbiri işe yaramaz. Ben şimdi hepsine kamera taktırıyorum. Sel baskınından itibaren oranın yolunun mutlaka kesilmesi lazım. Çankaya'dan böyle bir altgeçidin suyunu alacak nehir yatağı yok. Şöyle bir şey yapılabilir; altgeçit yapılırken geriden yol aşağı indirilirse, çıkış da aynı şekilde olursa en azından oraya girenler yolun karşısına da görür. Bir de köprünün yüksekliği itibariyle yüzde 100 dolmaz. Yaya odaklı bir trafiğe ihtiyaç var. Araç trafiğine odaklı yaparsanız bunlara maruz kalıyorsunuz.
İNSANCA BİR KENTSEL DÖNÜŞÜM YAPMAK LAZIM: Bizim de kentsel dönüşüm planımız var Cumhurbaşkanının imzasını bekliyor. Kentsel dönüşüm yaparken yıkılması gereken yerdir. Bunun problemini çözemiyorsunuz. Eski binalarda, özellikle ahşap evlerde üç aile kalabiliyor. Bunlara çık dediğinizde 3 ayrı daireye ihtiyaç oluyor. Ahşap ev gibi olmuyor. İskenderun'da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile afet bölgesinden çıkarıldı. Sorun burada değil. İnsanca bir kentsel dönüşüm yapmak lazım. Ankara'da birçok yerde gecekondu vardı. Bunların birçoğu yıkıldı. 14 bin tanesine hala borcumuz var. Şöyle düşünün; burası Erzurumlular Mahallesi. 30-40 yıl önce gelmişler. Herkes kendi evinde. Gece vakti eşi nöbete gidiyorsa komşusuna gidiyor. Düğünde cenazede beraberler. Bunları yıktık, hadi bakalım kurayı çekin dedik. Kurayı çekince komşuluk ilişkisi kalmadı. Hepsi borçlandırıldı. Apartman aidatı, asansör bakımı, hepsi masraf. Alışkın değiller ki. TOKİ şu anda yapıyor. Birbirine yakın olanlara birlikte kura veriyor. Doğrusu bu. Dava açıyorlar. Sulukule tarafını hatırlıyorum. Hiç kimse orada siz burada kentsel dönüşüm yapmayın denmedi. Sadece onların kültürünün yaşatılması istendi. Her afetin arkasında siyaset aramanın bir anlamı yok. Son derece yanlış. Benim bir afet karşısında bir tane bile tweet atmışlığım yok.
'ÖLECEKSEM BEN ÖLECEĞİM' DİYE İTİRAZ ETTİ BANA: Dün sosyal medyada vardı. İstanbul'un bir bölümü gösteriliyordu. Kırmızı çatılar neredeyse soluk alacak bir şey yok. Allah korusun diyorum şimdi. İstanbul 30 senede falan hazır olur ama çok kararlı olunması lazım. İstanbul'da değerli bir yere gittiniz, 'biz buradan kalıp alacağız' diyorsunuz. Ya bozuk çıkarsa, 'hadi buradan çıkın' dense. İnsanlar istemiyor. Bunların hepsinin kanunla düzenlenmesi lazım. Ölmelerine izin vermemek lazım. Beypazarı'nda benden çok önceki dönemde kaba inşaatı bitmiş, yapamamış. Ruhsat yenilemeye gelinmiş. Rapor almışlar tehlikeli çıkmış. 'Sana ne kardeşim, ölürsem ben öleceğim' diyor. 'Kusura bakma devlet senin ölmemen için yetki verdi bana' dedim. Küsüp gitmişti.
EN AZ 750 BİN KONUT DİYE DÜŞÜNÜYORUM: İlk önce depremzedelerin rahat yaşayacağı prefabrik konutlar yapılması sonra da zemin etüdlerinin yapılması lazım. Şu anda zemin sıvılaşması oldu, değerlerin yeniden alınması gerekir dedi konudan anlayan bir arkadaş. Dolayısıyla değerler de değişecektir. Acele etmemek lazım. İnsanlar geçici konutlarda barınma, işyerlerinin hayata geçmesinden sonra mantıklı düşünmesi lazım. Acele acele seçime gidiyoruz '20 bin konut yaptı' vs. olacak gibi değil. Ben deprem bölgesinde en az 750 bin konut diye düşünüyorum." (HABER MERKEZİ)