Ergenekon İddianamesi’ne eklenmiş 400 kadar klasörden 57 numaralısında, meşhur Veli Küçük’ün evinden çıkan belgeler bulunuyordu. Bunlardan biri, Küçük’ün 1970’lerde Hatay İl Jandarma Alay Komutanı’yken tuttuğu ajanda. Tam bir istihbaratçı günlüğü.
Bu defterden ve şimdi aktaracağım nottan daha önce de sözettim. Çeşitli yerlerde yazdım. Tek Allahın kulu çıkıp “bu ne yahu!” demedi. Kimse ilgilenmedi, üstüne gitmedi. Oysa devlet açısından güvenilir şahıslığı herhalde hiç tartışılmayacak Veli Küçük’ün ajandasına çiziktirdiği iki satır, Maraş Katliamı organizasyonu konusunda kendi başına sapasağlam kanıt niteliğinde.
MECBURÎ İZAHAT
İlgisizliğin sebebi büyük ihtimalle sadece ve sadece “Fethullahçı kumpası” olarak kalması herkesin bir şekilde işine gelen Ergenekon Davası’na ciddiyet puanı kazandırma ihtimali. Böylece hem yerleşik hem sol muhalefet açısından arz ettiği “tehlike”. Çünkü Ergenekon gibi devlet içi oluşumlardan bahsedildikçe “gericiler” edebiyatının düşük cümleleri, imlâ hataları ortaya dökülüyor.
Ergenekon Davası İddianamesi’nin kumpas özelliği var mıydı? Elbette vardı. Bunun en bariz kanıtı, mahalle bakkalının bile ne işler çevirdiklerini -şüphesiz fısıldayarak- söyleyebileceği insanlar hakkında bile koca iddianamede doğru dürüst kanıtın bulunmayışıydı. “Ergenekon Terör Örgütü” diye bir varsayım kurulmuş, bütün hakikat bu varsayıma uydurulmaya çalışılmıştı. Uzun mevzu; şimdilik bu kadarı yeterli. İddianamenin kolayca kenara atılıvermesinde onu hazırlayan aklıevvellerin rolü gözardı edilmesin istedim.
Peki, öbür taraftan, bu iddianamede sözü geçen olaylar, bağlantılar, şüpheli kişiler, bazı örgütlenme, eylem, özellikle suikast niyetleri, girişimleri, bütünüyle uydurma mıydı? Tabiî ki hayır. Savcılar tarafından içinden çıkılmaz boş laflar ve mesnetsiz iddialar yığını haline sokulmuş iddianamede değilse bile buna eklenmiş klasörler içerisinde işe yarar bilgi yok muydu? Olmaz mı! Neler neler vardı. Bunlar ciddîye alınıp dürüst, cesur ve becerikli bir savcı ekibi tarafından üstüne gidilse, memlekette sahiden sıkı bir temizliğin önü açılabilirdi. En azından, birilerinin marifetleri ortaya dökülebilir, doğru dürüst yargılanıp cezalandırılmaları sağlanabilirdi. Fakat zaten yargı da bırakmayacaklarmış ki ortada…
Fethullahçıların, hep kudretli kalacakmış san(r)ısıyla sergiledikleri sorumsuzluk, başkaları hakkındaki cehaletleri ve genel olarak kendileri dışında herkesi küçümsemeleri, herkesi salak yerine koyarak emellerine ulaşabileceklerine duydukları kof inanç, çocuk kandırma yöntemlerinin devamı olarak soruşturmalara kattıkları, kendi imalatları olan delil ve ayrıntılar… Ergenekon soruşturmasının bütününü geçersiz ilan etmeye yaradı. İktidar, kendisini de hedefe koymuş, gözünü karartmış bu müttefikinden kurtulmak isterken, ezcümle muhalefeti de arkasına aldı ve “Ergenekon” denen canavarın doğrudan muhatabı olan Kürtler ve memleketin batısından bir avuç başka muhalif dışında herkes, ortada soruşturulacak hiçbir suç, devlet adına bu suçları işlemiş hiçbir şüpheli yokmuş gibi davranmayı tercih etti.
Konuyu saptırma pahasına bu satırları yazıma ekledim, zira şimdi -kimbilir kaçıncı defa- dikkat çekeceğim ajanda notu hiçbir yerde hiçbir şekilde sorun edilmiyorsa biz burada ne halt etmeye çabalıyoruz, diye sorarken bir dayanağım daha olsun istedim. Mâlûm, önce hesap vermeden laf anlatılamıyor yalnız ve güzel ülkemizde.
MARAŞ’TAKİ MİT…
Veli Küçük’ün ajandasının 28 Ekim sayfasında yeralan not, burada sözünü ettiğim. Sayfa 28 Ekim, ama notun oraya yazıldığı tarih belli değil. Her hâlükârda, 1978 Aralık ayı ortalarındaki Maraş Katliamı’ndan sonra, belki 1979’un ilk günlerinde yazıldığı kesin. Ama -aşağıda göreceğiz- 2 Ocak’tan da önce olmalı.
Not şöyle:
“Kıyı Oteline Maraş’taki olaylardan önce zengin ve fabrikatörler gelmişler. Maraş’taki MİT büyük olaylar çıkacak buradan ayrılın demiş... Kıyı Otelin müsteciri Yusuf konuşmuş.”
Soru basit: “Maraş’taki MİT” tutup, “olaylardan önce”, şehrin “zengin ve fabrikatör”lerine “büyük olaylar çıkacak, buradan ayrılın” demişse, onlar da Hatay’a gidip Kıyı Oteli’ne yerleşmiş, “büyük olaylar”ın dinmesini beklemişlerse bu ne mânâya gelir? En hafifinden, “Maraş’taki MİT”in “büyük olaylar” çıkacağını bildiği anlamına gelmez mi? Peki ne yapmış “Maraş’taki MİT” bu bilgiyle? Kimseye söylememiş mi? Kendine mi saklamış? Biliyoruz ki böyle yapmamış; Maraş’ın “zengin ve fabrikatör”lerini bile esirgemiş “büyük olaylar”dan. Bundan sonrasını izaha kalkışmayayım artık. Utanıyor insan bir yerde.
Buna karşılık, Veli Küçük’ün ajandasında ilerleyip yeni not aktarabilirim. Burada açıkça sözü edilmiyor, ama bu notta bahsedilen gelişmenin de Maraş’taki “büyük olaylar”la ilgili olduğunu anlıyoruz: “Kuzuculu (??) kasabasına Maraş’tan gelen gecekondu kurarak oturanların aramasının yapılıp yapılmadığı öğrenilecek. Tug. K.’nına bilgi verilecek.”
Neden gelip gecekondu kurmuşlar acaba? Ne araması yapılacak bu insanların üzerlerinde ya da eşyasında? Hayatını kurtarmak kaçan birileri olmalı.
Ve ajandanın 30 Ekim sayfasındaki notla kapatacağız. Üzerine 2 Ocak 1979 tarihi atılmış not şöyle:
“2.1.1979. Gar[nizon] K[omutanlığı] Toplantı
İsk[enderun??]. Ülkücü unsurlar 1978 Ağustosunda yaptıkları toplantıda alevi-sünni çatışması çıkarmak için karar aldılar. Bu işin faaliyet başkanı Turan ... [Gürkan – Birkan ??].”
Bunun üzerine söz söylerim, ama -Selahattin Demirtaş’ın Efsun’unu okuyanlar için belirteyim- gerek yok.
Veli Küçük’ün 1970’lerin sonlarında kullandığı ajandanın her sayfasının altında Atatürk’ün özlü sözleri bulunuyor. Yukarıdaki notun yeraldığı sayfanın altına düşen söz şu:
“Nihayetsiz bir hürriyet tasavvur olunamaz; hakların en büyüğü olan hayat hakkı bile mutlak değildir. – ATATÜRK”
Muhterem okurlar, sahiden merak ediyorum ilgisizliğin sebebini. Komşunun küçük kızının hatıra defterine karaladığı şiirimsiden bahsetmiyoruz; Veli Küçük gibi birisinin ajandasına yazdığı istihbarat notunu mevzu ediyoruz ve bu nottan, devletin Maraş’ta çıkacak “büyük olaylar”ı bildiğini, tedbir olarak şehrin zenginlerini birkaç günlüğüne şehir dışına yolladığını öğreniyoruz.
Bu, görmezden duymazdan gelinecek veyahut üzerinden atlanacak şey midir?