Marina Lakvekheliani: Kaçacak olan o, ben hiç değilim

Marina Lakvekheliani, 2017'de İbrahim Can'ın kezzaplı saldırısına uğradı. Saldırı anını "Bu değişik bir yanmak, insan hiçbir zaman yaşamadan bilemez" diye anlatan Lakvekheliani'nin verdiği hukuk mücadelesi sayesinde İbrahim Can 9 yıl hapis cezası aldı. Lakvekheliani, arkadaşlarının 'saklan' tavsiyesine şu yanıtı veriyor: "Kaçacak olan o, ben hiç değilim… Ne kadar zarar görürse görsün insan, bence adaleti aramalı. Sen cesaret göstermediğinde başkaları da cesaret edemiyor."

Abone ol

Esra Açıkgöz

Marina Lakvekheliani, 21 yıl önce Gürcistan’daki ekonomik sorunlar nedeniyle Türkiye’nin yolunu tuttuğunda, başına gelecekleri bilmiyordu henüz. Bir arkadaşının yönlendirmesiyle Eskişehir’de kurdu hayatını. 99’dan beri bu şehrin sokaklarını korkmadan arşınladı. Ta ki eski 'sevgilisi' tarafından 18 Kasım 2017’de kezzaplı saldırıya uğrayana kadar…

Her zamanki gibi, ekmek almaya çıkmıştı o gün. Kulağında müzik, tepesinde sonbahar güneşi; apartman kapısından içeri girip merdivenleri çıktı. Gözüne merdivenleri hızlı hızlı çıkan biri ilişti. Anladı o olduğunu. Tam ona dönmüştü ki, yüzüne çarpan bir maddenin yakıcılığıyla bağırmaya başladı. Kendini dışarı atıp karşısındaki kafeye girdi, sahibinin yönlendirmesiyle yüzünü yıkadı hemen. Onu kalıcı, derin izlerden kurtaran da bu oldu. En azından yüzünde oluşacaklardan…

Lakvekheliani'nin saldırının hemen ardından yüzünü yıkaması onu kalıcı izlerden kurtarmış. En azından yüzünde oluşacaklardan...

"Vücudunda iz kalmasa da psikolojik olarak öyle izler bırakıyor ki… O korkuyu devamlı yaşıyor insan. Aylarca apartmana girip de ev kapısını açana kadar neler çektim… Hâlâ da evin içine girince etrafı kontrol ediyorum” diyerek anlattı sonrasını. Bu korkuya rağmen davalarını hiç aksatmadan takip etti Lakvekheliani. İbrahim Can’ın dokuz yıl ceza almasında bu ısrarı kadar, kadın örgütlerinin desteğinin ve onun söylemiyle hakimin davaya tarafsız, adil yaklaşmasının da payı çok. Ancak cezaevine girdikten sonra da tacizleri bitmedi Can’ın. Mektuplar yolladı. Lakvekheliani, bu yüzden de dava açtığında, “Taciz dokunmakla olmuyor mu? Ben cezaevinden nasıl taciz etmişim” diye savunma yaptı. Biz de Marina Lakvekheliani ile yaşadıklarını, dava sürecini ve sonrasını konuştuk…

Önce sizi tanıyarak başlayalım mı?

1972’de Gürcistan’ın küçük bir tatil kasabasında doğdum. Bilgisayar öğretmenliğinden mezunum. Ancak memleketteki ekonomik durum kötü olduğundan herkes yurtdışına çıkmaya başlayınca, ben de yakın olduğu için 99 sonunda Türkiye’ye geldim. Bir arkadaşım bavul ticareti yapıyordu, beni Eskişehir’e getirdi. Şehre alışınca kaldım. 

Çok uzun zaman olmuş. Türkiye’de nasıl bir hayat kurdunuz?

Birçok işte çalıştım. Vatandaşlık olmayınca düzenli iş bulmak zordu. Bir ara evlilik yaptım, ayrıldım. 2015’te vatandaş oldum. Neyse geleyim o döneme, 2017’ye…

Nasıl tanıştınız?

Tanıdığım bir kadın aradı, “Bakıcılık işi var, kabul eder misin?” dedi. Görüşmeye gittim. Yanında bir erkek arkadaşı vardı. Bu konuşacağımız, İbrahim Can’dı. İşin şartları bana uygun değildi. Sonradan telefon verdi beyefendi, kartını verdi. “Sağlık şirketim var” dedi, “İhtiyaç olursa arayabilirsin, yardımcı olabilirim.” Hep beraber çay içtik. Sonra devamlı aramaya başladı. Bazen o birlikte iş yaptığı kadın da olurdu, sohbet ederdik. Yavaş yavaş yakınlaştık. Niyetinin ciddi olduğunu, evlenmek istediğini söyledi. Boşanacağından, ilişkisinin ne kadar kötü gittiğinden bahsetti. Bir yola koyulduk kısacası.

Bu ne kadar sürdü?

1.5-2 yıla yakın ama sürekli kavga ederdik. Zamanla yalanları ortaya çıktı. Ben de bunların üzerine gitmeye başladım. Boşanıyor mu, boşanmıyor mu; ayrı olduğu eşiyle konuşturdum. Şirketlerim, alacaklarım var, çok yatırım yaptım, diyerek uydurduğu o kadar çok şey vardı ki… Kavga ederdik, bu tekrar gelirdi, olaylar çıkartırdı, şovlar yapardı, mahalleye rezil ederdi. Mesaj çekme hastalığı vardı, bir günde yüzlerce mesaj çekebilirdi… Tekrar barışalım derken hadi bir kere affedersin, iki, üç ama en son artık o kadar çok şey çıktı ki… En son borç aldı benden, sonra ortadan kayboldu. Artık gidip şikâyet edeceğim derken, ayrılacağımı da söyledim. Daha fazla bu ilişkinin devam etmesine izin vermeyecektim. “Bu sefer kesinlikle ayrılacağız ve bir daha barışmak istemiyorum” dedim. 

KORUMA TALEBİNDEN İKİ GÜN SONRA SALDIRDI

O dönemde tehditleri var mıydı?

Direkt öldüreceğini söylüyordu. Ayrılırsan kesinlikle başka biriyle olamazsın. Ya benimsin ya topraksın... Bu, zaten buradaki klasik söz. Bunları en son arkadaşımla kafede otururken de söyledi. Bizi takip edip gelmiş. Arkadaşım akıl edip ses kayıtları almış. Mahkemeye sunduk. Zaten arkadaşlarım hep şahit oluyordu bağrışlarına, tehditlerine. Tanıklık yaptılar. Karakol içinde bile bağırırdı. Evimin karşısındaki kafede oturur, apartmanımı izlerdi. Bazen de bodrumda ve çatıda bir alanımız var, orada yatardı. Acaba ben evde ne yapıyorum, ne zaman geldim, tek miyim?  

Marina Lakvekheliani: Kaç kere karakola gittim. Beni izliyor, tehdit ediyor dedim. Hiç ilgilenmediler.

Zaten koruma talebiniz olmuş…

Kaç kere karakola gittim. Beni izliyor, tehdit ediyor dedim. Hiç ilgilenmediler. Sevgililer tartışır da barışır, diye bakılıyor. Kaç kere dairemin, apartman kapısının kilidini değiştirdim. Anahtarcı getirir, açtırırdı kapıları… En son arkadaşımla bizi tehdit ediyor diye, koruma istemeye gittik ama tabii ki hiçbir şey yapılmamış. Hatta karakola kadar bizi izledi. Memura camdan gösterdim. “Bak” dedim, “Buraya kadar da bizi takip etti. Tabutum kalkarken mi bir şey yapacaksınız? İlla başıma bir şey mi gelmesi gerekiyor?” Birkaç gün sonra da bu olay oldu.

BAĞIRARAK DIŞARI ATTIM KENDİMİ

Aynı acıyı yaşatmak istemeyiz ama anlatabildiğiniz kadarını sizden dinlesek… 

O gün evden ekmek almak için çıktım. Aksi gibi kulaklık taktım, müzik dinleyerek yürüyorum. Apartmana girerken hiç ses duymadım o yüzden. Neyse ekmek aldım, sabahları bazen tur atıyorum nehir boyunca. Bir tur atıp eve döndüm. Dairemin kapısını açacakken fark ettim ki merdivenden biri çıkıyor hızlı hızlı. İki saniyede oldu her şey… Onu görünce eve girmeye yetişemedim. Tersine kapıyı çektim çünkü eve sokar, orada ne yapacağı belli olmaz diye düşündüm. Ona döndüm, bir şey demeye, yapmaya vakit olmadı, montundan plastik şişeyi çıkartıp yüzüme doğru hepsini döktü. Hızla kaçtı. Sol tarafıma döndüğüm için oraya geldi. Hepsi iki-üç saniye ya tuttu ya tutmadı. Onun arkasından mı koşsam, kendi halime mi baksam, ne yapacağımı şaşırdım. Apartmanda bir Allah’ın kulu yok, varsa da çıkmadı... Bu değişik bir yanmak, insan hiçbir zaman yaşamadan bilemez. Resmen ateşte yanıyor gibisin. Her yer yanıyor, hiç durmuyor. Ne dokunabiliyorsun, ne…

Neyse bağırarak dışarı attım kendimi, hemen karşıdaki kafeye girdim. Allah razı olsun sahibinden; yardım etti. Yüzümü yıkadım. Montum vardı üstümde. Tam olarak kezzabın nereme geldiğini de bilmiyorum. Her yerim yanıyor ama sadece yüzüme geldi sanıyorum. Bir de en çok onu kurtarayım telaşına düştüm… İnsan bilemiyor ki ne yapması gerektiğini… Kafenin sahibi yüzünü yıka demese, direkt hastaneye giderdim, o zamana kadar da yüzüm tanınmaz hale gelirdi. Bir dakika bile çok önemliymiş… Düşünün duvarları, kapıdaki demirleri, montumu, her şeyi yaktı. Yerdeki fayansların içine girdi, kaldırdı taşları. Öyle güçlü. Yine de Allah’a şükür yüzümde pek iz kalmadı, dikkatli bakılmazsa gözükmüyor. Ama omzumda, boynumda, sırtımda var izler, onlar geçmez artık.

Tedavi süreci nasıl geçti?

Hastanede ne kadar ilaç, krem varsa hepsini sırayla yaptılar. Gözlerimin içine kadar yanmıştım. Gözümün içi komple kapkaraydı, zamanla düzeldi. Zaten gözlük kullanıyordum, ama bu olaydan sonra daha da kötüledi, eskisi gibi görmüyorum. Evde de aylarca bazı kremlere, ilaçlara devam ettim. Epey uzun sürdü tedavi. İz kalacak diye endişe ettim. Her yerim kabuk bağlamıştı, uzun zaman da geçmedi. Saçımın içinde yanan yerler düzelmedi, üç yıl oldu hâlâ saç çıkmıyor oradan... Adamın başarısızlığından değil, Allah’ın bana lütfuyla bu haldeyim, yoksa kim bilir şimdi ne olacaktım…  

Vücudunda iz kalmasa da psikolojik olarak öyle izler bırakıyor ki… O korkuyu devamlı yaşıyor insan. Ben aylarca apartmana girip de ev kapısını açana kadar neler çektim… Hâlâ da evin içine girince etrafı kontrol ediyorum, acaba evde biri beni bekliyor mu, tekrar zarar verir mi diye. 

İnsanlarla karşılaşmaktan kaçıyordum. O şekilde kimseye görünmek istemiyorsun. Yüz bin kat makyaj yapman lazım ki, kapatabilesin.

Peki, bu süreçte fiziksel ya da psikolojik olarak özel bir destek sağlandı mı size? 

Sağlanmadı. Devlet hastanesine gidiyordum. Özele gidebilecek durumum yoktu. Sağlık işleri yüzünden bir yıl çalışamadım. Devamlı tedaviye ihtiyaç duyuyorsun, psikolojik olarak da hazır değilsin. Burada ailem de yok. Zaten memlekettekilere aylar sonra anlatabildim. Yıllardır sakinleştirici ilaçlar kullanıyorum. Uyku ilacı içmeden uyuyamıyorum. O stresli, depresyonlu hali, panik atağı hâlâ atamadım. Dışarıdan bakınca hiçbir şeyi yokmuş gibi gözüksem de içim hiç öyle değil. Günlük hayatta etkileri çok çok fark ediyor. İnsanlarla doğru dürüst iletişim kuramıyorsun, uzun zaman sohbet edemiyorsun. Sosyal biriydim ama bu olaydan sonra, ne bileyim, dünyaya bakışım değişti. İnsanlardan soğudum. Günler hatta aylarca dışarı çıkmadım, kimseyle konuşmak istemedim, görüşmedim. Evin içinde otururdum öyle. 

NASIL BİR CESARETSE HASTANEDEKİ İLK GÜNÜMDE ARADI

Tekrar hayata karışmaya, sosyalleşmeye ne zaman başladınız?

Uzun bir süre sokağa bile çıkmadım. En fazla akşamları hava almak için çıkardım, karanlıkta kimse kimseyi tanıyamaz diye. İnsanlarla karşılaşmaktan kaçıyordum. O şekilde kimseye görünmek istemiyorsun. Yüz bin kat makyaj yapman lazım ki, kapatabilesin. O da çare değil. Bir de televizyonlarda, gazetelerde çıkmıştım, kim görse “Ay sana ne oldu böyle?” diye başlıyordu. Herkese tek tek bu hikâyeyi anlatmak zorundasın... Bir de çok tedirgindim. Olaydan sonra hep ana caddelerden yürüyor, kameralı yerlere gidiyordum. Çünkü devamlı şiddete başvuran bu tip insanlar rahat durmaz. Cezayı da göze almıştı, tehdit ederken, “Paşa paşa yatarım, zaten alışığım” demişti. Ne zaman biraz kendime geldim, yavaş yavaş topluma karışmaya, dışarı çıkmaya başladım. 

Bir de hastaneye ilk gittiğinizde size mesaj atmış. Nasılsın, diye sormuş…

Evet, nasıl bir cesaretse hastanedeyken aradı beni. “Nasılsın, ne yapıyorsun?” diyor. Hiçbir şey yokmuş, bilmiyormuş gibi. O zannediyor, bana kimin ilaç döktüğünü bilmiyorum. Onun niyeti beni kör etmekti. Ömür boyu beni öyle çirkin bir şekilde bırakacaktı ki, ben bir daha ne aile kurabileyim ne bir yerde çalışabileyim… “Utanmadan bir de soruyorsun” dedim, “Ben yandım ama kör olmadım. Seni gördüm.” Bana dökerken, ister istemez birkaç damla üzerine gelmiş. Elinde izler varmış… Arkadaşlarım sağ olsun, gazetecileri getirdi, anlattıklarımı kaydettiler. Ondan sonra polis aramaya başladı. Nerede olabileceğini bile bana sordular. Oysa önceden bir davası olduğundan her gün imza atmaya gidiyordu karakola.  

KADIN DESTEĞİNİN ÇOK YARARI OLDU 

Dava süreci nasıl geçti?

Çok uzun sürdü. İki yıl kadar. Adamın zaten her söylediği yalan, her ifadesi yanlış. Başka davaları olduğu için, bu olaydan sonra dört ay tutuklu kaldı. Benden dolayı değildi yani. Dört ay sonra bıraktılar. İki kere karşılaştık, hemen uzaklaştım. Hâkim onu öyle güzel uyardı ki, “Sakın yaklaşma” dedi. Mahkemenin sonucunu beklerken kendi işini zorlaştırmaz. Bu, hep dolaylı yollardan zarar vermeye çalışır. Sahte Facebook hesaplarından bana tehditler geldi o süreçte. Devamlı arayanlar oldu. Kapıma polis geldi, gürültü var diye şikayetler edilmiş. Allah’tan komşu çıkıp buradan ses gelmedi diyordu. Hayatımı zorlaştırmak için her şeyi yaptı. Mesela, numaram tanışma sitelerine düşmüş. İnsanlar beni arıyor, “Şurada buluşacağız” diyor. “Sizi tanımıyorum” diyorum. “Şu siteden numaranı sen vermedin mi?” diyorlar. Hâlâ arayanlar oluyor... 

Bütün davalara hiç aksatmadan gittim. Görmekten ne kadar rahatsız olsan da gitmen gerekiyor. Mesela, ifade verirken öyle kısa anlatmışım ki, sonradan düşünüyorum bunu söylememişim, şunu anlatmamışım… Dedim, ben yaptıklarını tek tek anlatmazsam, nasıl biri olduğunu, ne yapabileceğini, ne kadar ciddi bir suç işlediğini bilemezler. O yüzden de takip etmek gerekiyor. 

Kadın örgütlerinden de yoğun destek geldi sanırım dava sürecinde… 

Evet, onlar beni buldular. Onlarla birlikte hareket eden bir avukatım vardı. Bana çok destek verdiler. Mahkemelerime katıldılar. Bunun gerçekten çok yararı oldu. Kadınların böyle bir desteğe ihtiyacı var. Yaptıkları büyük iş, cesaret isteyen de bir şey. 

Mahkeme sonucunda dokuz yıl verdiler. Hâkimimiz mükemmel bir hanımefendiydi. Davaya önyargısız, adil şekilde baktı. Hâkim olsun, avukatım olsun, çok teşekkür ediyorum. Doktorlar, gazeteciler, medya bana gerçekten çok büyük iyilik yaptı. Onların çabaları, desteği; kadın meclisindeki arkadaşlar sayesinde davalarım en güzel şekilde görüldü ve iyi sonuçlandı. Ancak Yargıtay’a itiraz etti. Henüz o sonuçlanmadı.

Sizin davalarınızın hepsini takip etmeniz ve bugün burada bizimle konuşmanız da cesurca. Çoğunlukla kadınlar şiddetle, özellikle de böylesi vahşi bir şiddetle karşılaşınca gözden uzaklaşmayı tercih ediyor… 

Ben neden saklanmak zorundayım? Herkes, “Neden telefon değiştirmiyorsun? Niye evden taşınmıyorsun? Eskişehir tehlikeli senin için” diyor. Neden ben biri için hayatımı değiştirmek zorundayım? İsteyen zaten telefonumu bulur, adresimi de. Ömür boyu saklanmak, birinden kaçmak istemiyorum ki. Kaçacak olan o, ben hiç değilim… Ne kadar zarar görürse görsün insan, bence adaleti aramalı. Bu belki biraz yapı meselesi ancak ben hiçbir zaman ne susma ne kaçma taraftarı değilim. Sen cesaret göstermediğinde başkaları da cesaret edemiyor. 

'TACİZ DOKUNARAK OLMUYOR MU?'

 Cezaevinden size mektuplar yollamış. Üstelik taciz şikayetinde bulunduğunuzda, “Taciz dokunarak olmuyor mu? Ben cezaevinden nasıl taciz etmiş olabilirim?” diye savunma yapmış…

Cezaevine girdiğinde, ilk işi adıma vekâlet çıkartmak oldu. Güvenebileceği kişi olarak beni belirtti! Reddettim tabii ki, bunun için de duruşmalara çıktım. Baktı buradan da bana yaklaşamadı, bu sefer mektup yazdı. İki, üç mektup yolladı. Beni sevdiğini, özür dilediğini yazmıştı. Hepsini mahkemeye verdim. Orada seni seviyorum ya da aşkım demesini taciz olarak saymıyor. Sana dokunmadım, nasıl taciz ettim diyor. Bu suçtan da 5 ay 18 gün hapis cezasına çarptırıldı. Bizim olay birkaç dosyaya bölündü; taciz davası ayrı, şiddet, senetler ayrı. Baktı ki çoğalıyor davalar, yazmayı bıraktı. 

Şimdi hayatınız nasıl devam ediyor?

Eskisine göre daha iyi. Az da olsa sakinleştim, biraz kendime geldim ama daha çok var. İhtiyaç oldukça bir noterde tercümanlık yapıyorum. Çok sevdiğim bir iş. Keşke daha çok yabancı olsa da çok iş çıksa. Sevdiğim, güvendiğim birkaç arkadaşım var, onlarla görüşüyor, mutlu olmaya çalışıyorum. Onlar dışında kimselerle pek yakınlaşmıyorum. İnsanlardan öyle soğudum ki, ne bileyim, korktum da. Çok hayal kırıklığına uğradım. İster istemez bir zarar geleceğini düşünmeye başlıyorsun. 

Peki geleceğe yönelik endişeleriniz var mı? 

Düşünceler seni zayıf yakaladığı zaman esir alıyor ama gene de bir şeyden korkmuyorum. Oraya gitsem şu olur, bunu yapsam bu olur diye düşünerek hayat geçmez ama bu tip insanlardan da her şey beklenir. On yıl sonra da düşündüğü şeyi gerçekleştirebilecek kapasiteye sahip. Çok olay görüyoruz televizyonda, tekrar tekrar cezaevinden çıkıp da aynı suçların daha beterini yapanlar var. Hiçbir şey de bunları durduramıyor maalesef. 

Bir talebiniz var mı? 

Yargıtay kararından adil bir sonuç çıksın. Artık adliyenin yolunu unutmak istiyorum çünkü devamlı gidiyorum da gidiyorum. Normal hayata dönmek istiyorum. Sabit, kendime uygun işim olsun yeter. Hayatta fazla aradığım bir şey yok… Sadece Türkiye’deki değil tüm dünyadaki kadınlara söylemek istediğim bir şey var: Kendinizi hiç kimse için yıpratmayın. Allah’ın bize verdiği bir canımız var. Yaşayın, kafanıza hiçbir şey takmayın. Her şeye rağmen hayat çok güzel.

* “Boşanma davası açtığı eşi…”, “Eski sevgilisi tarafından…”, “Terk ettiği erkek arkadaşı…” Faillerin isimleri ve yüzleri değişse de hedefleri hep aynı… Kadına yönelik erkek şiddetinin vardığı vahşetin sınırı yok. Öyle ki kezzap, tuz ruhu, asit gibi kimyasallar bile erkeklerin elinde bir silaha dönüşüyor. Bu saldırının en bilindik ismi ünlü şarkıcı Bergen olsa da bu, Türkiye’de yaşayan her kadının karşı karşıya kalabileceği bir “tehlike”. Hem de sadece boşanmak istediği, terk ettiği, bir erkeğin “aşk”ına karşılık vermediği için… Biz de erkeklerin kimyasal saldırısına uğrayan üç kadınla yaşadıklarını, karşılaştıkları zorlukları konuştuk. Ayrıca uzmanlardan da konunun hukuksal ve psikolojik yönüyle ilgili bilgi alırken, talepleri de dinledik... Gördük ki bu yazı dizisi, sadece üç kadının hikâyesi değil, çok daha fazlasının geçmişi ve milyonlarca kadının korkusu, kaygısı… Biz onların sesine ses katmadıkça… 

NOT: Bu içerik, Impact Hub Istanbul ve ABD’nin Türkiye Misyonu tarafından desteklenen Project Zoom kapsamında hazırlanmıştır. ABD Hükümeti’nin resmi görüşünü yansıtmamaktadır. Burada paylaşılan bilgi ve görüşlerin sorumluluğu tamamen eser sahibine aittir.