Marjinal değil, dünyanın ta kendisi

Amerikalı fotoğraf sanatçısı ve aktivist Nan Goldin, artık fotoğraf çekmese de Laura Poitras tarafından çekilen ve Goldin’in Sackler ailesine karşı verdiği mücadeleyi konu eden filmi "All the Beauty and the Bloodshed" ile Venedik’ten Altın Ayı ödülünü alıp En İyi Kısa Belgesel dalında Oscar’a aday oldu bile. “Bunu yapmak zorundaydım çünkü başka birşey yapamazdım,” diyen Nan Goldin’in mücadelesini izlemeye ve fotoğraflarını çektiği kaybolan jenerasyonlarını izini sürmeye devam ediyoruz.

Irmak Özer heyirmako@gmail.com

“Fotoğrafçıların doğal birer röntgenci, partiye en son davet edilen insan olduğuna inanılır. Ben davetsiz bir partide değilim; bu benim partim. Bu benim ailem, benim geçmişim.”

Amerikalı fotoğraf sanatçısı ve aktivist Nan Goldin’in 2022 Käthe Kollwitz Ödülü’nü almasının şerefine Berlin Akademie der Künste’deki sergisi devam ediyor. Berlin’deki sergide, Goldin’in 14 yaşında evden kaçtıktan sonra Boston’da bir hippi komününde yaşarken çekmeye başladığı fotoğraf serisi 'The Other Side', 70’ler ve 80’lerde çekilen, AIDS krizinin doruğunda, New York, Berlin, Londra gibi şehirlerde yaşanan gerçek hayatları gösteren, yaklaşık 700 fotoğraftan oluşan en ünlü seçkisi 'The Ballad of Sexual Dependency' ve en az ilgici çekici ve son serilerinden olan, hastane döneminde gökyüzü ve manzaralar çektiği 'Memory Lost' serilerinden seçilen fotoğraflar yer alıyor. Berlin’de başka bir sanat alanında da fark ettiğim üzere, sergilerde bir metin eksikliği var. Girişte çok genel bir sergi metni, sonra öyle dümdüz fotoğraflara bakıp geçmeniz gerekiyor. Halbuki Nan Goldin’in fotoğrafları bir dönem, bir kültür. Dolayısıyla sergi, yaratması gereken etkiyi hiç yaratamıyor. Fotoğraflara Goldin’in kitaplarından ve internetten de rahatça ulaşabileceğinizi düşünerek bu kültürün metinlerini kendimce burada yazıp sergiyi bu gazetenin okuyucularıyla tamamlamaya karar verdim.

BENİM FOTOĞRAFLARIM, BENİM HAYATIM

Sosyal medyaya, bazen belki de kendimize hakim olamadığımız şekilde video ve fotoğraf yüklüyoruz. Sadece sanat ve gezi paylaşımları yapmak istiyorum, sonra bakıyorum istemsiz arkadaşlarımı, kendimi de koymuşum. Sonra diyorum ki, bu fotoğraflar aslında bir günlük, bu benim dönüp baktığım kendi hayatım. Nan Goldin de 'The Ballad of Sexual Dependency' (Cinsel Bağımlılık Baladı) serisi için “insanların açıp okumasına izin verdiğim günlüğüm,” diyor. Sosyal medya yokken hepimiz için görsel bir günlük tutanlardan o.

.

1953 doğumlu Nan Goldin, 11 yaşındayken en sevdiği ablası tren raylarına yatarak intihar ediyor. Topluma yeterince uyum sağlayamamasının, farklı olmasının, bastırılmış cinselliğinin ona başka çare bırakmadığını düşünüyor Goldin. Sanatçı, ablasının geleneksel ABD’li Yahudi aile ortamından kaçabilseydi bir asi olup hayatına devam edebileceğini düşünüyormuş. Dolayısıyla kendisi de 14 yaşında kendi yolunu kendi belirleyerek evden kaçmış ve bir hippi okuluna katılmış. Sesi pek çıkmayan, kendi halinde bir genç olan Nan Goldin, bu okulda Polaroid eline geçtiğinde, tamam demiş, artık kendimi ifade edebilirim. Hayatını değiştiren, ona bir ses veren ve onu “Nan” yapan en yakın arkadaşı (daha sonra kaybettiği) David Armstrong’un fotoğrafını çekmekle başlamış ve 1972’den itibaren “drag” camiasındaki arkadaşlarının fotoğraflarını çekmiş yıllarca.

Goldin’in arkadaşları, onun aynı zamanda ailesi. Kan bağı olmayan, kültür ve anlayış-hayata bakış bağı olan bir aile bu. Drag kraliçeleri, uyuşturucu bağımlıları, hippiler, entelektüeller... Bir röportajında, “Arkadaş ilişkilerim hayatımdaki ana ilişkiler. Beraber bir geçmişi paylaştık. Otuz yıldır tanıdığım doktorumun dediği gibi "Bir daha böyle insanlar bulamazsın, yoklar." Bu arkadaşlıklar çok yoğundu,” diye anlatıyor Goldin. Aileleri olmayan, birbirlerinin ailesi olan insanların bağı bu. New York, Provincetown, Bangkok, Londra ve Berlin'de partilerde, barlarda, etrafta aylak aylak dolaşırken, seks yaparken, sahilde ve trene binerken, günlük hayatlarında ölümsüzleştirilmiş arkadaşlarının fotoğrafları Goldin’in eserleri. Goldin’in sevdiği, hayatında yer alan, ona dokunan tüm insanların gerçek anlamıyla çırılçıplak, en özel anlarındaki fotoğrafları. "Geleneksel" normlara uymayanlar... Goldin’in resimlerine bakmak, Velvet Underground tarzı çılgın bir hayatın filmini izliyormuşsunuz gibi hissettiriyor. Hakikaten, davet edilmediğiniz, çok özel ve biraz da tırstığınız bir odaya, mekana girmişsiniz gibi... Fotoğrafların doğallığından, o an orada halen yaşanıyormuş hissinden etkilendiğiniz gibi, biri size uyuşturucu uzatacak da “ay yok ben...” diyecekmişsiniz gibi bir rahatsızlık da veriyor bu izleyicilik. Karakterler size marjinal görünüyor, ki Goldin’in kitaplarının marjinal insanları gösteren kitaplar olduğu çok söylenmiş. Bunlara cevap olarak, “Biz marjinal değildik biz dünyanın kendisiydik. 80’lerde dünya daha özgürdü ve AIDS ile her şey değişti, tarihte kırılma noktası yaşandı ve bir jenerasyon ve bir kültür yok oldu. Aktörler değil izleyiciler de kayboldu ve her şey bir anda çok hijyenik oldu” diyor Goldin 'The Ballad of Sexual Dependency' kitabında. Kitapta yer verdiği arkadaşlarının çoğu AIDS ya da farklı sebeplerle vefat ettiği, anlattığı gibi “yok olmuş” bir jenerasyon olduğu için kitabını artık bir Aşk Baladı olarak görüyor, gidenlerin ardından kalan, orada olduklarına, o hareketli, deli, çalkantılı, inişli çıkışlı, zor, güzel, dans ettikleri hayatı yaşadıklarına dair bir kanıt...

.

BAĞIMLILIK VE AKTİVİZM

“İlişkiler zarar verici olsa bile insanlar birbirlerine takılı kalırlar,” diyor Nan Goldin. Aşk, eroin, çikolatanın yarattığı bağımlılıkları birbirine benzetiyor. “Hem bağımsız olmak istersin hem de bağlılığın yarattığı yoğunluğu istersin. Bu gerilim, evrensel bir sorundur: Bağımsızlık ve bağımlılık arasındaki mücadele.” Bağımlılıklara hem bağımlı, aşka, sekse, uyuşturucuya, sevgiye bağımlıları çekiyor hayatı boyunca hem de bunlara karşı bir farkındalık yaratıyor, kendini tanımlayan bir mücadele yaratıyor. Nan Goldin, sanatçı kimliği ile olduğu kadar aktivist kimliği ile de tanınıyor. 80’ler ve 90’lar sanatı üzerinden olduğu kadar organize ettiği gösterilerle de AIDS üzerine politik farkındalık yaratma çabalarıyla geçiyor. Türkiye’de aşina olmasak da ABD’de bugün çok ciddi bir sağlık sorunu olan oksikodon bağımlılığı Nan Goldin’in bugün en aktif olduğu konu. Konudan çok kısa bahsetmek gerekirse, kırmızı reçete ile satılan ve çok güçlü, bağımlılık yapan bir ağrı kesici olan oksikodon, Amerika’da özellikle küçük de olsa müdahale geçirmiş, ameliyat geçirmiş hastalara çerez gibi reçete ediliyor. 2016’da sadece ABD’de yaratılan bu bağımlılıktan 43 bin kişi ölmüş ve eroin bağımlılarının yüzde 80’i bu reçete ile bağımlılıklarına başlamış. Goldin, bu reçetelendirmeden en çok cebini dolduran Purdue Pharma şirketini ve bu şirketin sanat dünyasıyla içli dışlı, birçok dev müzeyi fonlayan Sackler ailesine işaret ediyor. Prescription Addiction Intervention Now (P.A.I.N.) - Reçete Bağımlılığına Hemen Müdahale adında bir platform kuran Goldin, sanat kariyerinin zarar görmesi riskine aldırmayarak kendi eserlerinin de bizzat bulunduğu The Metropolitan Museum of Art (The Met), Louvre, Guggenheim Müzesi, Victoria&Albert Müzesi ve Sackler’ların kendi müzeleri dahil olmak üzere birçok müzede protestolar düzenledi ve müzelerin ABD’de yılda binlerce insanın hayatına son veren bu reçeteleme uygulamasının ardındaki aile ile finansal bağlarını kesmelerini talep etti, ediyor.

.

Nan Goldin, artık fotoğraf çekmese de Laura Poitras tarafından çekilen ve Goldin’in Sackler ailesine karşı verdiği mücadeleyi konu eden filmi "All the Beauty and the Bloodshed" (Tüm Güzellikler ve Dökülen Kanlar) ile Venedik’ten Altın Ayı ödülünü alıp En İyi Kısa Belgesel dalında Oscar’a aday oldu bile. “Bunu yapmak zorundaydım çünkü başka birşey yapamazdım,” diyen Nan Goldin’in mücadelesini izlemeye ve fotoğraflarını çektiği kaybolan jenerasyonlarını izini sürmeye devam ediyoruz.

Käthe-Kollwitz-Preis 2022. Nan Goldin sergisi, 19 Mart 2023’e kadar Berlin Akademie der Künste’de.

Tüm yazılarını göster