Marmara’da müsilaj: Kapasiteyi aşan atıklar doğrudan denize veriliyor

Deniz salyası (müsilaj) Marmara Denizi'nin ekosistemini yıkıma uğratıyor. Uzmanlar, ön arıtma tesislerinde kapasiteyi aşan atıkların doğrudan denize verildiğini belirtiyor.

Abone ol

İSTANBUL- Müsilaj ya da diğer adıyla deniz salyası, yüzeyden ve dipten neredeyse tamamen kapladığı Marmara Denizi’nde ekolojik yıkıma neden oluyor. Mikroalglerin bazı türlerinin aşırı çoğalması ve salgı üretmesiyle oluşan müsilaj, balıkçılık ve turizmi durma noktasına getirdi.

Marmara'daki müsilaj oluşumunu inceleyen ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün Bilim 2 araştırma gemisi, çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. 5 bilim insanından oluşan toplam 25 kişilik mürettebatıyla inceleme yapan Bilim 2 gemisi, 2017’den bu yana yürütülen Marmara Denizi Bütünleşik Modelleme Sistemi (MARMOD) Projesi kapsamında ölçümler yaptı.

ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Enstitü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu, Bilim 2 gemisinin topladığı verilere dikkat çekerek müsilajın ilk defa bu kadar yaygın bir biçimde gözlemlendiğini belirtti: “Şu anda 25 metrenin altında oksijen yok. Oksijen azaldığı zaman canlı hayatı doğrudan etkileniyor. Balık ölümleri olduğunu biliyoruz.”

Prof. Dr. Barış Salihoğlu

‘ORGANİK YÜKLERİN PATLAMASINI YAŞIYORUZ”

Müsilajın Marmara Denizi’nin doğal döngüsünü ve biyokimyasal yapısını bozduğuna dikkat çeken Salihoğlu,  “Marmara denizi zaten alarm veriyordu ve girdilerden ötürü oksijen seviyesi çok azalmıştı. Şimdi bu organik yüklerin patlamasını yaşıyoruz” diyor.

Denizdeki oksijensizleşmenin en temel nedenin son 20- 30 yılda denize giren azot ve fosfor kaynaklı yükler olduğunu tespit eden araştırmaya göre çok hızlı önlem alınırsa Marmara Denizi 5-6 yıl içerisinde komadan çıkabilir. Prof. Dr. Salihoğlu, bu durumu şöyle anlatıyor:

“Çok hızlı önlem alınırsa oksijen değerleri, eşik değerleri geçmeye ve deniz nefes almaya başlar. Bunun sonucu olarak da ters giden birçok faktör düzelmeye başlar, bunlardan biri de müsilaj. Ekosistem sağlıklı olursa, biyoçeşitlilik yüksek olursa doğa birçok şeyi tolere eder. Ama siz ekosistemin dayanıklılığını azalttığınız zaman müsilaj da olur, sülfür de çıkmaya başlar, deniz de kokmaya başlar. Yani her şey olur...”

‘MARMARA’NIN ZOR DURUMDA OLDUĞU BİLİNİYORDU’

Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Ahmet Dursun Kahraman ise kirliliğin ve ekosistem tahribatının ulaştığı boyutların bilim insanları tarafından yıllardır dile getirildiğini söylüyor. Kahraman, “Bir atık havuzu gibi kullanılan Marmara Denizi’nin zor durumda olduğu yeni anlaşılmadı, uzun zamandır biliniyordu. İstanbul’da her gün 5 milyon metreküp atık suyu denize veriyorsunuz, bunu ölçmeseniz de öngörüyor olmanız lazım” diyor.

Ahmet Dursun Kahraman
'BESİN SAĞLAMASAYDIK NÜFUS PATLAMASI YAŞANMAYACAKTI'

Kapalı yapısı sebebiyle Marmara Denizi’nin özel bir koruma gerektirdiğini belirten Ahmet Dursun Kahraman, mevcut durumu şu ifadelerle anlatıyor: “Yukarıdan baktığımızda Marmara bir atık havuzu gibi. Biz bu havuza müsilajı oluşturan canlıları besleyecek kirleticileri atıyoruz. Onları beslemek ve daha çok üretmek için bilerek ya da bilmeyerek elimizden geleni yapıyoruz. Biz bu besini sağlamasaydık bu nüfus patlaması yaşanmayacaktı.”

Kahraman’ın verdiği bilgiye göre Marmara Denizi’ne yapılan deşarjların çok büyük bir bölümünde yalnızca karbon arıtması yapılıyor. Müsilajı oluşturan mikroalglerin besin kaynağı olan azot ve fosfor ise arıtılmadan denize veriliyor.

İleri arıtma ve biyolojik arıtma yapan tesis sayısının sınırlı olduğunu belirten Kahraman, atık su ön arıtma tesislerinin gereken özellikleri taşımadığını belirtiyor. Bu tesislerin barındırması gereken unsurları şöyle anlatıyor: “Bir ızgara, kum tutucu ve çökeltme havuzu olması lazım. Kapısında atık su ön arıtma tesisi yazıyor. Bakıyoruz ızgara, kum tutucu var ama çökeltim havuzu yok.”

'ÖN ARITMA YAPILMADAN DENİZE VERİLİYOR'

Öte yandan İstanbul’da ön arıtma bile yapılmadan atıkların denize verildiği örneklerle karşılaşılıyor. Arıtma tesislerinin kapasitelerini aşan atıkların doğrudan denize bırakıldığını belirten Kahraman, “Kadıköy’deki ön arıtma tesisinin kapasitesi 800 bin metreküp civarındadır ama oraya 1 milyon metreküp suyun geldiği günler vardır. Kapasitenin geri kalanı doğrudan deşarjdır. Bu yıllardır böyle, ama biz bundan ancak gördüğümüz zaman rahatsız olmuşuzdur” diyor.

Uzmanlara göre müsilajın ortaya çıkmasını engellemek için atılması gereken en önemli adım, azot ve fosforu da gideren ileri biyolojik atıksu arıtma tesislerinin kurulması ve düzenli olarak denetlenmesi. Ahmet Dursun Kahraman, “Marmara gibi bir denize kontrolsüz atık su deşarjı olmamalı. Arıtma tesisini kurmuşsunuz, en güzel yönetmeliği çıkarmışsınız ama burada esas olan uygulamadır” diyor.

'BÜTÜNLÜKÇÜ VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR YAKLAŞIMLA HAREKET EDİLMELİ'

Prof. Dr. Barış Salihoğlu da denizleri korumak için bütünlükçü ve sürdürülebilir bir yaklaşımla hareket etmek gerektiğini vurguluyor: “Evet denizlerden faydalanıyoruz. Denizlerin ciddi bir ekonomik potansiyeli var ama bu ekonomik potansiyeli ekolojiyi de koruyacak şekilde kullanmamız gerekiyor. Buradaki ana fikir sağlıklı ekosistem, sağlıklı ekonomi.”

Müsilajla ilgili bir çalıştay düzenleyerek acil eylem planı hazırlayan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ayrıntıları bugün kamuoyuyla paylaşması bekleniyor.