Mars’ı gerçekten yaşanabilir hale getirebilir miyiz?
Mars’ta yaşama elverişli bir ortam yaratma hayali yıllardır birçok bilim insanının rüyalarını süslüyor. Ancak sahip olduğumuz teknolojik imkânlar ve bilimsel birikim bunu yapmamız için yeterli değil.
Paul Sutter
Neredeyse her bilim kurgu öyküsü, Mars’ın daha misafirperver bir yere dönüşmesi için 'dünyalaştırma' [ing. terraforming] ile başlar (ve kimi zaman da sona erer). Ne var ki aşırı düşük sıcaklıkları, Güneş’ten uzak olması ve tozla kaplı haliyle Mars’ı Dünya benzeri bir gezegen haline getirmek sandığınızdan çok daha zor.
ÖLÜ BİR GEZEGEN
Mesele şu ki, Mars eskiden daha sıcak bir yerdi. Milyarlarca yıl önce, Mars kalın ve karbon bakımından zengin bir atmosfere, göllere, sıvı su okyanuslarına ve büyük ihtimalle beyaz ve pofuduk bulutlara sahipti. Ve bu, güneşimizin daha küçük ve daha zayıf ama kimi zaman mevcut halinden çok daha şiddetli olduğu bir dönemdi; farklı biçimde söylersek, Güneş Sistemi şu anda yaşam için 3 milyar yıl öncesine kıyasla çok daha elverişli bir yer ve buna rağmen Mars kırmızı ve ölü bir gezegen.
Maalesef, Mars daha en baştan bu kadere mahkûm edilmişti. O Dünya’dan daha küçük ve bu durum çok daha hızlı soğuduğu anlamına geliyor. Gezegenimizin çekirdeği hâlâ eriyik durumda ve Dünya’nın merkezinde dönen demir açısından zengin ve yapışkan olan bu madde, güçlü manyetik alanımıza enerji sağlıyor. Manyetik alan, durmaksızın Güneş’ten uzaya saçılan yüksek enerjili parçacıkların oluşturduğu bir akış olan Güneş rüzgârını engelleyebilen ve saptırabilen gerçek bir kuvvet alanıdır.
Mars soğuduğu zaman çekirdeği sertleşti, akabinde manyetik kuvvet alanı sona erdi ve atmosferini Güneş rüzgârının yol açtığı tahribata karşı savunmasız bıraktı. Yaklaşık 100 milyon yıl boyunca, Güneş rüzgârı Mars’ın atmosferini yok etti. Hava basıncı neredeyse tamamen uzaya dağıldığında yüzeyde bulunan okyanuslar kaynadı ve gezegen kurudu. Ve işte bu soru çok heyecan verici: Mars çok eskiden Dünya’ya benziyordu. Onu eski göz alıcı haline geri döndürmenin bir yolu var mı?
Neyse ki (veya bakış açınıza bağlı olarak, ne yazık ki) biz insanlar gezegenleri ısıtmak hususunda büyük bir deneyime sahibiz. İstemeksizin, yüzyıllar boyunca ürettiğimiz karbon emisyonları nedeniyle, Dünya’nın yüzey sıcaklığını basit bir sera mekanizması aracılığıyla yükselttik. Atmosfere aşırı miktarda karbondioksit pompalıyoruz, bu ise Güneş ışığının [atmosferden] içeri girmesi ve termal radyasyonun kaçmasını önlemede gerçekten iyi; bu tabaka, Dünya üzerinde dev bir görünmez battaniye gibi işlev görüyor.
Yükselen sıcaklık, nemi, okyanuslardan ayrılarak atmosferde kendi örtüsünü oluşturan, daha fazla suyun buharlaşmasına neden olan ve gezegeni daha fazla ısıtan bir buhar katmanı gibi davranmaya teşvik eder ve siz lüks bir sahil evinin artık bir sualtı deniz üssü olarak daha uygun olup olmadığını anlayamadan onu sular altında bırakır.
Öte yandan, eğer Dünya’da işe yarıyorsa, belki Mars’ta da işe yarayabilir. Eski Mars atmosferine ulaşamıyoruz, zira tamamen uzaya dağıldı; fakat Mars’ın kutup zirvelerinde devasa miktarda su buzunun yanı sıra donmuş halde karbondioksit birikintileri var ve bunların bir kısmı gezegen yüzeyinin hemen altında yer alıyor.
Eğer buzul zirveleri herhangi bir şekilde ısıtabilirsek, bir sera etkisi eğilimini harekete geçirmek için atmosfere yeterli miktarda karbon salınabilir. Yapmamız gereken tek şey, arkamıza yaslanarak fiziğin kendi işini yapmasını izlemek ve Mars’ı çok daha az kötü bir yere dönüştürmesi için birkaç yüzyıl boyunca beklemek. Ne yazık ki, bu basit fikir büyük ihtimalle bir işe yaramayacak.
RADİKAL FİKİRLER
İlk mesele, kutup buzlarını ısıtmak için bir teknolojinin geliştirilmesi. Yapılan öneriler, kutupların her yerine (daha az ışık yansıtmalarını ve ısınmalarını sağlamak amacıyla) toz serpmekten, kutuplara bir miktar yüksek enerjili ışın yansıtmak için dev bir uzay aynası inşa etmeye kadar çeşitleniyor. Yine de herhangi bir fikir, teknolojide radikal ilerlemeler ve şu anda yapabileceğimizin çok ötesinde bir üretimin gerçekleştirilmesini gerektiriyor (söz konusu uzay aynası olduğunda, uzayda yaklaşık 200 bin ton alüminyum çıkarmamız gerekiyor, oysa şu anda sadece Dünya’da madencilik yapabiliyoruz).
Aynı zamanda, Mars’ta doğru düzgün bir ısınma eğilimini harekete geçirmek için yeterli CO2 bulunmaması gibi bir talihsizliğin farkındayız. Şu anda Mars, Dünya’da deniz seviyesindekinin yüzde birinden daha az hava basıncına sahip. Mars’taki her bir CO2 ve H2O molekülünü buharlaştırıp atmosfere salabilseydiniz, Kızıl Gezegen, Dünya üzerindeki hava basıncının ancak yüzde ikisine sahip olabilirdi. Teninizdeki ter ve yağların kaynamasını önlemek için iki kat daha fazla atmosfere ve bir basınç giysisine ihtiyaç duymamak için şimdikinden 10 kat daha fazla atmosfere ihtiyacınız olacak. Oksijen yokluğundan bahsetmeyelim bile.
Bu kolayca erişilebilir sera gazı eksikliğini telafi etmek için kimi radikal öneriler mevcut. Belki gerçekten de kötü bir sera gazı olan kloroflorokarbonları pompalamak üzere inşa edilmiş fabrikalarımız olabilir. Yahut, belki Güneş Sistemi’nin dış kesimlerinden amonyak bakımından zengin bazı kuyruklu yıldızları gezegene indirebiliriz. Amonyağın kendisi mükemmel bir sera katmanı oluşturur ve en nihayetinde Dünya atmosferinin büyük bir kısmını meydana getiren zararsız nitrojene ayrışır.
Bu önerilerle bağlantılı teknolojik güçlüklerin üstesinden gelebileceğimizi varsaysak bile önümüzde hâlâ büyük bir engel mevcut: Manyetik alan eksikliği. Mars’ı koruyamadığımız müddetçe, atmosfere pompaladığımız (ya da çarptırdığımız) her bir molekül Güneş rüzgârı tarafından uzaya savrulmaya karşı savunmasız kalır. Bu, çöl kumundan bir piramit inşa etmeye çalışmak gibidir; hiç de kolay değildir.
Bol miktarda yaratıcı çözüme sahibiz. Belki Güneş rüzgârını uzak tutmak amacıyla uzayda devasa büyüklükte bir elektromıknatıs inşa edebiliriz. Belki de Mars’ı bir süper-iletkenle kuşatarak ona yapay bir manyetosfer sağlayabiliriz.
Tabii ki, bu çözümlerden herhangi birini hayata geçirmek için henüz gerekli bilgiye sahip değiliz. Peki, Mars’ı dünyalaştırıp yaşama elverişli bir hale getirmemiz mümkün mü? Elbette bu mümkün ve yolumuza engel olarak çıkan temel bir fizik yasası mevcut değil. Yine de bu konuda fazla heyecana kapılmayın.
Yazının orijinali Space sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)