Maruzatlar ve kentlerin sokakları

Nurhan Suerdem'in ilk öykü kitabı Maruzatım Var İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Öykülerin hepsinde karakterler, onların görünür dertleri, bulundukları konumlar farklılık gösterirken, insan olma trajedileri aynı kalıyor. Yalnızlıkları, sessizlikleri, maruz kaldıkları acı anları sürekli geride bırakarak devam etme çabaları ve ekseriyetle devam edememeleri…

Abone ol

Buse Özlem Bay

Yaşamın Ucuna Yolculuk'ta "Bir kentin sokaklarında yürüyebilmek… Kentlerin sokaklarında yürümek yaşamın en güzel armağanlarından biri" der Tezer Özlü. Çoğu zaman edebiyat da aynı şeyi düşünür. Kimi zaman, Joyce'un da yaptığı gibi, en gerçek anlamıyla kentin sokakları arasında takip edilir hikâyeler. Kimi zamansa her öykü bir sokak başı, bir arka bahçe ya da bir apartman önü olur ve bir araya gelince kendi kentlerini kurarlar. Nurhan Suerdem de 'yaşamın en güzel armağanlarından biri'ni veriyor okuyucuya, orada yaşayanların hikâyelerini dinlerken o kentin sokaklarını dolaşma ve bilhassa o sokakları yaratma hakkını...

Nurhan Suerdem'in ilk öykü kitabı Maruzatım Var İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Öykülerin hepsinde karakterler, onların görünür dertleri, bulundukları konumlar farklılık gösterirken, insan olma trajedileri aynı kalıyor. Yalnızlıkları, sessizlikleri, maruz kaldıkları acı anları sürekli geride bırakarak devam etme çabaları ve ekseriyetle devam edememeleri…

Kitabın ilk öyküsü "Sabah Sesi", kendi sesini unutmuş, "Onlar için yaşam ses çıkarmak demek" diyerek özetlediği ailesiyleyken söyleyeceklerini hep parantez içlerinde saklamak zorunda kalmış, bir muhasebeci olarak en azından sayıların dilinde kendine bir alan yaratmaya çalışan Meral'in hikâyesi. Mütemadiyen varlığı görmezden gelinen ama bir şekilde müdahale edilen yaşamında Meral'in sesi hep bir sabah sesi mahmurluğunda. Konuşmaya alışık olmayan, bir kere kırılsa kendi gücünü bulacak o ses yine ailesi tarafından hep eleştiriliyor, anlaşılmıyor. Yeni tanıştığı İbrahim'le ise ortak noktaları bu ses oluyor, Meral ilk defa eleştirilmiyor, başkalarının seslerinden önce kendi sesini duymaya başlıyor ve birinin konuşmasını beklemek yerine kendi sesini seçiyor.

SESİNİ DUYURMAYA ÇALIŞAN KARAKTERLER 

Sesini duyurmaya çalışan diğer bir karakter ise "Asliye Hukuk Hâkimliği'ne" öyküsünün İffet'i oluyor. İffet ismini sevmiyor, onun değiştirilmesini talep ediyor. Toplumsal cinsiyet rollerine sıkışıp kalmış isminin hükmünden kaçıp sonsuz gökyüzünün, özgürlüğün simgesi olmuş Mavi ismine koşmak istiyor. Onun bu hikâyesi, toplum tarafından bastırılmaya çalışılan her bireyin hikâyesi oluyor. Babaannesinin kız kardeşinin ismini kendine miras alan İffet, aynı zamanda geçmişin toplumsal normlarını da miras almak zorunda bırakılıyor. Çoktan ölmüş bir neslin kurallarının, her gün fark ettirilmeden yapılan baskılarla ve kelimelere ithaf edilen anlamlarla nasıl yeni nesillerin hayatını tahakküm altında bıraktığının bir resmi oluyor adeta: "'Kime çekmiş acaba?'larla sorgulanan, bu ailenin genlerinde gizli kalmış, bende hortladığına inanılan asi ruhumla hep itiraz ettim, ağladım, tepindim. Kimi zaman paparayı yedim oturdum, kimi zaman az da olsa istediğime ulaştım, kimi zaman onlara boyun eğmiş gibi görünüp kendi bildiğimi yaptım." Mavi, kendi adını, kendi benliğini talep ederken, onun silinmek istenmesine göz yummuyor.

Maruzatım Var, Nurhan Suerdem, 108 syf., İletişim Yayınları, 2019.

Öykülerin sokaklarında dolaşırken, evinin önünden hiç ayrılmayan Oturan Mavi Bulut'la da tanışıyoruz. Oğlunu bekliyor o. "Oturan Mavi Bulut'un Eksik Listesi" öyküsünün anlatıcısı çocuk kahraman, oyun arkadaşlarından biri olan yaşlı kadın karaktere bu Kızılderili ismini yakıştırıyor. Bir bulut olmasına rağmen oturması, herkese inat oğlunun dönüşünü beklemesi onu bir Kızılderili yapıyor. Tıpkı tüm vahşiliği, özgür ruhu ve yaratıcılığı toplum tarafından henüz öldürülmemiş olan çocuk karakterin kendisinin de bir Kızılderili oluşu gibi. Doğanın öz ruhu ve bu yaşamın asıl yerlileri olmalarına rağmen anlaşılamazlar, ötekileştirilirler yetişkinler tarafından. Çocuk annesine Kovboy, babasına da Şerif der. Onların hâkimiyeti altında vereceği savaşların, kaybedeceği özgürlüğünün farkında gibidir. Böylece eksik listesine bir oğulun yanına, bir çocuğun ölen doğallığı da eklenir. Suerdem'in bir diğer öyküsü "Yetişkin Oyunları"nda da bahsettiği gibi "adam asmaca" bu ülkenin çocuklarının çokça oynadığı, çoğu zaman da üzerlerinde oynanan bir oyundur. "On sekiz yaşından küçükleri kendi oyunlarına dahil etmek isteyenler" çok olur.

"Tenes'in Baltası", "Eşik", "Aziz Bey" ve "Bir Sokak" öykülerini ise geride bırakılanların ve yalnızlığın anlatısı olarak düşünmek mümkün... Annesi gittikten sonra hep on yaşında kalan Haluk, Tenes gibi baltasıyla tüm bağları koparmak ister. Bir kadın, geride kalan gençliğine ve yargılayan bakışların arasından kırmızı kaplı kitapların yataklardan hiç ayrılmayacağı aşklara bakar. "Aziz Bey" zamanı durdurur; her şeyin aynı kaldığı bir evle, bir şehrin eskisi gibi olmasını isteyen bir adamla, onun eskimeyen tavlasıyla ve ölen karısını zihninde yaşatma çabasıyla. Kimi ise zihinlerdeki yaşamı yeterli bulmaz, cansız mankenlerin can bulmasını ister.

Yazarın bu hayatlar üzerindeki hâkimiyetinin en belirgin anlarına "Talih Kuşu"nda ve "Koş Sevil Koş!"ta rastlanıyor. İlk öykü, başı ağrıyan karakterin bir hastanede randevu sırasını beklerken zihninden geçen sayıklamalarına odaklanırken, Suerdem hem gündelik hayatın hem de insan düşüncelerinin ayrıntılarını rahatlıkla verebiliyor. "Koş Sevil Koş!" ise evine hapsolmuş, kendine ayıracak tek bir dakikası bile olmayan, sabah güneşinden akşamın karanlığına kadar durdurarak bilmeden çalışan, aklında tonlarca bilgi tutarken yapmak istedikleri için küçücük bir boşluk bile bulamayan ve tüm bunlara rağmen yaptıklarının karşılığının ticari pazarda yeri olmayan, emeği her gün sömürülen bir ev hanımının tek bir gününü anlatıyor. Hiçbir zaman adil şartlara sahip olmamış iş hayatını bile mumla aratıyor evde geçirilen günler. Sevil koşmaya devam ederken evlerde ve sokaklarda yaşam akışını sürdürüyor, Nurhan Suerdem ise maruzatlarını böylece noktalıyor.