Marx, sermaye ve iktisadi aklın cinneti

David Harvey'in 'Marx, Sermaye ve İktisadi Aklın Cinneti' adlı kitabı, Esin Soğancılar'ın çevirisiyle Sel Yayıncılık tarafından yayımlandı.

Abone ol

Marx, kapitalist sistemin işleyişini ortaya koyarken metanın ikili doğasına değinir. Marx’a göre metalar kullanım değeri ve mübadele değerine sahiptirler. Burada Marx metaları ikiye ayırmaz. Ortada bir meta ve onun iki yönü vardır. Bu iki değer hem birbiriyle ortak hem de birbirine karşıttır. Kullanım değeri metanın yararlılık özelliğini gösterir ve her toplumsal üretim biçiminde yer alır. Kullanım değeri; giyecek, yiyecek, alet vb olabileceği gibi manevi tatmin sağlayan kültürel ürünler de olabilir. Burada önemli olan kullanım değerinin kişisel ihtiyacı karşılamak üzere üretilmesi ve onu kullanacak kişide istek uyandırmasıdır. Metanın içindeki diğer değer ise mübadele değeridir. Mübadele değeri ise o metanın pazarda satılma konusu olan değeri gösterir. Mübadele değeri kullanım değeri gibi her toplumda geçerli olmayıp sadece kapitalist toplumda geçerlidir. Marx’ın olgunluk eseri “Kapital’de” meta incelemesi ile başlayan ve ikiliklerle ilerleyen analiz paraya, oradan üretime ve tekrar paraya doğru döngüsel bir şekilde gider. Marx, döneminin klasik iktisatçılarının tezlerini sıkı bir şekilde inceleyerek ve onları aşarak sermayenin gelişme dinamiklerini ortaya koyar. Peki, 19. yüzyılda geliştirilen bu teorik inşa günümüzde de halen geçerli mi?

Marx, Sermaye ve İktisadi Aklın Cinneti, David Harvey, Çevirmen: Esin Soğancılar, 239 syf., Sel yayıncılık, 2021

David Harvey, “Marx, Sermaye ve İktisadi Aklın Cinneti” kitabında bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Şüphesiz bugün bazı bakımlardan demode olsa da Marx’ın analizleri bence yazıldıkları dönemden bile daha geçerli bugün. Marx’ın zamanında dünyanın sadece bir köşesinde egemen olan ekonomik sistem şaşırtıcı etkiler ve sonuçlarla tüm dünyayı kaplamış durumda.”

Marx’ın “sermayeyi hareket halinde değer” olarak tanımlayan ifadesiyle başlayan Harvey, sermayenin döngüsünü, doğadaki hidrolik denge aracılığıyla yapıyor. Ancak Harvey’e göre bu iki yaklaşımın arasında önemli bir fark mevcuttur. Hidrolojik döngü istikrarlı ve değişmez iken, sermaye döngüsü kesintisiz büyüme halinde bir sarmaldır. Harvey, sermayenin hareket halinde değer olmasından yola çıkarak, bu harekette herhangi bir duraklama ya da yavaşlama olduğunda bunun değer kaybı olduğuna vurgu yapar.

Marx değeri “toplumsal olarak gerekli emek zaman” olarak tanımlar. Harvey, değerin maddi sonuçlar doğuran gayri maddi ilişki olmasına değinir ve Marx’tan sermayeyi sermaye yapanın maddi unsurlar olmadığını ve kendi maddi yapısına kayıtsız bir şey olduğunu aktarır. Böylece değerin anlamına ilişkin maddi bir temsil ihtiyacı doğar. Bu ihtiyacı karşılayan şey ise değerin ifadesi ya da temsili olarak paradır. Marx’ın gözünde para yabancılaşmış emek değerlerini temsil ediyordu. “Toplumsal olarak gerekli” Harvey’e göre; hem kapitalistlerin hem de emekçinin itaat ettiği bir “görünmez elin” ya da hareket yasasının varlığını ima eder. Marx açısından nihai çözüm mübadele değerinin toptan feshedilmesidir ki bu aynı zamanda toplumsal olarak gerekli emek zaman anlamında değerin ortadan kaldırılmasını da gerektirir.

Harvey, Marx’a atfen “hareket halindeki değerin” yani sermayenin gelecekteki yeniden üretimini bekleyen tehlike için sermayenin farklı kesimleri arasındaki uzlaşmaz çelişkiye dikkat çeker ve Marx’ın kullandığı “karşı değer” kavramını geliştirir. Harvey’in anlatımıyla, sermayenin hareketinde yavaşlama olması değer kaybını yani devalüasyonu gündeme getirir. Sermaye mamul ürün şeklinde donmuş halde kaldıkça sermaye olarak aktif davranamaz. Bu sermayenin olumsuzlanmasıdır. Marx’a göre karşı değer, değerin üzerinde sallanıp duran bir dış tehdit değil sermayenin bünyesinde durmaksızın rahatsızlık veren bir baskıdır. Harvey, “Mal mevcudu yığılırsa, para tam olarak gerekenden daha uzun süre atıl kalırsa, üretim sırasında daha fazla stok daha uzun dönem boyunca tutulursa krizler doğacaktır” der. Ancak paranın atıllığından ziyade burada stok maliyetleri önemlidir. Yani ürünün satılamadığı ya da stok devir hızının düşük olduğu durumda ürünleri depoda tutmanın bir maliyeti vardır. İşletmenin elektrik, yakıt, kira vb mevcut rutin giderleri, değişken sermaye denilen işçilik giderleri karşılanmak zorundadır. Dolayısıyla buradaki aksaklık kredi mekanizması yoluyla çözümlenmeye çalışılır. Yani burada paranın atıllığından ziyade üretim faaliyet döngüsünün devamı için paraya dönüştürülemeyen metaların finansmanı için kredi ihtiyacından söz edilebilir. Ürünlerin satış zorluğunun yani sermayenin hareketinin yavaşlığının sürmesi halinde de alınan kredilerin geri ödenememesinden kaynaklanan kriz ve iflaslar mümkün hale gelebilir.

Harvey aslında borç ekonomisi bölümünde bu duruma dolaylı olarak değinir. Üretim zamanı ile dolaşım zamanı arasındaki çelişkinin krediyi doğurduğundan bahseder. (Marx Kapital’de para-meta-para döngüsünü açıklarken buna dolaylı olarak değinir. Yani paradan metaya geçiş kolay olmakla beraber metadan paraya geçmek yani metanın satışı daha zor ve uzun sürede olabilir, bu da kredi ihtiyacını gündeme getirebilir.) Ayrıca yeni makine yatırımının yapılması ya da makinelerin yenilenmesi için de kredi ihtiyacı olabilir.

Marx, borç verilen parayı yani faiz getiren sermayeyi karşı değer formu olarak görür. Bu durum sermaye devir hızının önündeki engellerin aşılmasına katkıda bulunur. Marx’a göre borç gelecekteki değer üretimi üzerinde bir hak talebidir ve ancak değer üretimi aracılığıyla geri ödenebilir. Gelecekteki değer üretimi borcun ödenmesine yetecek düzeyde olmazsa kriz doğar. Marx değer üretmeyen etkinliğin “karşı değer” kapsamında olduğunu belirtir. Dolayısıyla üretken olmayan emek de bu kategoride yer alır. Mesela dolaşımda (pazarlama vb) çalışan emekçiler artı değer kaynağı olabilir ama değer üretmezler. Karşılığı ödenmeyen ev içi emek için de aynı durum geçerlidir. Harvey meta üretimi ve mübadelesi dışında alternatif yaşam yollarını geliştirmeye dayalı antikapitalist faaliyetleri de “karşı değer politikası” içinde görür. Değeri yabancılaşmış emek olarak gören Ollman’ın fikrinden yola çıkarak yabancılaşmamış varoluş için sürdürülen politik arayışı bireysel ve kolektif hayatlardaki kapitalist değer yasasının aktif ve bilinçli olarak reddedilmesini gerektirdiği argümanını öne sürer. Dayanışmacı ekonomiler, anarşist komünler, dine dayalı topluluklar ve yerli toplumsal düzenler kapitalist sistem içinde ama değer yasası dışında kalmaya yarayabilir. Bu argümanı kültürel alana doğruda genişletirsek belki de kapitalist sistemin ve ataerkinin kilit figürlerinden biri olan aile ve evlilik konularında da değer ilişkisinin dışına çıkılabilir ve bu geleceğin toplumu için de bir örnek teşkil edebilir.

Değerin mekanı ve zamanı, değer rejimleri, teknoloji sorunu konularında Marksist kuram çerçevesinde güncel gelişmeleri de hesaba katarak analizini sürdüren Harvey, kitap boyunca ortaya koymaya çalıştığı sermayenin hareket yasalarının günümüzde geldiği noktanın “cinnet” durumu olduğuna vurgu yapar. Derida’nın, Marcel Mauss’un Britanya Kolumbiyası'ndaki yerli toplulukların “potlaç” törenleri anlatısı için yazdığı yorumda kullandığı “iktisadi aklın cinneti” ifadesine yer verir. Tüm emekçilerin varlıklarını sürdürmek için gündelik mücadelede çektiklerinin nedenlerinin ve nasıllarının anlaşılması için “sermaye” kavramının geliştirildiğini öne sürer. Harvey’e göre günümüz gerçekliğini anlamak istiyorsak sermayenin nasıl çalıştığının araştırılması asli unsurdur. Sermayenin yaşadığımız hastalıklarla hiç ilgisi yokmuş gibi davranmanın bir insanlık bir suçu olduğunun altını çizer. Günümüz gerçekliğini anlamak onu değiştirmenin de ilk adımını oluşturur.