Altı lider hafta sonu tekrar bir araya geliyorlar. Ankara
Bilkent Otel’de yapılan parlamenter sistem modeli ile ilgili
tanıtım toplantısını da dahil edecek olursak, liderler yedinci kez
buluşacaklar.
Muhalefet partileri arasındaki diyalog ve iş birliğinin bugüne
kadar gelmiş olması birçokları açısından büyük bir sürpriz sayılır.
Hem iktidar hem de muhalefet cephesinden çok sayıda insan, söz
konusu partilerin birbirinden çok farklı yapılara sahip oldukları
ve oy oranlarını büyütmek için kendi aralarında da rekabet
edecekleri gerekçesiyle, bu birlikteliğin pek uzun sürmeyeceğini
düşünüyordu. Hatta, altı muhalefet partisinin bir masa etrafında
toplanması fikri ortaya çıktığı andan itibaren baskın kanaat bu
işin yürümesinin mümkün olmayacağıydı.
Bu nedenle “muhalefetin cumhurbaşkanı adayı kim olacak” gündemi
ile birlikte, TV’lerdeki tartışma programlarının ve köşe
yazılarının favori konusu oldu. Cumhur İttifakı’nın dışında bir
iktidar alternatifi arayan seçmenlere sürekli olarak Altılı
Masa’nın başarılı olamayacağı empoze edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan
bile bu çabaya katkı verdi ve yaptığı bir grup konuşmasında
“"Allah'ın izniyle 2023'ü bile göremeyecektir" tahmin ve
temennisinde bulundu.
Kriz bekleyenleri umutlandıran son olay Davutoğlu ile Babacan
arasında yaşanan tartışmaydı. Bir yıl önce üzerinde konuşulmuş
ancak hayata geçmemiş bir öneri nedeniyle yaşanan polemik kısa
sürdü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki lidere yönelik olarak
kullandığı “ihanet” değerlendirmesi de polemiğin hızlı bitmesine
yardımcı oldu. Neticede liderler hafta sonu tekrar bir araya
geliyorlar ve toplantıların tur tamamlandıktan sonra da devam
edeceği biliniyor.
Peki, çok sayıda kişinin umutsuzca da olsa hala devam eden
masanın dağılacağı yönündeki beklentisi ne ölçüde gerçekçi? Aslında
bu kadar gelişmeden sonra soruyu artık şu şekilde sormak gerekiyor:
Masa niye dağılmaz?
Masanın dengesini bozmak için hem iktidar hem de muhalefet
cephesinde yürütülen yoğun çabaya rağmen masanın güvende olmasını
temin eden faktörleri sıralamaya çalışalım:
ÖNCEKİ SEÇİMLERDEN ÇIKARILAN DERSLER
Yakın tarihlerde yapılan üç farklı seçimde yaşananlar, Altılı
Masa’nın üzerindeki baskılara ve kendi iç fikir ayrılıklarına karşı
direncinin yüksek olmasında büyük rol oynadı.
1. 7 Haziran 2015 Genel Seçimi: Bu seçimde
vatandaşlar AK Parti’nin tek başına iktidarına son vermeyi ve
alternatif bir iktidar seçeneği oluşturmayı tercih etti, daha
doğrusu denedi. Ancak seçim gecesi, henüz sandık sonuçları bile tam
olarak belli değilken iki muhalefet partisinin lideri (Devlet
Bahçeli ve Selahattin Demirtaş) herhangi bir koalisyonda yer
almayacaklarını ilan etti. Böylece vatandaşın arzusu görmezden
gelindi ve ülke hükümetsiz bırakıldı. Seçmenin buna tepkisi oldukça
sert oldu. 1 Kasım 2015’te yinelenen seçimde her iki parti de hem
ciddi oy kayıpları yaşadı hem de çok sayıda milletvekili kaybetti.
MHP o türbülans nedeniyle ikiye bölündü HDP ise Türkiye partisi
olma şansını yitirdi.
7 Haziran seçimi bir yandan vatandaşın alternatif arayışı
içerisinde olduğunu gösterirken, öte yandan da iktidar
alternatifinin elinden alınmasına hiç de hoşgörü ile bakmadığını
siyasetçilere gösterdi.
Seçmenler 2019 yerel seçimlerinden sonra artık yeni bir iktidar
seçeneğine kavuştuğunu düşünüyor. Altılı Masa ise bu umudun
somutlaşmış hali. Dolayısıyla tüm liderler seçmenin masaya
atfettiği önemin ve masadan çekilecek partinin muhatap olacağı
öfkenin farkındalar.
2. 24 Haziran 2018 Genel Seçimi:
Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişin gerçekleşeceği bu seçimler,
siyasi partiler ve seçmenlerin daha önce hiç deneyimlemedikleri
özellikler taşıyordu. Öncelikle aynı anda hem cumhurbaşkanı hem de
parlamento seçimleri yapılıyordu. Oysaki daha önce bu iki seçim
ayrı ayrı gerçekleşmişti. Ayrıca hem seçmenler hem de siyasi
partiler ilk kez “ittifak” sistemi içinde seçime gireceklerdi.
Parlamento seçiminde muhalefet partilerinin dördü (CHP, İYİ
Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti) Millet İttifakı çatısı
altında toplandı. Ancak iktidarı belirleyecek cumhurbaşkanlığı
seçiminde yanlış bir varsayım ile hareket edildi. Buna göre “seçime
ne kadar çok aday girerse Erdoğan o kadar az oy alır” diye
düşünülüyordu. Hatta iş o kadar çığırından çıktı ki, adayların yüz
bin imzaya ulaşabilmesi için partiler birbirlerine destek oldu.
Neticede Tayyip Erdoğan ilk turda en yakın rakibine 20 puandan
fazla fark atarak seçildi ve bu varsayımın yanlış olduğu herkes
tarafından görüldü.
Bu seçimde edinilen deneyim, anayasa reformu yapmak amacıyla bir
araya gelen Altılı Masa liderlerinin daha üçüncü toplantıda ortak
cumhurbaşkanı adayı göstereceklerini kararlaştırıp imza altına
almasında büyük rol oynadı.
3. 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri: Yarışa ortak
adayla giren rakip karşısında çok sayıda adayla başarılı
olunamayacağını 2018 genel seçimlerinde hem siyasi partiler hem de
seçmenler öğrenmişti. 31 Mart yerel seçimlerinde muhalefet bu kez
kritik illerde ortak adayla yarışmaya karar verdi. İktidar kanadı
HDP’nin de bu adayları desteklemesi nedeniyle ağır bir suçlayıcı
kampanya gerçekleştirdi ama muhalefet seçmenleri bu propagandayı
ciddiye bile almadı. Neticede iktidar kanadı İstanbul ve Ankara
başta olmak üzere ağır kayıplar yaşamak durumunda kaldı.
Kendini muhalif olarak nitelendiren herkes iktidarla mücadele
etmek için en uygun yöntemin hangisi olduğunu artık deneyimle
biliyordu. Dolayısıyla Altılı Masa’nın dağılması, yeniden 2019
öncesi döneme, yani iktidar karşısında kaybedilen seçimlere geri
dönmek anlamına geliyor ve bu opsiyonu şu an kimse düşünmek dahi
istemiyor.
SEÇMEN DESTEĞİ VE BASKISI
2019’dan bu yana yapılan çok sayıda kamuoyu araştırmasında
Millet İttifakı’na oy vermiş seçmenlerin yaklaşık yüzde 75’inin
partilerin birlikte hareket etmesini destekledikleri görülüyor.
Geriye kalan yüzde 25’in içinde fikri olmayanlar da var,
dolayısıyla partilerinin bağımsız hareket etmesini isteyen seçmen
oranı ihmal edilebilir seviyelerde kalıyor. Partiler bu durumun
farkında ve masaya zarar verecek işler yapmanın seçmen tarafından
tolere edilmeyeceğini gayet iyi biliyorlar.
SEÇİMİN MATEMATİĞİ
Dünyadaki her seçim zaten matematiğe dayanır ama bizde ayrıca
anayasa ve kanunlardan kaynaklanan çok zor bir matematik daha söz
konusu: Yüzde 50+1, yüzde 7 ve yüzde 3.
Yüzde 50+1: Anayasamıza göre cumhurbaşkanı
seçilebilmek için gerekli olan minimum oy seviyesidir. Şu an hiçbir
partinin (sadece muhalefet değil iktidar ortağı partiler de dahil)
bu oranı yakalama olasılığı söz konusu değil. O yüzden de iktidar
için partilerin iş birliği yapması bir seçenek değil
zorunluluk.
Yüzde 7: Seçim kanununda son yapılan
değişikliğe göre milletvekili çıkarabilmek için partilerin almak
zorunda oldukları minimum oy seviyesi. Bu limiti aşmanın tek
istisnası ise toplamda yüzde 7’den daha fazla oy alabilecek bir
ittifakın içinde olmak. Bu durumda sizin partinizin oy oranı kaç
olursa olsun barajı aşmış oluyorsunuz. Bu düzenleme baraj stresi
yaşamak istemeyen partiler için ittifakı mecburi hale
getiriyor.
Yüzde 3: Partilerin hazine yardımı alabilmeleri
için gerekli olan minimum oy seviyesi. Altılı Masa’daki dört parti
bu hedefi gözetmek durumunda ve masanın dağılması halinde bu
partilerin en azından iktidar ortağı olma olasılıkları ortadan
kalkacağı için bazı seçmenlerce artık tercih edilmeme riskleri
var.
ALTIN YUMURTLAYAN TAVUK KESİLMEZ!
Bilhassa son altı ayda yapılan çok sayıda kamuoyu araştırmasında
Altılı Masa’nın Cumhur İttifakı’nın net biçimde önünde olması,
partilerin aralarındaki iş birliğini daha çok sahiplenmesi sonucunu
doğuruyor. Öte yandan, kazanacak olan mekanizmayı bozmak veya terk
etmek siyasi rasyonalite ve liderlik basiretine ters bir durum
oluşturuyor.
Seçim tabii ki çantada keklik değil ancak kazanabilecek bir
oluşumu dağıtınca veya terk edince başarının gelmeyeceği de
muhakkak.
Seçmenler, partiler ve liderler bu gerçekliği unutmadığı sürece,
masanın dağılacağını düşünenler umutsuz bekleyişlerini seçime kadar
sürdürmek zorunda kalacaktır.