Avrupa’nın birkaç ülkesinde ufak bir ‘durulma’ yaşansa da halen
dünya çapında ciddi bir tehdit olarak devam eden ve ne yazık ki çok
kısa süre içerisinde bir azalma veya kalıcı çözüm umudu vermeyen
‘korona virüsü’ olayında, tedbir olarak kullandığımız en önemli
şeylerden biri kuşkusuz artık neredeyse herkesin taşıdığı
maskelerdi. Daha önceleri, daha çok ‘medikal’ sebeplerle kullanılan
bu maskeler bu süreçte neredeyse günlük yaşamamızın bir parçası
oldu ve öyle görünüyor ki bu, bir süre daha devam edecek.
Sağlık sektöründe çalışanların dışında bizim hayatımıza birkaç
aydır giren bu maske, tabii ki bu günlerde ‘korumak’ ve ‘korunmak’
amacı taşısa da, sinema bu öğeyi değişik amaçlarla ve değişik film
türlerinde defalarca kullandı. Bu maske kullanımı bazen
gülümsetmek, bazen korkutmak, bazen ise esrarengiz bir hava
yaratmak için uygun bir yol olarak bulundu.
Değişik türlerdeki örneklerine değinmeden önce, bu yorumların
hiçbir şekilde yaşadığımız süreci hafifletmek, ‘ti’ye almak veya
ona eğlenceli bir şekilde bakmak gibi bir amaç gütmediğini
özellikle belirtelim.
Filmlerde kullanılan maske, genelde bir karakterin yüzünü
gizlemek için taktığı bir aksesuar gibi dursa da aslında çok
değişik amaçlara hizmet eder. Aklımıza gelen ilk hedef, doğal
olarak maskeli karakterin ya soygun gibi ciddi bir suça karışacağı
ya da tanınmak istemediği bir olaya dahil olacağı için kendini
böyle bir ‘perdeleme’ yolunu seçtiğidir. Ancak genelde bir bez veya
plastik parçasından yapılan bu obje her zaman gizlenmenin tek yolu
olmaz. Bazı durumlarda karakterler doğal veya rastlantısal (ve
hatta trajik) nedenlerle yine de tanınmamayı seçerler. Örneğin
büyük bir kaza geçiren ve yüzü ciddi bir yara alan bir karakter,
ister istemez ‘tanınmaz’ bir hale dönüşebilir. Üstelik bu, geçici
değil kalıcı bir ‘maske’ olarak ona yapışır kalır.
Bazı durumlarda ise bu ‘kazaya’ bile gerek kalmaz. Karakterin
yüzü o kadar sakin ve duygusuz durmaktadır ki yüzündeki ‘sahte’
ciddiyet, umursamaz tavır, hatta gülümseme bile etkin bir şekilde
onun asıl yüzünü gizler. Bu, belki daha da endişe verici bir
durumdur çünkü muhtemelen bu şahıs yüzündeki ‘aksesuar’ çıktığında
da kendini ele verecek bir kişi değildir. Başka bir deyişle bu
durumda karakter çok daha etkin bir pozisyona geçer ve sadece
‘maskelenen’ değil aynı zamanda ‘maskeleyen’ de bir kişi haline
dönüşür.
Brad Pitt’in ünlü olmadan önce oynadığı "The Dark Side Of The
Sun" (1988) filminde dendiği gibi: "Bazı insanlar gizlenmek için
maskeye ihtiyaç duymaz!"
KOMEDİ FİLMLERİ İÇİN…
Aslında komedi filmleri, maskelere diğer türler kadar ihtiyaç
duymaz. Çünkü maskeler doğal olarak oyuncuların yüzünü gizler ve
dolayısıyla bir oyuncu için mimikleriyle bir şey anlatmak veya
değişik bir ifade takınmak imkansız hale gelir. Bu tür filmlerde,
Jim Carrey’in rol aldığı "The Mask" (1994) filmi ayrı bir yerde
durur. Kendi halinde, sakin ve çekingen bir adamın esrarengiz bir
maske bulması ve takmasıyla, yeşil yüzlü, süper enerjik bir beceri
ve insanüstü güçlere sahip, atılgan bir kahramana dönüşmesini
anlatan bu film, Carrey’in yüzündeki bütün mimikleri göstermesini
sağlayan ve yapılışı saatler süren özel bir maske ve eğlenceli özel
efektler sayesinde hedefine ulaşmıştır. Değişik tarzda bir başka
başarılı örnekte ise "Deadpool" (2016) filminde başkarakterin
(maskeliyken) hiçbir yüz ifadesini görmeyiz ancak kahramanın
neredeyse süper geveze olup (genelde tersi olur!) maskesinin
ardından sürekli konuşması ve pek de korkutucu olmayan bir kostümle
kötüleri cezalandırması, ‘süper kahraman’ filmlerinin tersine giden
hoş bir kara mizah taşır.
ESRARENGİZ BİR HAVA YARATMAK İÇİN…
Kuşkusuz sinemada gördüğümüz birçok maske, şu anda
kullandığımız, özellikle ağız ve burun kısmını kapamaya yarayan
maske kullanıma uygun değildir! Çok sayıda süper kahraman,
yüzlerinin bir kısmını ve genelde ağız veya burun kısmını açık bir
şekilde bırakacak maskeler kullanırlar: Batman, Wonder Woman, Thor
vb. Ancak yeni "Mad Max"te ("Mad Max: Furry Road"/2015) baş kötüyü
canlandıran oyuncu Hugh Keays-Byrne’nın taşıdığı punk tarzında, her
tarafından kirli ve yıpranmış borular çıkan ve çenesini tamamen
görünür hale sokan maske, onun rahat nefes almasına izin verdiği de
düşünülürse, benzerleri arasında öne çıkan ve belki de zamanının
oldukça ilerisinde bir örnektir.
Diğer aykırı örnekler arasında, bu sefer yüzün tamamını kaplayan
ve kahramanın esrarengiz havasını güçlendiren "V For Vendetta"
(2005) filmindeki (artık oldukça ünlenmiş) maskeyi sayabiliriz.
SUÇ FİLMLERİ İÇİN…
Genelde büyük bir soygunu gösteren filmler, ön plana, soygunun
hazırlık sürecini, soyması düşünülen büyük yerin özelliklerini ve
doğal olarak soyguncular-rehineler-polisler arasındaki bağlantıları
koyar. Bu tür suç filmlerinde soyguncu çetenin kullandığı, genelde
‘kar maskeleri’ veya sadece iki delik açılmış, bezden yapılmış
maskelerdir. Ancak bazı durumlarda soyguncular daha renkli,
özellikli ve hatta ironik maskeler seçebilirler. Örneğin "Point
Break" (1991) filmindeki soyguncu çetesinden her biri, soygun
sırasında eski Amerika başkanlarını temsil eden maskeler takmıştır.
Ciddi bir suç grubunun bu maskeleri seçmesi hem eğlenceli bir hava,
hem de ufak bir politik ‘dokundurma’ içermektedir. Aynı şekilde
ünlü Netflix dizisi "La Casa del Papel"de de ülkenin darphanesini
basan soyguncu çetesi, üzerinde ünlü ressam Salvador Dali’nin
resmedildiği, tek tip maskeleri kullanır. Bir de tabii soygunu
planlayan Joker ise ("The Dark Knight"/2008) suç maskeleri onun
zevkine göre şekillenecektir!
KORKU FİLMLERİ İÇİN…
Maskeli seri katiller, korku filmlerinin, daha doğrusu ‘slasher
movie’ türünün vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Bu
filmlerde genelde bir grup genç, eğlenmek, amiyane tabirle
‘dağıtmak’ için bir araya gelirler ve bir parti verirler. Özellikle
70’li yılların sonlarından 90’ların başına kadar süren bu akımda
içki, uyuşturucu ve seks gibi bütün günahları (!) işleyen bu
gençler, teker teker, oldukça vahşi bir şekilde eli kanlı bir
maskeli katil tarafından katledilir. Bu tür filmler özellikle John
Carpenter ("Halloween"/1978) veya Wes Craven ("Nightmare on Elm
Street’"/1984) gibi yönetmenlerin büyük başarı kazanan filmleriyle
doğmuş, ardından birçok devamı gelmiştir. Onlardaki ilginç nokta,
filmin seri katili fiziki açıdan ‘durdurulamaz’, hatta
‘ölümsüz’ gibi görünse de kullandığı maskenin abartılı veya
özellikli değil aksine oldukça sade, basit hatta sıradan olmasıdır.
Örneğin "Halloween"ın katili Michael Myers’ın kullandığı beyaz
maske, gerçekten Halloween bayramında kullanılan, en sade ve
(yönetmenin açıklamasıyla) en ucuz maskedir. Bir diğer önemli seri
katil Jason ("13. Friday"/1980) ise yüzünü gizlemek için sıradan
bir ‘baseball’ maskesi takar. Zamanla bu maskeler birer sembol
haline dönüşmüş, bütün bir gençliği en fazla korkutan nesneler
olarak hatırlanmaktadır.
Aslında belki de bir canavar veya hayaleti temsil eden bir maske
asla ‘belirsiz’ veya ‘yüzü tamamen kaplayan’ bir maske kadar
korkutucu olamaz.
Wes Craven epeyce bir yıl sonra, kurucularından biri olduğu bu
film türünü "Scream" (1996) filmiyle modernize etmiş, filmin
katiline yine gerçekten Halloween bayramında satılan bir maske
taktırmıştır.
Sinema dünyasında maske, asla sadece bir aksesuar olarak
kalmayacak… Her zaman ‘voyeurism’ (röntgencilik),
‘surveillance’(gözetim), ‘Other (Diğer) tarzında derin temalar gibi
üzerine gidilen, konuşulan, işlenen bir konu olacak. Ve öyle
görülüyor ki, ne yazık ki bizim bu maskeleri çıkarmamız filmlerdeki
gibi kolay olmayacak!