Çocukluk, gençlik çağlarımdan bu yana etrafımı gözlemlerken en
itici gelen tiplere ilk olarak ne zaman kifayetsiz muhteris
demiştim hatırlamıyorum. Kifayetsiz muhterisleri sizler de her
yerde görmüş ve belki başka sıfatlarla da olsa kazımışsınızdır
aklınızın bir köşesine.
Bazen dolmuşta, otobüste, uçakta kendi halinde, halis-muhlis
“adam” gibi görünürler. En yakınındaki kadına, karısına, kızına
yönelik davranışlarından seçilir kifayetsiz muhterisler. Herkesin
duyabilmesi için yüksek sesle ve yine herkesin görebilmesi için
geniş geniş el-kol hareketleriyle aşağılar, azarlar kadını. Toplum
içinde nasıl davranılacağına dair yol yordam öğretir aklınca
karısına, kızına. Yanındakini aşağılayarak kendisini “görgülü,
adap-erkân bilen insan” sınıfına ışınladığını zanneder çoğunlukla
da kendi kusurunu, örtmek için harcar kadının itibarını.
Yetersizliklerini gizlemek ve toplumsal statüsünü yükseltmek
isterken karısına, çocuklarına ve tabii o an orada bulunan herkese
de psikolojik şiddet uygulayan erkeklere her yerde rastlanır.
Tiyatro, sinema, konser, sergi salonlarında, müzelerde kelli felli
“adam” sanılanlar da sergiler bu davranışı. Alışveriş merkezlerinin
lüks mağazalarında, hava alanlarının VIP salonlarında hayli
varlıklı kişiler de ailesini ama en çok karısını azarlayarak,
hakaret edip aşağılayarak gösterir kendisini.
Sırf erkek olduğu için her şeyi kadından daha iyi yapıp ettiğini
sergileme merakı, bu kişilerin kadını eğitme, yola getirme, had
bildirme eğiliminin sonucu. Kifayetsiz muhterislerin bir tık
ilkeli, kadına sosyal ortamlarda ders verme eğilimini fiziksel
şiddet boyutuna taşır. Bazıları ise kadına hayatının son dersini
verip, hayattan kopardığında haber olur, cani sıfatıyla anılır.
Oysa o da sadece sıradan bir kifayetsiz muhteristir. Psikolojik
şiddetten, ekonomik şiddetten ayrı bir şey değil fiziksel şiddet.
Şiddetin cinayet boyutu da öyle bir anlık gaflet falan değil.
Kendisinde kadına “ayar çekme” hakkı gören, her sınıf ve her
meşrepten kifayetsiz muhterisin uyguladığı sistematik şiddetin
ulaştığı son evre. Her şiddet cinayet boyutuna varmasa da her
cinayet, psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddetin ardından
gelir.
Ataerkil erkeklerin yaşam biçimi olan kadını şekillendirme
gayreti, şüphesiz ataerkil toplumun, ailenin erkeklik algısıyla
ilişkili. Her şeyin en iyisini en doğrusunu değilse de mutlaka
karısından iyisini yapma, bilme ve kadını hizaya getirilir bir
nesne olarak görme zorunluluğu dayatılarak oluşturulur “erkek”
sıfatı. Daima ispata muhtaç kılınan erkeklik algısı, yetersizlik
duygusuyla donatır aynı zamanda erkekleri. Ataerkil kadınlar da
kendisinden üstün, daha iyi eğitimli, daha çok kazanan erkeklerle
evlenmeye veya evlendiği erkeği kendisinden daha üstün gösterme
görevini üstlenmeye eğilimli olur. Kocanın arkasını toplayıp,
kusurunu gizleme, yetersizliklerini perdeleme ve sosyal ortamlarda
hakarete uğradığı zaman bile suçun kendisinde olduğunu peşinen ilan
etme yükümlülüğüne itaatle dikkat çekerek “makbul kadın” olur.
Eril şiddet failinin kifayetsiz muhteris olarak tanımlanması,
yadırganır belki. Çünkü dilimizde bu deyim, çoğunlukla devlet
adamları ve politikacılar için kullanılır. Politik arena için
“elini sallasan kifayetsiz muhterise çarpar” şeklinde kurulacak bir
cümleyi kimse yadırgamaz örneğin. Ve aslında tam da bu nedenle,
siyasi akıl ile eril şiddet aynı kaynaktan beslendiğinden, aynı
sıfatı hak eder. Hakim siyaset erkek aklının, ataerkil düzenin
ürünü.
Otokratik ve aynı zaman patriyarkal yönetim, ekonomik saldırı
algısıyla topluma psikolojik şiddet uygularken, düşman gösterdiği
batıya ait bir kurumu ekonomi yönetiminin akıl danesi yapıverdi.
Yandaşları da erkek kusurunu örtme eğilimindeki ataerkil kadın
refleksiyle hemen McKinsey danışmanlığını gayet yerli ve milli
uygulama olarak sunmaya başladılar. Aynı zamanda eleştirileri
savuşturmak için “istese hiç açıklamazdı, sizin bilmeniz için değil
o danışmanlık ilanı, yabancı yatırımcıya güven vermek için yapıldı”
kıvamında, akla seza savunmalar geliştirebildi. Yabancı yatırımcı
sayesinde biz de aylardır ilan edilen ekonomik savaş gerekçesiyle
toplanan yastık altındaki altınların ve bozdurulan dolarların
gideceği adresi öğrenmiş olduk. Ev içi ataerki ile devlet
yönetimindeki ataerki arasında hiçbir fark olmadığı, olamayacağı
böylece bir kez daha gözümüze sokuldu. Ev içindeki ataerkinin
makbul kadını gibi ataerkil yönetimin itaatkar vatandaşı da aynı
tondaki cümlelerle biçilmiş rolü oynamada.