Meclis'te ‘Cumhur’, Başkanlık'ta ‘Millet’ olsun

İkinci tur seçimleri için 'Meclis'te Cumhur İttifakı kazandı, denge ve adalet açısından Cumhurbaşkanlığı da Millet İttifakı’nın olsun' şeklinde bir görüş ortaya atılıyor. Şili’de Aralık 2021’de yapılan devlet başkanlığı ikinci tur seçimini solcu aday kazanırken parlamentoda ise sağcı partiler ağırlıktaydı.

Atilla Özsever atillaozsever@gmail.com

Seçim meselesi güncelliğini ve sıcaklığını koruduğu için bu pazar “insani” konulardan ziyade yine siyasete yer vermeye çalıştık. Çevremde parlamento seçimlerini Cumhur İttifakı’nın kazanması karşısında belli bir denge ve adalet duygusu ile hareket edenlerin “Cumhurbaşkanlığı da Millet İttifakı’nda olsun” görüşünü dillendirdiğine tanık oluyorum.

Bu görüşü savunanlar, öyle militan CHP’li ya da Millet İttifakı taraftarı değil. Makulü ve toplumdaki adaleti, dengeyi savunan, egemenlerin güçlü konumlarına belli bir fren yapılmasını benimseyen bir kitle.

2019 İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinin ilk turunda da Ekrem İmamoğlu’na yapılan haksızlık karşısında seçmenler büyük bir adalet duygusuyla İmamoğlu ile AKP’li rakibi Binali Yıldırım arasındaki farkı 13 binden 806 bine çıkarmışlardı. Toplumumuzda bu tür bir adalet duygusunun var olduğu ifade edilebilir. Bu yönde yapılabilecek bir propaganda da etkili olabilir.

ŞİLİ’DE DE BAŞKAN VE MECLİS FARKLI

Aralık 2021 yılında bir Latin Amerika ülkesi olan Şili’de yapılan seçimlerde de devlet başkanının partisi ile parlamentodaki siyasi eğilim farklı bir kompozisyonda oluşmuştu.

Şili’de ilk tur seçimlerinde, geçmişin öğrenci hareketi liderlerinden solcu Gabriel Boric, yüzde 25,8 oy alırken sağcı rakibi Jose Antonio Kast yüzde 27,9 oyla ilk sırada yer almıştı. Devlet başkanlığı seçiminin ilk turunda Boric ikinci olmuştu.

İkinci tur seçimlerinde ise 35 yaşındaki solcu aday Boric yüzde 55,87 oyla devlet başkanı seçilmişti. Sağcı rakibi Kast ise yüzde 44,13’te kalmıştı.

Parlamentonun kompozisyonu ise farklıydı. Yeni bir anayasa için taslak hazırlayacak olan 50 kişilik Kurucu Konsey’de 33 parlamenter sağ partilerden, 11 vekil ise sol parti temsilcilerinden oluşuyordu, 6 da bağımsız vekil vardı. Sonuç itibariyle Meclis'teki sağ koalisyon daha fazla parlamentere sahipti.

İSTİKRARSIZLIK OLUŞUR MU?

Kuşkusuz ülkemizde Cumhur İttifakı’nın adayı ve mevcut Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP, Meclis ve başkanın farklı partilerden olması durumunda bir istikrarsızlığın oluşacağı, kriz ve kaosun çıkabileceği görüşünü savunuyorlar.

Erdoğan, 14 Mayıs seçim akşamı yaptığı konuşmada bu konuya değindi ve Meclis'te Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu sağladığını belirterek istikrarsızlığın oluşmaması için başkanlık seçimini de kendilerinin kazanması gerektiğine işaret etti.

Aslında mevcut Anayasa’ya göre, Cumhurbaşkanı ile Meclis'in yetkileri farklıdır. Yürütme ve yasamanın yetkileri Anayasa’da tanımlanmış olup bir çatışma çıkması önlenmiştir.

Kuşkusuz Cumhurbaşkanı, çok daha fazla yetkiye sahiptir. Cumhurbaşkanı, tıpkı Meclis gibi kanun hükmünde çıkardığı kararnamelerle yürütme yetkisine haizdir. Bakanlar Kurulu’nu kendisi oluşturmaktadır. Hükümetin güvenoyu almasına gerek yoktur.

Cumhurbaşkanı, yüksek yargı organları başta olmak üzere valileri, kaymakamları, TRT, YÖK gibi kurumların başkanlarını ve üniversite rektörlerini atama yetkisini elinde bulundurmaktadır.

Şayet Meclis'in çıkardığı bir kanunu, Cumhurbaşkanı veto ederse Meclis ikinci kez salt çoğunlukla (301 oyla) bu kanunu yürürlüğe koyabilir. Burada da Meclis'in daha yetkili bir konumda olduğu görülmektedir.

Yine Cumhurbaşkanı'nın çıkardığı bir kararname ile ilgili olarak TBMM başka bir kanun çıkarırsa, Meclis'in çıkardığı kanun geçerli olacak. Dolayısıyla TBMM, çıkaracağı kanun ile kararnameyi etkisiz kılabilecek.

Görüldüğü gibi Anayasa, Cumhurbaşkanı’nın, yani yürütmenin yetkileri ile Meclis’in yetkilerini net bir şekilde tanımlamıştır, yasa yapma konusu da kesin çizgileriyle ortaya konmuştur. Bu anlamda bir yetki çatışması söz konusu değildir.

DEPREM BÖLGESİNDEKİ SEÇİM

Diğer tartışılan bir konu da Doğu Anadolu’da Maraş merkezli meydana gelen deprem sonrasında oradaki seçmenlerin tüm olumsuzluklara rağmen Erdoğan ve AKP’ye ağırlıklı olarak oy verdiği meselesidir.

Deprem bölgesinde Erdoğan’a yüzde 60-70 oranında, AKP’ye de yüzde 50’nin üzerinde oy çıkması üzerine bu bölgede yaşayan yurttaşlarımızı suçlayan çeşitli ifadeler özellikle sosyal medyada yer almıştır.

Gazeteci arkadaşımız Hakkı Özdal, bu konuyla ilgili gerçekleri ortaya koyan bir yazıyı 19 Mayıs 2023 tarihinde Artı Gerçek sitesinde gündeme getirdi. Özdal’ın “Deprem bölgesinde seçim: ‘Devlet Partisi’ zoru” başlıklı yazısında önyargılı yapılan bu değerlendirmelerin yanlış olduğuna değiniliyor.

Hakkı Özdal, 6 Şubat 2023 günü meydana gelen deprem sonrasında hem şubat, hem de nisan aylarında bölgeye gittiğini belirterek gözlemlerini ve seçimle ilgili istatistiki bilgileri aktarıyor.

Özdal’a göre, öncelikle bölgede ciddi bir devlet denetimi söz konusu olmuş. İktidar dışındaki sivil dayanışma kuruluşlarının depremzedelerle ilişki kurması engellenmiş. Depremzedeler, çadır ve konteyner kentlerde tel örgüsüyle çevrilmiş olup tecrit bir konumda yaşıyorlar. O bölgeye devlet görevlileri dışındakilerin girişi yasak.

Yine depremzedeler sadece AKP yanlısı medya organlarından, örneğin A Haber’den gelişmeleri öğrenmek durumunda kalmışlar. Tek yanlı bir propaganda hakim. OHAL ilan edilmiş, bölgede tarikatların etkisi fazla. Gazeteci Özdal, yüzde 85’lik bir seçime katılım oranını da şaibeli olarak değerlendiriyor.

ERDOĞAN VE AKP OYLARINDA DÜŞÜŞ

Hakkı Özdal’ın verdiği bilgiye göre; Maraş’ta Erdoğan’ın oyu 2018’de yüzde 74 iken 2023’te yüzde 71.8’e, AKP’nin oy oranı da aynı dönemde yüzde 58,5’ten yüzde 47,8’e inmiş. Yani AKP’nin oy oranında yüzde 10’dan fazla bir kayıp var. Kemal Kılıçdaroğlu’nun oyu ise, 2018 için Muharrem İnce’nin oyu dikkate alındığında yüzde 15’ten yüzde 22,2’ye çıkmış.

Adıyaman’da Erdoğan, 2018-2023 karşılaştırmasına göre, yüzde 67,4’ten yüzde 66,2’ye, AKP de yüzde 55’ten yüzde 52,5’e inmiş. Kılıçdaroğlu ise, yüzde 20,5’ten yüzde 31,3’e çıkmış.

Hatay’da Erdoğan yüzde 48’den yüzde 47,5’e, AKP de yüzde 36,2’den yüzde 33,5’e düşmüş, Kılıçdaroğlu ise 2023’te yüzde 48,1 ile ilk sırada yer almış.

Malatya’da da Erdoğan yüzde 69’luk oyunu korumuş, AKP ise 2018’de yüzde 53,9 iken 2023’te yüzde 45,1’e inmiş. Kılıçdaroğlu da oyunu yüzde 23’ten yüzde 27’e çıkarmış.

Görüldüğü gibi deprem bölgesinde Erdoğan ve AKP’nin oylarında ciddi düşüşler yaşanmış. Tabii farklı yorum yapanlar, büyük deprem yıkıntısı karşısında iktidara bu kadar bile oy verilmemesi gerektiğini düşünüyorlar.

Devletin tecridi ve iktidarın yönlendirmesi karşısında, o bölgedeki insanların yasını bile tutamadan sadece hayatını idame ettirebilmek amacıyla seçimlerde de ancak böyle bir davranış gösterebildiğini kabul etmek gerekiyor.

SOSYALİSTLER DİNAMİK BİR GÜÇ

14 Mayıs seçimlerinde 940 bini TİP olmak üzere sosyalist ve komünist partiler 1 milyon 130 bin dolayında bir oy topladılar. Azımsanmayacak, bilinçli bir oy. Sosyalist partilere yapılan bir hazine yardımı yoktu, tamamen dayanışma ve kendi çabalarıyla seçime hazırlandılar.

Sosyalistlerin örgütlü hareket tarzı, kitleleri motive etmekte ve özellikle seçim güvenliği konusunda aktif bir destek için güvenli bir güç oluşturmaktadır. Kemal Kılıçdaroğlu, her bir sandığa 5 kişiden 200 bin sandık için 1 milyon kişiye ihtiyaç bulunduğunu söyledi. Bu ihtiyaç, CHP ve Millet İttifakı kadrolarıyla birlikte sosyalistlerin katkısıyla rahatlıkla sağlanabilir.

Seçimlere Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği şeklinde iki ayrı ittifak halinde giren sosyalistlerin şimdi tek bir koldan daha güçlü bir şekilde sandıklara sahip çıkması, somut sorunlar üzerinden insanları ikna etmeye çalışmaları daha olanaklı gözükmektedir. Haydi hayırlısı, mücadeleye devam…

Tüm yazılarını göster