Bana sorsanız, Kılıçdaroğlu ve müttefikleri medyayı satın alıyor, derdim. Baksanıza dönen dönene. Gidişat AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanı Hamza Dağ beyefendiyi isyan ettirdi. Fatih Altaylı’nın TİP Genel Başkanı sol bıyık Erkan Baş’la Teke Tek sohbeti üzerine tweet attı Dağ: “Yayında bir moderatör, bir TİP’li var zannediyorduk. Meğer moderatör yokmuş, 2 TİP’li sohbet ediyormuş.”
Dağ beyefendi bu Tweet’le, “Neredesin Kübra Par?” diyor aslında. Altaylı’ya söylüyor, ilgili ve yetkililere sesleniyor: Kim var bu Habertürk’ün başında, kim bu Altaylı’nın müdürü, patronu? İletişim Daire Başkanlığı, RTÜK, ne yapıyorsunuz?
Fakat çoktandır muhalif muhalif takılan Altaylı, hiç geri durmuyor. AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanı Hamza Dağ beyefendiye hem dilbilgisi hem de yayıncılık dersi vermeye kalkıyor. Nereden güç alıyorsa artık. Tam bir şuursuzluk, had bilmezlik, bakar mısınız: “İki kişinin karşılıklı konuştuğu bir yerde moderatör olmaz. Ama asıl önemlisi ben moderatör değilim. Bu zatı muhterem bilmez ama gazeteci diye bir şey vardır. Ben de gazeteciyim.”
Altaylardan gelen yiğit resmen. Devamını buraya almayacağım, saydırmalara doyamıyor yazar. İlgileniyorsanız kendiniz okuyun. Yazıda ilgili bölümün başlığı dahi manidar: Tipsiz olunca sorun yok mu! Dağ’a cevap faslının altında yine gazetecilikle ilgili Ölmüş Eşek miyim meselesi var ki, polemikus alıp başını gidiyor, nerelere nerelere uzanıyor, insan hayret ediyor doğrusu.
Medya ve Tanıtım Başkanı Dağ beyefendi kızmakta haklı. Show TV de Habertürk, yani Ciner Grubu’nun değil mi? Peki, depremin daha ikinci gününde Show Ana Haber sunucusu Dilara Gönder’in isyanını unuttuk mu? Deprem için, “ders alacağız” diyen jeoloji mühendisine “Böyle ders mi olur hocam?” diye atarlanıp “Sınav kağıdı hep boş, hep boş” diye önündeki kağıtları adeta karşısındakine yedirmiş, susturmuştu Dilara Gönder hanımefendi.
Bu kadar ölüm, yıkım, kayıp var, hiç istifa yok diyenler haksızlık ediyor, Dilara Gönder hemen istifa etti. Gönderildi, unutuyorsunuz. Başkaları da var. Görmezden gelmeyin lütfen, anlatacağım. Oraya gelmeden, geçen hafta arz etmiştim, Ahmet Hakan beyefendi tam teşekküllü Tarafsız Bölge inşa etme yolunda hızlı, emin adımlarla, kararlılıkla ilerliyor. Diline, tavrına hafiften Fatih Altaylı havası kattığı da gözden kaçmıyor.
ÜNİVERSİTELERE, AHMET HAKAN VE NAGEHAN ALÇI'YA AÇIK ÇAĞRI
Tarafsız Bölge’de canlı yayında açıklanan seçim anketine ilişkin izleyici yorumu karşısında Ahmet Hakan bey, kelimenin gerçek anlamıyla çileden çıktı. Verdi veriştirdi ama sesi hiç yükselmedi, yüzü hiç asılmadı, kaşlar çatılmadı. Gülerek sövdü, saydı. Şapka, bir daha şapka. Profesyonellik budur işte.
İzleyicinin “o ankete kim inanır, Ahmet Hakan inanır” yorumuna üstadımızın cevabı: “Niye ben inanayım ki, pardon. Bu ne saçma bir şey ya. Ancak niye ben inanayım… Ne saçma bir şey. Soruyoruz yani, cevap veriyor. Ben niye bu işin bir tarafı oluyorum. Ne aşağılık insanlarsınız. Kaç defa söyledik, yapmayın şunu ya. Ne terbiyesiz insanlarsınız! Sen benim kime oy vereceğimi, kimi desteklediğimi nereden biliyorsun kardeşim ya? Manyak mısın, nesin ya!"
Tarafsızlık hassasiyetine dikkatinizi çekerim. Öz savunma da önemli tabii, yirmi saniye içinde kaç defa “niye ben inanayım” diye soruyor adam. Programında söylenen her şeye katılmadığı aşikâr. Sondaki “manyak mısın” lafı bu sorularla anlam kazanıyor, “manyak mıyım ben, her şeye inanır mıyım” diyor üstat. Bunu anlamayan izleyiciye de layık olduğu sıfatlarla sesleniyor: Aşağılık, terbiyesiz, manyak.
Hafta içinde tarafsızlık ve dezenformasyon karşısında başka bir ilkeli duruşa daha imza attı Ahmet Hakan bey. Programında konuk ettiği AK Partili Tevfik Göksu kentsel dönüşüm konusunda İmamoğlu’nun iki ayrı videosunu izletmişti. Birinde beş yıl, diğerinde yüz yıl diyormuş İmamoğlu. Ama işin aslı öyle değilmiş. Üstadımız burada gerçekten yana müdahil oldu hemen. Tavrını da köşesinde “En kıl olduğum şey: Saptırılmış video” diyerek açıkladı: “Meğer İmamoğlu, ‘20 yıldaki hızla gidilirse İstanbul’un sorunu yüz yılda bitmez’ demiş. Yani cümlenin başı kesilmiş ve bambaşka bir anlam çıkmış.
“Program sırasında üstüne basarak birkaç kez uyardım Tevfik Göksu’yu... ‘Öyle dememiş’ dedim. Görevimi yaptım yani.”
Ahmet Hakan beyefendi gibi ilkeli duruşuna yine burada saygı ve hayranlığımızı belirttiğimiz Nagehan Alçı hanımefendi de naçizane yazımızın ardından bir makale kaleme aldılar: Döneklik, Menfaatçilik ve Oportünizme Dair… Başlık her şeyi anlatıyor. Çetin Altan, Taha Akyol gibi fikri dönüşüm geçirenlerle Bedii Faik, Mukbil Özyörük gibi menfaatçiler arasındaki farklara dikkat çekiyor Alçı. (Hanımefendi, aklınızda yanlış kalmış ya da tashihçiler atlamış, Mubin Özyörük diye yazmışsınız, öyle birisi yok. Söz konusu zatı muhteremin adı Mukbil, hikayesi malumunuz, Uğur Mumcu üstadın Sakıncalı Piyade’sindedir. Ki, Özyörük hazretleri Mumcu’nun Ankara Hukuk’tan hocası ve kürsü arkadaşıdır.)
Nagehan hanımın yazısı aslında müthiş bir doktora konusunu haber veriyor: Türk Basın ve Medya Tarihine Döneklik, Menfaatçilik ve Oportünizm.
Böyle bir çalışma çok önemli, rehber niteliğinde kalıcı bir kaynağın yanı sıra peşinen söyleyeyim best seller çıkaracaktır ortaya. Buradan akademisyenlere, Ahmet Hakan ve Nagehan Alçı’ya açık çağrı yapıyorum: Lütfen birlikte çalışınız. Türk bilim, basın, yayın dünyası sizlere minnettar kalacaktır. Herkes kazançlı çıkacaktır.
KİM KİMİ SATIN ALDI, KİM KİMİ SATTI?
Yazı, çizi, kitap, yayın piyasasını az buçuk bilsem de (yukarıda andığım ve diğer üstatların eline su dökemeyiz, haşa) alış – satış işlerinden zerre anlamam. Etraftaki kurtlar, “Medya Kılıçdaroğlu’nu satın aldı” dedikçe, Bay Kemal’in de mi alıcısı var, kim acaba diye meraklanıyordum. Ama böyle şeyler de ulu orta sorulmaz, konuşulmaz. Sonunda dayanamayıp önemli bir büyüğüme, güvenilir bir kaynağıma sordum, ne demek bu?
Güldü, “Görmüyor musun, Millet’ten yana dönmeye başladı herkes” dedi. “Yazan, çizen, konuşanları bırak, Kemal Sunal’ın oğluna bak mesela, ‘normalleşmeyeceğiz’ diyor, Cahilsavar’ıyla, yarışma programı skeciyle Güldür Güldür muhalefet yapıyor adamlar. Yeni dizilere bak… hep zengin - yoksul, laik - mütedeyyin aşkı. Kimse kimseyi dışlamıyor. Bir de açılıp saçılıyorlar, sarılıp koklaşıyor, öpüşüyorlar. Muhalefet de bunu vaat etmiyor mu zaten? ”
Öyleyse medya Kılıçdaroğlu’nu nasıl satın alıyor?
Yine güldü kıymetli büyüğüm, “Ekonomi programlarını, yorumcularını hiç izlemiyorsun anlaşılan. ‘Piyasa şunu satın aldı’ demek, onu kabul etti, ona yatırım yapıyor demektir.”
Hakikaten anlamıyormuşum.
HAYSİYET DESTANI
İstifa müessesinden bahsedeceğimi belirtmiştim. Sözümü yerine getirerek huzurlarınızdan ayrılayım, izninizle. Malumunuz, asrın felaketi, Adıyaman’ımızı yerle yeksan etti. Herkes gibi vali bey de durumdan çok etkilendi. Kendisini protesto edenleri de olgunlukla, tebessümle karşıladı. Onun halka moral verme çabasını art niyetliler “gülüyor” diye eleştirdi. Sonunda ruhsal olarak da fiziksel olarak da sağlığı bozulan vali bey istifa etmek zorunda kaldı.
Mevki, makam gerekmez diyerek vazifeye istifa sonrasında da devam eden Mahmut Çuhadar beyefendi kaleme aldıkları mufassal rapor, haysiyet destanı mahiyetinde sekiz dörtlükten müteşekkil Adıyaman Depremi şiirini bizlerle paylaştılar. Son dörtlükle kendilerini ve sizleri selamlıyorum:
Kul Mahmudum bu bir sabır sınavı
Payımıza düştü haysiyet avı
Dört bucağı gezdi iftira devi
Arkasını dönüp gitti şahitler.
Bunun Hatay valisi var, il sağlık müdürü var daha. İstifa destanları gelecektir onlardan da, eminim. Belki milletvekili olduktan sonra yazarlar. Bekleyelim.