Medya Politik... İktidar medyası Gülşen konusunda neden tek ses değil?
Cepheden hücum edenlerin ortak özelliği aşağı yukarı bir desen çıkarıyor artık galiba: Daha katı bir İslamcılık, tarikat-cemaat-vakıf vb. bağlantı ve kanallarla iktidara katılma, ondan beslenme...
Şarkıcı Gülşen’in, dört ay önce sahnede ekibiyle şakalaşırken söylediği sözlerin çarşamba gecesi dolaşıma sokulması, ardından hızlı bir türbülansla evinden gözaltına alınıp, adliyede tutuklanıp, nihayetinde cezaevine konulması gündemi sarstı. Neredeyse 24 saatte olup biten bu ‘gösteri’, yakın ve uzak geçmişin başka olaylarıyla kıyaslanarak tartışıldı. Hatta bu tutuklamayı eleştiren muhalif cenahta dahi yapılan açıklamaların içeriğine ilişkin tartışmalar çıktı.
Ama elbette en dikkat çekici olan iktidar çevrelerindeki ‘ikaz’ ve ‘itiraz’lardı. Gazete Duvar’daki haberde bu çatlak seslerin geniş bir dökümünü okudunuz. Tutuklamaya ve sürecin idaresine şu ya da bu nedenle itiraz edenler arasında, iktidar basınının ‘amiral gemisi’ Sabah’tan başyazar Mehmet Barlas ve Melih Altınok; bu tür hadiselerde kazanı harlamasıyla bilinen ateşçi gazete Akit’ten Abdurrahman Dilipak ve Ali Osman Aydın; Yeni Şafak’tan Ersin Çelik gibi temsil yanı olan isimler var.
Bu listeye Şamil Tayyar gibi gazeteci kökenli bir siyasetçiyi ve doğrudan konuya girmese de tartışmaya dolaylı göndermeleri olan bir sükûnet çağrısı yazan Mehmet Metiner’i de eklemeli.
Yazarlar böyle bir temkinliliği tercih ederken yazdıkları gazeteler ne yaptılar peki?
Orada da bir eşgüdüm, bir tek seslilik yok.
Dün konuyu manşetine taşıyan yalnızca iki gazete oldu: “Asıl sapık sensin” başlığıyla Akit, “Haddini bil rezil” başlığıyla Milat ve “Bu sapkına dur de” başlığıyla Diriliş Postası… Bu üç gazeteye en yakın tepkiyi, konuyu başından beri ‘ihtirasla’ takip eden, Millet İttifakı kampındaki Saadet’in gazetesi verdi: Milli Gazete, sürmanşetinden “Sapkın hadsizleşti” başlığını atarak kutladı, tutuklamayı.
Peki kalanlar?
İktidar destekçisi gazeteler, Sabah, Yeni Şafak, Akşam, Türkiye, Takvim, Türkgün, Hürriyet, Milliyet ve Posta, birinci sayfalarından, ama daha küçük sütunlarda gördüler haberi. Soytarı, küstah, hadsiz gibi ifadeler kullananlar da vardı. Ama Demirören’in gazeteleri Hürriyet, Milliyet ve Posta, MHP’nin yayın organı Türkgün ve Sabah-ATV grubunun bulvar gazetesi Takvim dümdüz bir başlıkla geçmeyi tercih ettiler: Gülşen tutuklandı…
Bu tablo bir şey söylüyor olabilir mi? Öncelikle ortaya çıkan desene bakmalı. İktidar matbuatının en ‘katı İslamcı’ gazeteleri, Akit, Diriliş Postası ve Milat işin bayrağını taşıyor. Her biri imam hatiplilerin Gülşen’e bireysel dava açması için kampanyalar tertipliyor. Bunlara bir de 6’lı masa muhalefetinin küçük ama manalı ortağı Saadet’in Milli Gazete’si katılıyor. Son zamanlarda özellikle akçeli konularda etkili bir muhalif yayın yapan Milli Gazete, dini ve kültürel meselelerde taassup saflarına geçiveriyor hemen, zaten.
Cepheden hücum edenlerin ortak özelliği aşağı yukarı bir desen çıkarıyor artık galiba: Daha katı bir İslamcılık, tarikat-cemaat-vakıf vb. bağlantı ve kanallarla iktidara katılma, ondan beslenme ya da o tür bir tabana seslenme… İktidarın medrese-tekke memurini!
Daha temkinli olanlarda nasıl bir ortak özellik bulunabilir? Çok genel bir değerlendirmeyle bunların ekonomik ve siyasi açıdan bazı ‘kaygılar’ taşıyan, ilk gruptakilerden farklı bir ‘duygusallık’ içinde olan kesimleri temsil ettiği söylenebilir. O gazetelere sahip olan sermaye grupları ya da o sermaye gruplarının işleri hakkında hassasiyeti olan gazeteciler… Ya da siyasal gidişat konusunda endişeli siyaset erbabı… Neredeyse tümünde ortak olan şu tema da dikkat çekiyor: “Tamam Gülşen’i telin edelim de tutuklamak nedir, karşı tarafa malzeme veriyoruz. Nereden çıktı şimdi bu?”
Hatta, Gülşen’in sözlerinin dört ay sonra ortaya çıkmasında belli belirsiz bir komplo izi arayarak mağduriyet bile kovalanıyor.
“Türkiye’nin gündemi Gülşen olmamalı” başlıklı yazısında Mehmet Barlas, Bakan Nebati’nin dar gelirliler için açıkladığı ‘müjde’leri ve Erdoğan’ın ‘diplomasi rüzgârı estirdiğini’ hatırlatarak, “Ancak Türkiye'nin gündeminin bunlarla hiç alakası yok” diye sitem ediyor: “Şarkıcı Gülşen, imam hatipliler hakkında sarf ettiği saçma sapan bir sözden dolayı tutuklandı. Söylediği sözleri şiddetle kınıyoruz. Nisan ayında konser sırasında söylenmiş bir söz. Neden şimdi servis edildi bilinmiyor…”
Sabah’ın başyazarı Gülşen’in bir gövde gösterisiyle tutuklanmasına neden olan kaydın 4 ay sonra ortaya çıkmasında bir komplo mu arıyor?!
Yine Sabah’tan Melih Altınok da “Gülşen meselesini çok ciddiye alıyoruz” başlığını attığı yazıda, “Kime sorsan en önemli sorun olarak ekonomiyi işaret ediyor, enflasyondan yakınıyor...” diyor ve o da siteme başlıyor: “Ama ülkenin birinci gündemi, sahne kıyafetleriyle ilgili saçma sapan bir tartışma üzerinden reklam yapan şarkıcı Gülşen.”
Ve Altınok da bir ‘algı operasyonu’ iması firketeliyor yazısına: “Görüntünün ne zaman çekildiğini bilmiyoruz. Konuşmanın başı sonu da yok ama…”
Biz MedyaPolitik olarak şu kadarını söyleyelim:
Ekonomik sorunlar, toplumun ezici çoğunluğunu boğar ve müstakbel seçim bu koşullarda bir cisim gibi yaklaşırken…
Eh, ABD Hazine Bakanlığı, pek çoğu Rusya’yla inşaat-taahhüt ilişkisinde olan sermaye gruplarına yaptırım sopası sallarken…
Albayrakların, Kalyonların, Demirörenlerin, açık-örtük diğer ortakların gazetelerinde ‘itidal’ olmayacak da; “yaşam tarzına müdahale algısı oluşturuluyor” endişesi olmayacak da, her ihtimale karşı “bu iş de iktidara karşı komplo imiş” kartı hazırda tutulmayacak da tüm bunlar nerede olacak?
Bu yüzden, belki de en gerçek ve içtenlikli endişe, “Başörtülü Taşkesenlioğlu kocasından mal ve para paylaşımı için, Gülşen LGBT’yi savunduğu için savcılıkta. Türkiye’nin gerçeği bu mu” diye soran Abdurrahman Dilipak’ınkilerdir, kim bilir?