Medya Politik... Muhafazakâr basında enflasyon: ‘Merhaba poğaçacı!'
Hükümeti destekleyen gazetelerde de sorun giderek daha çok yer buluyor kendine. Haber olarak değil, pek tabii. Ama yazarlar. Onlar artık kaçamaz oluyorlar bu sorundan...
Sabah yazarı Yavuz Donat bu hafta yazılarını Çanakkale’den yazıyor ve 18 Mart’ta Erdoğan’ın açtığı köprünün “Çanakkale’ye sınıf atlattığı” temasıyla bölgeden izlenimlerini aktarıyor. İzmir-Çanakkale ve Bursa-Çanakkale otoyollarının bitmesiyle birlikte köprünün ‘banknot matbaası gibi çalışacağını’ söyleyen Donat’ın dünkü yazısında Ezine’den şöyle bir anekdot vardı:
- Peynirci... İşler nasıl?
- Çok şükür.
- Beyaz peynir... Kaç lira?
- Ramazan... Mübarek ay... Herkes yiyebilsin... 2.5 kilogramı 150 lira.
Orhan Pamuk’un Cihangir’deki bir satıcıya “Merhaba poğaçacı” diye seslenmesini hatırlatan “Peynirci… İşler nasıl” sorusunu bir kenara bırakırsak, peynircinin yanıtında dikkat çeken bir şey var. Diyor ki peynirci, mübarek ramazanda herkes yiyebilsin diye peynirin iki buçuk kilosu yüz elli lira! Çanakkale’den oldukça iyimser tablolar çizen Donat, peynirin fiyatıyla ilgili yorum yapmamış; ama bizzat üretildiği yerde, Ezine’de kilosu 60 liraya fırlamış peynir fiyatının da pek yorum yapılacak yanı yok. Zaten pazartesi günü, muhtemelen Donat bu yazıyı yazmaktayken, TÜİK enflasyon rakamlarını açıklamıştı. Ne kadarı peynir fiyatı takip etmeyi sürdürebiliyor bilinmez, ama yurttaşların neredeyse tamamı ‘sayısal izahata’ sığmayacak biçimlerle yaşıyor sorunu.
Hükümeti destekleyen gazetelerde de sorun giderek daha çok yer buluyor kendine. Haber olarak değil, pek tabii. O konuda 20 yıllık tozpembecilik statükosu, olabildiğince az görünmeye çalışsa da sürüyor. Zamlara güncelleme demek, sadece iyi verileri köpürtmek, kötü verilere ‘şaşı bak şaşır’ merceği tutmak gibi ‘geleneksel’ yöntemler halen cari…
Ama yazarlar. Onlar artık kaçamaz oluyorlar bu sorundan. Hadi enflasyon verisi “işte memur ek zammı” ya da “kira artış oranı belli oldu” diye anons edilebiliyor; ama ismiyle cismiyle yazı yazanlar… Pahalılık, bir dönem epey iş görmüş o yapay ‘mahalle sınırları’nı aşarak ülkenin tüm sokaklarını dev ayaklarıyla gezerken onlar ne yapsın?
Belli ki karşılarına giderek daha çok çıkan bu sorun hakkında yazmak zorunda hissediyorlar, bunu dert de ediyorlar. İçlerinde ekonomi yönetiminin geçmiş ve bugünkü kadroları lehine yahut bazı güncel uygulamaların aleyhine imalar sıkıştırılmış ‘mektuplar’ da var. Ama en genelleştirilebilecek ifade şu olmalı belki: Temkinli bir kötümserlik…
Yeni Şafak’ta İsmail Kılıçarslan mesela, “Sert gerçek: Yüzde altmış bir” başlığıyla yazıyor salı günü. Fıstık konulamaz olmuş iftar tatlılarına hüzünleniyor, Maraş’ta gördüğü 160 liralık iftar menüsü için “Maraş iyiymiş, bu menüye İstanbul’da 300 lira yazarlar” diye düşünürken kendine yakalandığını anlatıyor; “hayat pahalılığına alışıvermişim” diye hayıflanıyor. Yaz için umut bağlanan turistler de gelmezse [ki ona göre de gelmeyecekler gibi] “sonbaharda her şey çok sertleşir” diyor.
Sabah’ta Okan Müderrisoğlu, yine salı günü, “Bugün Türkiye'de, ‘enflasyonist ahlaksızlıkla’ baş edilmeye çalışılıyor” diye yazıyor. Sorunun kökünü dışsal nedenlere, iktidarı zorlama arayışlarına, küresel etkilere, içteki stokçulara falan havale ediyor ama ortaya çıkan duruma ilişkin daha “gerçekçi” davranıyor o da. “Tablo” diyor, “vatandaşın sinir uçlarına basan, siyaseti de ipotek altına alan riskli hal alıyor.”
Aynı gün Cem Küçük, bir TV programında söylediği “İnsanlar ekmek bulamıyorsa Bergen filmini 7 milyon kişi nasıl izledi” sözlerine açıklık getirmek zorunda kalıyor Türkiye gazetesinde: “Hayat pahalılığını bilmeyen var mı? Hepimiz şikâyetçiyiz.”
Pahalılık koca ayaklarıyla sokakları titretirken siyaset üretmek de zor elbet. Muhalefetle karşı karşıyayken daha kolay belki de işler; ama bu ‘koca ayak’ çok daha sıkı bir rakip... Yine Türkiye gazetesinde Rahim Er ‘emektar’ bir aletin imgesini çağırıyor bakın yardıma, ‘iç düşman’ diyor:
“Bugün milyonlarca seçmen, enflasyonun yüzde 38,1 olduğu Türkiye’yi bilmiyor. Onlar tek haneli günlerde yetiştiler. Enflasyon, iç düşman hâline gelmiştir. Mutlaka mağlup edilmeli.”
İşte bunca endişeli yazıyı aynı gün okuyunca Yavuz Donat’ın, “Peynirci... İşler nasıl?” diye başlayan diyalogunun devamı yeniden beliriyor gözlerimizin önünde: Herkes yiyebilsin diye 150 lira!