Medyada devlet tekelinin yakın tarihi

Aydın Doğan üzerinden tekelleşmenin tartışıldığı günlerde, patronların, medya dışındaki ticari faaliyetleri nedeniyle hükümetlerle hep işleri olurdu. Ya da siyasete abanan askerle. Bu nedenle basın kendi mecrasından çıkar ve yandaş konumuna kendisini oturturdu. Bu yandaşlık kontenjanı bazen hepsini alamadığı için medya içi savaşlar yaşanırdı. O nedenle iktidarın yandaşları ile muhalefette bulunan iktidar adayı partinin yandaşları gazeteciliği bırakır, çıkar kavgasına girişirdi.

Abone ol

Sedat Bozkurt*

21. yüzyılın sonlarının büyük bölümü basında tekelleşme tartışmalarıyla geçti. Tartışmalar ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinde yasal düzenlemelerle son buldu. Ama kolay olmadı. Bu tartışmaların Türkiye’deki en önemli öznesi Aydın Doğan oldu. Medyaya sonradan giren bir iş insanı olarak, onun gücünden kaynaklanan büyüsüne hemen kapılan ve bir an önce büyüme isteğiyle heyecanlanan Doğan, Milliyet’in ardından Hürriyet’i alınca tekelleşme tartışmalarının da fitilini ateşlemişti. Ardı ardına gelen yeni televizyon kanalları bu tekelleşme tartışmalarının ateşini yükseltti. Tartışmaya sanki “tekelleşmeyi bozan” gibi katılan Dinç Bilgin, Mehmet Karamehmet ve daha sonra Bilgin’in yerini alan Turgay Ciner, gösterdikleri yayın ve habercilik çizgisi ile aslında tekelleşmenin varlığının kalın bir biçimde altını çizdiler. Birbirleri ile yaslandıkları siyasi yapıları da içine alarak yaptıkları kavga hiçbir zaman özgür ve bağımsız bir medya kavgası olmadı.

Çünkü hepsi medya dışındaki işleri nedeniyle bir biçimde devlet aygıtının direksiyonunda bulunan siyasi iktidara bağımlıydılar. En son birbirleri ile kavga yaptıkları zaman AK Parti hükümeti yeni kurulmuştu. Bu kavgadan en çok hoşlanan ve medya ile mücadele ederek iktidara geldiğini savunan AK Parti kadrolarıydı. Ve bu kavgalar AK Parti için oldukça da öğreticiydi. Öğrendiklerini zaman alsa da uygulamaya koyan AK Parti iktidarda mutlaklaşırken az biraz Ciner grubu medyada kalmış olsa da diğer patronların tamamı, medya gruplarını iktidara devrederek yok oldular. Öyle ya da böyle bünyelerinde barındırdıkları gazeteciler nedeniyle, bu kurumlarda kıyısından köşesinden de olsa, kendi içlerindeki ekonomik nedenli patron kavgalarına bulaşmadan habercilik yapılmıştır.

Dünya basın özgürlüğü sıralamasında Türkiye 180 ülke arasında 154’üncü. 2 sene öncesine kadar 157’nciydi. 3 ülkenin kötü performansı nedeniyle 3 sıra ilerledi Türkiye. Yani iyiye giden bir şey yok. Listenin sonunda Kuzey Kore var. Böyle bir listede var olması bile Kuzey Kore için aslında başarı. Çünkü anayasasında “Tüm Kore vatandaşlarının ifade, basın, toplanma, gösteri ve dernekleşme” hakları tanımlanmasına karşın pratik çok farklıdır. Örneğin ülkede satılan radyo ve televizyonların hepsine müdahale edilmiştir ve izin verilen frekanstan yayın yapan radyo ve televizyonlar dışında hiçbir yayını çekmezler. Kuzey Kore’de medya tamamen devletin kontrolü altındadır. Listede 180’inci ile 154’üncü arasındaki farkı ortaya koymak için Kore iyi bir örnek. Türkiye’de de mevcut pratik üzerinden baktığımızda devlet kontrolünün yanı sıra bizzat devleti yöneten siyasi yapının mülkiyetine sahip olduğu medya grupları söz konusu. Ve bununla devletin elinin altındaki medya oranı yüzde 95’e ulaşmaktadır.

Aydın Doğan üzerinden tekelleşmenin tartışıldığı günlerde, patronların, medya dışındaki ticari faaliyetleri nedeniyle hükümetlerle hep işleri olurdu. Ya da siyasete abanan askerle. Bu nedenle basın kendi mecrasından çıkar ve yandaş konumuna kendisini oturturdu. Bu yandaşlık kontenjanı bazen hepsini alamadığı için medya içi savaşlar yaşanırdı. O nedenle iktidarın yandaşları ile muhalefette bulunan iktidar adayı partinin yandaşları gazeteciliği bırakır, çıkar kavgasına girişirdi. Buna sonradan katılan Uzan grubu mücadele alanını genişletip siyasete de fiilen girince tüm mal varlığını AKP’ye kaptıran ilk medya patronu oldu.

Batık bankalar nedeniyle medya gruplarına TMSF üzerinden devlet adına el koyarak, bir biçimde oluşturan ve kabaca “havuz” denilen iktidar yanlısı sermaye gruplarına aktarılması, Uzan medyası ile başladı. İlk olduğu için maliyeti nedeniyle televizyon sahiplenilmemiş, Aydın Doğan’ın da elinde tutması bir biçimde engellenerek, Star TV, Doğuş grubuna verilmiştir. Star gazetesi ise AKP’nin yörüngesinde oluşturulan bir yapı ile sahiplenilmiştir. Bu gazetenin bugüne kadar görünür sahipleri birkaç kez değişmiştir.

Ardından Sabah-ATV TMSF üzerinden kamu bankalarından alınan kredi ile aynı yöntemle mülkiyeti iktidara geçmiştir. Bankaları batan Karamehmet grubunun elinde bulunan Show TV, ATV’yi elinden kaçıran Ciner tarafından alınmış, gazeteleri ve Sky TV ise aynı biçimde ve Star gazetesinin yönetimiyle birleştirilerek kendi icatları yöntem ile iktidar kontrolüne geçirilmiştir, bir anlamda devletleştirilmiştir.

Her anlamda sıkışan ve kendisine alan yaratmakta zorlanan bir dönemin medya tekeli olarak eleştirilen Aydın Doğan da medya grubunun tamamını yine kamu bankalarından alınan büyük miktarda ve uygun koşuldaki kredi ile Demirören grubuna devretmek zorunda kalmıştır. Hem ATV hem de Doğan medyasında satın alanın ya da patronun kim olduğunun önemi yoktur. İktidar, kamu bankalarından krediler aktararak, kendi yörüngesindeki iş insanlarının bu medya kuruluşlarını sahiplenmesini sağlamıştır. Aslında parayı kim verirse patron odur. Yaşanan pratik de göstermiştir ki bu medya grupları bizzat devlet aygıtını elinde bulunduran siyasal iktidarın kontrolündedir.  Kredilerin geri ödenip ödenmediği ise ticari sır olarak gizli tutuluyor.

Siyasi iktidar yani devletin mutlak sahibi, bu medya gruplarının sadece yandaş sermaye gruplarına aktarılmasında devreye girmemiştir. Daha sonra finanse etmeyi de sürdürmüştür. Örneğin Basın İlan Kurumu Anadolu’nun en ücra köşesindeki yerel gazeteye ilan verirken bile politik olarak konumlandığı yere bakmaktadır. İktidarın mutlak kontrolünde bulunan ve seçim zamanları binalarına iktidar pankartları asılan bu kurum iktidar yanlısı olmayan gazetelere de sürekli ceza vererek resmi ilanlarını kesmektedir. Bu kurum, resmi ilan ve reklamların oransal olarak yüzde 95’ini iktidar veya onların yanında pozisyon almış gazetelere aktarmaktadır. 2019 yılında 468 milyon liraya yakın resmi ilan bedeli iktidar yanlısı medyaya aktarıldı. Bu ilanlarla ilgili cezaların yüzde 88’i de iktidar yanlısı olmayan gazetelere uygulandı.

Bir başka devlet kurumu, TMSF sahibi olduğu şirketler üzerinden iktidar medyasına reklam veriyor. TMSF, aralarında Turkcell, Telekom ve Çaykur’un da bulunduğu firmalar üzerinden 938 bin 539 saniye reklam verdi 2020 yılında bunlardan tek bir saniye bile iktidar yanlısı olmayanlara gitmedi. Örneğin Varlık Fonu şirketi Varlık Katılım Bankası Habertürk’e 1300 saniye, aynı grubun ekonomi kanalı Bloomberg’e 650 saniye reklam verirken ATV grubunun ekonomi kanalı A Para’ya 17 bin 867 saniye MHP’nin çizgisinde yayın yapan BengüTürk’e ise 105 bin 175 saniye reklam verdi. Milli Görüş’e yakın TV 5 ile CHP’ye yakın kanallar ile Fox’a bir saniye dahi reklam verilmedi. Örnekler çoğaltılabilir.

Ayrıca iktidarın mülkiyetinde ve kontrolünde bulunan gazeteler için de reklam desteği söz konusu. Sayfalar dolusu reklam verilmesinin yanı sıra kamu kurumları ve belediyeler binlerce gazete alıp bedava olarak dağıtarak da destek olmaktadır. Belediyeler üzerinden yapılan alımlar el değiştiren belediyelerde soruşturma konusudur. Hemen hemen hepsinin 100 bin civarında tirajının olması ve buna rağmen yani bu tiraja rağmen bazı gazetelerin kapatılmasının nedeni de bunlara kaynak aktarmakta ortaya çıkan sıkıntıdır. Gazete ya da televizyonları kim finanse ederse sahibi odur. Okuyucu finanse ediyor ise okuyucusu, izleyicisi finanse ediyor ise izleyicisinin, sahibi finanse ediyor ise sahibinin, devlet finanse ediyor ise devletindir. Denklem bu kadar basit yani…

(Ayrı bir sermaye yapısı, motivasyonu ve niyeti bulunması nedeniyle “cemaat” medyasını, iktidar ile ortakken yapılan operasyonlar ile kavga başlayınca iktidarın buraları dağıtma ve bunlara el koyma meselesi ayrıca ele alınması gereken bir konudur. Çünkü burada medyayı aşarak devlet aygıtına mutlak sahip olma planın kullanışlı aparatı olma durumu söz konusudur.)

*Gazeteci