Bakın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 14 Aralık 2017 günü ne
diyordu: “Yap-İşlet-Devret (YİD) anlayışını bilmeyecek kadar
zavallı, cahil insanlarla bu ülkede siyaset yapılmaz. YİD, devletin
cebinden bir kuruş çıkmadan, sadece zamana ayarlı bir yatırım
anlayışıdır.”
Oysa ‘zavallı’ ve ‘cahil’ insanlar haklı çıktı. Mega projeler
sadece bugünü değil geleceği de yutan birer ‘gayya kuyusu’na
dönüştü. İki yılda köprü ve otoyollar için milyarlarca lira ödendi.
Şehir hastanelerini de katarsak eğer, taahhütlerinden dolayı
önümüzdeki üç yılda da ödenecek miktar 37 milyar lirayı
bulacak.
Konuyu yakından izleyen iktisatçılar, gazeteciler,
araştırmacılar yıllardır bunları yazıyor. Hadi diyelim bu isimleri
AKP düşmanı ilan etmek, yargı baskısıyla tehdit etmek kolay. Peki
ya devletin en yetkili kurumlarından Sayıştay’ın söyledikleri…
İşte o Sayıştay şu kriz günlerinde devletin her an kucağında
bulabileceği ‘zaman ayarlı bir bombayı’ daha açıkça ihbar ediyor.
“Bunu yapmayın, her an patlayabilir” diyor. Nasıl mı?
Gelin fazla yoruma kaçmadan Sayıştay’ın Karayolları Genel
Müdürlüğü Denetim Raporu’nda bahsettiği bu sinsi tehlikeyi hukuki
terminolojiyi olabildiğince sadeleştirerek anlatmaya çalışalım…
* YİD ihaleleri sonrasında işleyiş kabaca şöyledir: Şirket ile
devlet önce bir ‘uygulama sözleşmesi’ imzalar. Sözleşme işin
niteliğinden süresine, teminatlardan kamulaştırmaya, fiyattan
kredilere, fesih şartlarına, sigortaya, taahhütlere vb. her şeyi
kapsar. Esas anlaşma budur. Ancak projeler için yüklü kaynak
gerektiğinden ikinci bir sözleşme daha imzalanır. Ona da ‘borç
üstlenim sözleşmesi’ denir.
* ‘Borç üstlenim sözleşmesi’ şirketlerin aldığı borçlara
Hazine’nin garantörlüğünü düzenler. Asgari tutarı 500 milyon
liranın üzerinde olan projelerde alınan kredilerin tamamına Hazine
kefil olur. ‘Uygulama sözleşmesi’nde belirtilen fesih şartları
gerçekleşirse, devreye bu sözleşme girer ve borç belli koşullarda
Hazine’ye kalır.
Çok ayrıntılı olmakla beraber sözleşmelerin kaba özeti böyle.
Lakin Sayıştay, dünyanın en pahalı projelerinden olan
Gebze-Orhangazi-İzmir otoyolu ihalesini incelerken tuhaf bir
durumla karşılaşıyor.
Önce projeyi kısaca hatırlatalım. 9 Nisan 2009 günü ihaleyi
Nurol-Özaltın-Makyol-Astaldi-Yüksel-Göçay ortak girişim grubu
kazandı. Yatırım tutarı 11 milyar liraydı. 27 Eylül 2010’da
‘uygulama sözleşmesi’, 5 Haziran 2015’te de ‘borç üstlenim
sözleşmesi’ imzalandı. Şirketler Deutsche Bank, Garanti, İş
Bankası, Yapı Kredi, Akbank, Finansbank, Vakıfbank, Ziraat ve
Halkbank’tan 800’er milyon dolarlık kredi çekti. Bağlantı yolları
da dahil toplam banka borcu finansman giderleriyle beraber 8.5
milyar doları buldu ve tamamına Hazine garantisi verildi.
Olay bundan sonra başlıyor… Her iki sözleşme tartışmalı da olsa
mevcut YİD kanununa uygun. Ama Sayıştay burada yasaya aykırı bir
başka sözleşme daha keşfediyor. Diyor ki; esas anlaşma olan
‘uygulama sözleşmesi’ne aykırı hükümler içeren ve iki sözleşme
imzalandıktan sonra bir anlaşma daha yapıldı. Ve altını çize çize
vurguluyor: Böyle bir anlaşma yasada yok!
Dönüp bu durumu Karayolları’na soruyor: Yasal dayanağı olmayan
bu sözleşmeyi niye imzaladın? Gelen yanıt ibretlik. Karayolları
projelerin maliyetinin yüksek olduğunu, şirketlerin ağır krediler
çektiğini, bankaların borç vermek için güvence istediklerini
belirterek, ‘uygulama sözleşmesi’ndeki bazı maddeleri gerekçe
gösteriyor.
Sayıştay ne diyor peki? Gerekçe olarak gösterdiğin maddeler
zaten ‘uygulama sözleşmesi’nde projenin finansmanı ile ilgili
yükümlülüklere ve fesih durumunda kullanılan kredilerin Hazine’ye
nasıl devredileceğine dairdir. Yani sen zaten daha önce anlaşma
imzaladın, gerekli taahhütleri verdin, yasalara aykırı üçüncü bir
sözleşme imzalamaman lazım.
Sayıştay’ın ısrarının bir nedeni var. İmzalanan yasa dışı
sözleşme kamuyu ağır zarara uğratabilecek hükümler içeriyor.
Üstelik bu tehlikeli bombanın pimini de tamamen bankaların eline
veriyor. Çünkü projeleri inceleyen bankalar arada Hazine olsa dahi
şirketlere güvenmediklerinden dolayı paralarını garantiye almak
için anlaşmada söz hakkı istiyor. Asıl mesele de bu zaten. İstediği
yetki, risk gördüğü anda tüm borcu kamuya yıkma hakkı!
‘Doğrudan sözleşme’ adıyla anılan bu anlaşmaya göre, finansmanı
sağlayan kuruluşlar projenin üçüncü tarafıymış gibi hareket etme
imkanına sahipler. Ödemeler aksadığında istedikleri anda fesih için
harekete geçebilecekler. “Parayı veren düdüğü çalar, ne var bunda”
diyenler için yeniden Sayıştay’a kulak verelim. Sayıştay sözleşme
ile hem yeni fesih şartları getirildiğini hem de bankalara fesih
yetkisi tanındığını vurguluyor. Ve tekrar ediyor: Fesih şartları
önceden tanımlanmıştır. Bu yetki şirkette ve devlettedir. Bankalara
veremezsin!
Kısaca bankalar yapılmış ve halen yapılmakta olan mega
projelerde olağanüstü yetkiye sahip üçüncü ortak konumundadır.
Ülker, Doğuş gibi büyük şirketler kredilerini ödemezken Cengiz’in,
Limak’ın, Kalyon’un kredi borçlarını tıkır tıkır ödeyeceğinin
garantisi var mı? Gebze-Orhangazi-İzmir otoyolunun ortağı Astaldi,
İtalya’da mahkemeye koşturup “Türkiye’deki proje için çektiğim
krediden dolayı zora düştüm” diyerek konkordato ilan etmedi mi?
İstanbul Havalimanı'nın kirası şirketler dara düşmesin diye iki yıl
ertelenmedi mi? Hadi doğabilecek riskler bir yana, bankalarla
yasalara aykırı bir sözleşme nasıl imzalanabiliyor?
Devletin yargı organı Sayıştay’a doğru düzgün yanıt vermeyen
iktidarın kamuoyuna karşı şeffaf olmasını beklemek hayal elbette.
Fakat şu tablo hiç de hayal değil: Devlet sadece altı otoyol
projesi için alınmış 15.4 milyar dolarlık borca kefil oldu. Kurdaki
her artış borcu daha da katlıyor. Ne derlerse desinler, bu borç
eninde sonunda kamuya kalacaktır. Açıkçası sözleşmelere bakınca
kalmaması sürpriz sayılır.
Söylenenleri abartılı bulanlar, Fransa Sayıştayı’nın iki ay önce
yayınladığı rapora bakabilirler. Orada YİD ihaleleri yüzünden şehir
içi otobüs hizmetlerinin nasıl aksadığını ve maliyetinin
katlandığını okuyabilirler. Ya da İngiltere Sağlık Bakanlığı’nın
parlamentoya sunduğu 2016 yılındaki rapora, OECD’nin internet
sitesindeki yüzlerce sayfalık dokümanlara göz atabilirler. O kadar
sayfayla kim uğraşacak diyenler için özeti şu: YİD’lerin tek sonucu
gelecek kuşakları da kapsayan ağır bir borç yükünü kamuya miras
bırakmasıdır.
Batılıların söylediklerine itibar etmiyorsanız eğer, bu yazıyı
okumak için kullandığınız internetin faturasına bir göz atın. Orada
içi boşaltılıp yetim gibi kapının önüne bırakılan Türk Telekom’un
borcundan her ay payınıza düşeni göreceksiniz…
***
NOT: Sayıştay raporunun konuyla ilgili bölümü 78'inci sayfadan
başlıyor. Meraklısı için linki şurada.