Meğer Hatay Valisi’nin hatası neymiş?

Gene de aday olabilecekmiş yani de… Ah işte o açıklamayı yapmasaymış! Geri kalanlar ‘halledilebilir’ şeylerdi demek…

Barış Avşar bavsar@gazeteduvar.com.tr

Depremin yıktığı Hatay’ın valisi Rahmi Doğan, daha enkazlar kalkmadan milletvekili adaylığı için sosyal medyada istifasını açıklayınca herkes ‘vay be’ dedi: Demek depremde yıkılmışlığı ile baş başa bırakılan Hatay’daki hizmetleri vekillikle ödüllendirilecek…

Ama öyle olmadı. Doğan, iktidarın aday listesine giremedi. Yıkımın ve terk edilmişliğin bir benzerinin yaşandığı, Erdoğan’ın helallik istediği diğer il Adıyaman’da da mevcut üç vekil –birisi üç dönemlik- listelere alınmadı.

Demek bu isimlerden memnun değilmiş iktidar. Ama bunları daha şimdi haberlerin satır aralarında okuyoruz: Rahmi Doğan’ın adaylığı deprem öncesinde de konuşulmuş ama deprem olunca doğal olarak gündemden düşmüş, belki adaylık için istifa ettiği açıklama olmasa gene olurmuş ama o açıklama o süreçte hiç doğru olmamış…

Gene de aday olabilecekmiş yani de… Ah işte o açıklamayı yapmasaymış! Geri kalanlar ‘halledilebilir’ şeylerdi demek… Belki de Kızılay Başkanı ‘halledilebilirlik’ ayarlarını iyi biliyordur kim bilir…

Gereği vardı ki yapıldı…

Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu, deprem sonrasında uygulanan bant daraltmayla ilgili, “Gerekli bir durum vardı ki bu yapıldı” dedi. İnsanların enkaz altından konum bildirdikleri, yardıma gitmeye çalışan gönüllülerin depremin hemen ardından birbirleri ile haberleşmek için kullandıkları sosyal medyaya getirilen kısıtlama için dedi bunu: “Güvenlik açısından demek ki gerekli bir durum vardı…”
Enkaz altında yardım bekleyen binlerce, on binlerce insanın can güvenliğinden daha önemli nasıl bir güvenlik sorunu vardı acaba? Ona da yanıt var tabii: Mahkemeye intikal etmiş bir süreç…

Kılıçdaroğlu’nu destekleyen genç seçmenin dediği…

“Yakın arkadaşlarımın çoğu Kılıçdaroğlu’nun adaylığını istemiyordu. Neden diye sorduğumda ‘konuşurken çok tekliyor, hata yapıyor’ diyorlardı. Bir de çoğunun aileleri AKP’ye oy veriyor, evlerinde hep A Haber gibi kanallar izleniyor, Kılıçdaroğlu’nun dil sürçmelerini tekrar tekrar görüyorlar her gün. İster istemez etkilemişlerdir. Ben de 'Kılıçdaroğlu konuşurken takılabilir ama sonunda söyledikleri doğru mu değil mi' diyorum, genelde onları ikna edebiliyorum…”

Seçimde Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vereceğini söyleyen o ünlü Z Kuşağı’ndan bir seçmenle sohbetimizde dedikleri böyleydi... Belli ki genç seçmen sadece adaylara bakarak tercih yapmakla değil medyadaki dezenformasyon diliyle de uğraşmak zorunda kalıyor.

İlk önce Hüseyin Rahmi'nin eşkıyaları vardı

“İnce Memed”, edebiyatımızın en ünlü eşkıyasıdır elbette. Ve onun karşısına Kemal Tahir’in kaleminden dökülerek dikilir “Rahmet Yolları Kesti”. Birincisi ‘devrimci eşkıyayı’, ikincisi eşkıyanın neden ‘devrimci’ olamayacağını anlatır. Politik göndermeleri/anlamları da olan, öyle de okunabilecek ama artık edebiyat tarihimize mal olan kitaplar…

Bir de Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Eşkıya İninde”si var, kısa süre önce Kırmızı Kedi’den yeni basımı yapılan. Sabahattin Ali’nin “Kuyucaklı Yusuf”undan hemen önce bu kitabıyla, eşkıya edebiyatında ilk kilometre taşını koyuyor Gürpınar.

İlk olarak 1935’te okura sunulan Eşkıya İninde, eşkıyalığı ve onun kaynaklarını, savaşlardan bitap düşmüş bir ülkede nasıl bir ‘tümör’ haline gelebildiğini işliyor. Nefi Bey, kayınbiraderi Hikmet Enis ve uşakları Murtaza’nın İstanbul’dan Anadolu’ya (Anadolu dedikse öyle uzaklara da değil hemen Kocaeli Değirmendere’ye!) yaptıkları yolculukları sırasında eşkıyalar tarafından kaçırılmalarını ve sonrasında yaşadıklarını gerçekçi, çarpıcı tasvirlerle canlandırıyor gözünüzde. Bir macera romanı gibi okuyup giderken fark ediyorsunuz ki barbarlık ve medeniyeti tartışıyor Gürpınar, Osmanlı’nın son dönemindeki eşkıyalık kültürünü, halkın hayatını, azınlıkların o hayat içinde nasıl var olduklarını, şehirdeki ve kırsaldaki yaşamı da anlatıyor yanında… Eşkıyaların edebiyatımızdaki bu ilk macerası hâlâ ilgi gösterilmeyi hak ediyor.

Tüm yazılarını göster