Mehmed Uzun’un ilk kitabı ve Musa Anter’in son halayı
Altı üstü bir kitap lansmanı denilebilir. Kitabın Kürtçe olması, yazarının sürgün dönüşüne gösterilen ilgi denilebilir ama o videolarda bunların ötesi var: Musa Anter’in, çalınan hareketli şarkıda halay başına geçmesi, altı ay sonra sokakta ölüme yatırılması var, Mehmed Uzun’un en verimli yaşında kansere yenik düşmesi var, şarkı söyleyen sanatçılardan ikisinin genç yaşta ölmeleri var, videoların günümüze kadar saklanmasını sağlayan ama ömrünün 37. yılını ölümden sakınamayan Hasan Deniz var...
Nesimi Aday
Zamanın öğüttüğü hayatlar, sesler ve yüzler, unutmanın ölümcül kuyusundan başını uzatıp sobeleyebiliyor insanı. Bugün izlediğim bir film, zamanın hem öldürdüğü hem de yaşattığının kanıtı oldu adeta. Geçmiş zamanın sekanslarından çıkıp gelmek mi, yoksa sislerin içinden çıkıp gelmek mi demeli buna bilemedim.
Önceki gün sosyal medyayı ‘sallayan’ yazar Mehmed Uzun’un kitap lansmanının videosu tam da böyle oldu; hatıra, tebessüm ve kedere imge düşürdü.
Altı üstü bir kitap lansmanı denilebilir. Kitabın Kürtçe olması, yazarının uzun sürgün dönüşüne gösterilen ilgi de denilebilir ama o videolarda bunların ötesi var: Mesela Musa Anter’in, çalınan her hareketli şarkıda halay başına geçmesi ve altı ay sonra izbe bir sokakta ölüme yatırılması var, Mehmed Uzun’un en verimli yaşında kansere yenik düşmesi var, sahnede şarkı söyleyen sanatçılardan ikisinin genç yaşta ölmeleri var, videoların günümüze kadar saklanmasını sağlayan ama ömrünün 37. yılını ölümden sakınamayan Hasan Deniz var.
7 Mart 1992 yılında çekilmiş bu film sosyal medya gruplarında yoğunca izlenip, konuşuldu. Ajanslar Musa Anter’in halayını görerek, haberleştirdi.
1992 yılında o kadar tarihi şahsiyetin bir araya gelmesinin kültürel sebepleri vardı. Musa Anter’i halaya durduracak o sebep, Mehmed Uzun’un ünlü Kürt aydını Memduh Selim Bey’i anlattığı 'Siya Evînê' romanıydı.
Kitabı, benim de katılımcılarından olduğum Doz Yayınları basmıştı. Yayınevimiz bu tür faaliyetlerinden kaynaklı, devletin her türlü şiddetine maruz kalacaktı. Kürtlerin büyük bedeller ödeyip, kısmen geri aldığı kültürel hakları, tüm baskı ve yasaklara rağmen yine de büyük heyecan yaratıyordu. Basılı her türlü materyal elden ele dolaşıyordu. Mehmed Uzun’un kitabına kadar, çok uzun yıllar Kürtçe yayın yapılamamıştı. Kürtçe/Kurmancî bir romanın basılmış olması; Kürtler tarafından cümlesi kurulmaya değer bir kazanım olarak anlam kazanıyordu.
Kürtlerin yaşadığı diğer ülkeler olan İran, Irak, Suriye’de tüm siyasi ve politik baskılara rağmen kültür ve sanat üzerinde Türkiye’deki gibi yasak yoktu çoğunlukla. Türkiye’de Kürtçe yayın yapmak hiç kolay değildi. Çünkü dil kabul edilmiyor, Güneş Dil Teorisi'nin dişlileri arasında eziliyordu. Yıllar sonra bu anlamsız yasaklardan kısmen vazgeçilmek zorunda kalındı. Aynı süreçte “Rojname” isimli bir Kürtçe (Kurmancî ve Zazakî) gazete de çıkarmıştık ama tek sayıda kalmıştı.
Musa Anter’in hapis yatmasına sebep olan 'Birîna Reş -Kara Yara' piyesinden yıllar sonra, Mehmed Uzun’un 'Siya Evînê-Aşkın Gölgesi' romanı yasaksız bir şekilde basılabilmişti. Fotoğraflarda da görüldüğü üzere, Musa Anter adeta Kürtçe kitap yazığı için hapse atılmamanın neşesiyle kalkıyordu halaya. Bu sevinci sadece altı ay sürecekti ama!
Tarihi bir buluşmaya vesile olan kitap daha sonra Muhsin Kızılkaya tarafından 'Yitik Bir Aşkın Gölgesinde' ismiyle Türkçeye de çevrildi ve çok da sevilerek okundu.
Mehmed Uzun da Musa Anter ve diğerleri gibi çok sevinçliydi o gece. O da on beş yıl sürgün yaşadığı İsveç’ten, kitabının lansmanı için gelmişti İstanbul’a. Mehmed Uzun şanslıydı. Hem geri dönüşünde tutuklanmamış hem de kitap çıkarabilmişti. İsveç’te çok sayıda yazar yaşıyordu ve hatta ‘’İsveç ekolü’’ ismi literatüre girmişti bile. Avrupa’da yaşayan politik mülteci aydınların bir kısmı Mehmed Uzun kadar şanslı olamayacaktı. Sonraki yıllarda bile, Aram Tigran gibi sürgünden ölünce bile dönemeyenler oldu.
Bu arada Mehmed Uzun’un Kürtçe edebiyat yapılmasına, okunmasına dair önemli bir tutumundan bahsetmeden geçmeyeceğim: Kürtçe/Kurmancî bastığımız, basılan her kitabını, ancak, kitap basıldıktan iki yıl sonra Türkçeye çevrilmesine izin veriyordu. Bu konuda çok da kararlıydı. Çünkü dezavantajlı durumda olan Kürtçeye pozitif ayrımcılık yapılması taraftarıydı; “Böylece Kürtçe okur korunabilir, yeni Kürtçe okur oluşabilir,” diyordu.
Yine Kürtçe edebiyat yapılması, bu alanda ürün gamının zenginleşmesi için de çabaları yoğundu. Bu yönüyle bir çeşit rekabet etmek isteğinin olduğu söylenebilir.
Mehmed Uzun, 7 Mart 1992’deki o gecede, ideolojik farklar gözetilmeksiniz, toplumun hemen her kesiminden insanları bir araya getirmişti. Bu hümanist kişiliği İsveç ve Türkiye aydınları tarafından da gözlenmiş olmalı. Onun sofrası ve sohbeti herkese açıktı. O yemekli gece de böyle tertiplendi.
Geceyi genç yaşta yitirdiğimiz, başarılı iş insanı ve aktivist Hasan Deniz ile yayınevimiz organize etmişti.
Meğer o tarihi buluşma baştan sona kayıt altına alınmış ve kayıtlar da Hasan Deniz’in arşivindeymiş. Şimdi o gecenin ve benzeri tarihi programların kayıtları gün yüzüne çıkartıldı. Kayıtlar bir dönemin siyasal ve kültürel panoraması gibi.
O gecede kimler yok ki..
Bir kısmı bugün yaşamayan sanatçı, aydın, siyasetçi ‘seçkin’ bir kitle vardı.
Mehmed Uzun, Musa Anter, Feqî Husyn Sağnıç, Abdurrahman Durre, Yaşar Kaya, Hasan Deniz, sanatçılardan Hasan Hüseyin Demirel, Alaaddin Us bugün aramızda olmayanlardan bazıları.
Musa Anter, bu filmde halay çektikten altı ay sonra Diyarbakır’da sokak ortasında katledildiğinde 72 yaşındaydı. Öldürülmeden bir gün önce sabah erken saatte aramış “Çocuklar, kitap imzalamaya yetişemiyorum, bana kitap gönderin” demişti. O kitaplar Musa amcaya yetişemedi.
Hasan Deniz, henüz 37 yaşındayken, bir Newroz programı dönüşü trafik kazasında göçtü aramızdan. Çok becerikli bir insandı. Benim de kurucularından olduğum müzik grubu Serora Nat’ın manevi destekçisiydi.
Bir bağlama ustası olan ve güzel besteler yapan sanatçı Hasan Hüseyin Demirel, tıpkı Edip Akbayram’ın da okuduğu “Seni seven öldü” şarkısı gibi, sevdiği insanın kapısı önünde, kendini de bizi de yakarak çekildi hayattan.
İyi bir sese/vokale sahip sanatçı Alaaddin Us’u, İzmir’de kırmızı ışıkta geçen bir kamyon, arabasının içinde sıkıştırarak feci şekilde aldı bizden. Bir şarkısının adı “Gülüşümü bıraktım” idi Alaaddin’in; sesini ve gülüşünü bıraktı o da..
Ah ki Mehmed Uzun: 'Bîra Qederê-Kader Kuyusu' romanını yazarken, kuyu eşme tekniğiyle ilgili kitap sormuştu yazdığı mektupta; saklarım o mektubu hala.
Osmanlı’nın ve İstanbul’un ünlü aydını Celadet Ali Bedirhan’ın sürgünde ölümüne sebep olan, yani kaderi olan kuyuyu yazmak için istiyordu kuyu eşme ve örme tekniği kitabı. O Stockholm’de, ben İstanbul’da çok aradık ama bulamadık öyle bir kitap. Titiz bir yazardı, romana başlamadan önce uzun uzun lojistik çalışırdı. Bu yönlü çok okuma yaptığı, sözlü tarih çalıştığına şahit oluyorduk.
Kader, Mehmed abinin ‘nar çiçeklerini’ dökmeseydi erkenden, kim bilir daha ne çok başarılı roman kazandıracaktı edebiyat dünyasına.
Apê Musa o gece ağzında sigarasıyla çok kez halaya kalktı. Çok neşeliydi. Dengbêj Kazo “Militano” şarkısını ezgilerken, gençlerden ve gençler kadar heyecanlı olan Serhat Bucak’tan önce katılmıştı govande; ama iyi günlerin vakti tez geçecekti.
Birkaç gün önce hastaneden yatan Dengbêj Kazo için kan arandığı duyuruldu. Umarım bu tarihi video moral olur ona ve kurtulur korona belasından.
MEHMED UZUN GECESİ PROGRAMINI ALTTAKİ LİNKLERDEN İZLEYEBİLİRSİNİZ: