Mehmet İşten: Şiir, şaire kendini yazdırır
Mehmet İşten'le 'Sınırda Tahterevalli' ve 'Selamün Aleyküm Kör Kadı' kitaplarını konuştuk. İşten, "Şiir, edebiyatın yüz akıdır. İyi şiirleri kitaplaştırmayan edebiyat ortamı utanç duymalıdır" dedi.
DUVAR - Uzun yıllardır şiirle uğraşan Mehmet İşten’in yeni şiir kitabı 'Sınırda Tahterevalli' geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini aldı. Ayrıca, 2020’de aramızdan ayrılan Remzi Gürkan’ın denemelerini içeren 'Selamün Aleyküm Kör Kadı' adlı kitabı derleyen isim de İşten.
OKB56 etiketine sahip olan kitaplar okurlarıyla yeni yeni buluşurken biz de İşten’e sorularımızı yönelttik.
'YAKLAŞIK 35 YILDIR ŞİİRLE İLGİLENİYORUM'
'Sınırda Tahterevalli' nasıl bir yolculuğun sonunda ortaya çıktı? Bize kitabın yayın sürecinden bahseder misiniz?
Yaklaşık 35 yıldır şiirle ilgileniyorum. 2000’lerden beri dergilerde şiirler yayımladım. Çok yazmıyordum, her yıl 5-6 şiir… Ama 2021’e değin bunları kitaplaştır(a)madım. 2020’lere geldiğimizde elimde iki ayrı şiir dosyası vardı. Bunların tek kitapta bir araya gelmesi doğru olmayacaktı çünkü bunlar duyarlılık bakımından da şiir anlayışı bakımından da farklı farklı şiir dönemlerimi ifade ediyordu ve gerçekten de birbirinden oldukça farklı görünüyorlardı. 2021’de Natama Yayınları’na bu iki dosyayı verdim. İki kitap birden yayınlamaktı yani düşüncem. Ama yayınevi, son dönem şiirlerimi içeren dosyayı, 'Taşın Fazlalığı Yoktur’u yayımladı. Böyle olunca ilk dönem şiirlerim yayımlanmamış oldu. 'Sınırda Tahterevalli' bu ilk dönem şiirlerimi içeriyor ama ayrıca ilk kitabımın yayımlanışından, yani 2021’den bu yana yazdığım yeni şiirler de var içinde. Vesileyle bu karmaşadan rahatsız olduğumu da söyleyeyim, genç kardeşlerime tavsiyemdir. Şiirlerinizi ne yapın edin zamanında, yazıldıkları dönemlerde kitaplaştırmaya çalışın.
Kitapta 26 şiir bulunuyor. Bunlar da "Pathos" ve "Ethos" olarak iki ana başlığa ayrılmış durumda. Bu ayrım nasıl oluştu?
Aristotales, Ars Retorica’da retoriğin, yani etkileyici ve ikna edici konuşmanın üç boyutu olduğunu söyler. Bunlar logos (bilgi), ethos (ahlak) ve pathostur (duygu). Bunların şiirde de geçerli olduğunu belirtir. Öte yandan pathos, patolojinin de kökenidir. Yani pathos, evet duygudur ama hastalıklı hale gelmiş, aklın denetiminden çıkmış, çeşitli arızaları, yıkıcı etkileri olan bir duygu durumudur. Ben gençlik dönemimde yazdığım lirik şiirleri pathos adı altında topladım. Bu şiirlerde genç, coşkulu, acılı, isyankar ve tehditkar bir özne vardır.
Ethos ahlaktır, evet ama bu, gündelik anlamda kullandığımız ahlak gibi değildir, daha çok kişinin benliğini, hayat görüşünü ifade eden, ideolojiye yakın bir kavramdır. Kişinin bütün okuduklarından, yapıp etmelerinden, etkilendiklerinden süzerek aldığını karakteriyle birleştirerek oluşturduğu benliktir ethos. Kitabın ikinci bölümündeki, yani ethos’taki şiirler ise duygudan çok bu biçimde oluşturulmuş bir hayat görüşüne, etiğe, ideolojiye yaslanan, duygudan bir ölçüde arınmış şiirler bana göre. Ayrıca ilk sorunuzu cevaplarken ifade ettiğim ilk dönem şiirlerimle son birkaç yılda yazdığım şiirleri tek kitapta bir araya getirmenin bir yolunu bulmalıydım, bu bana uygun bir yol olarak göründü. Ali Şir Nevai dört divan yazıyor, bunları Haziyinü’l Meani (Manalar Hazinesi) üst başlığında topluyor. Bu dört divana da Garaiyibü’s Sıgar (Çocukluğun Gariplikleri), Nevadirü’ş Şebab (Gençliğin Nadirlikleri), Bedayiü’l Vasat (Orta Yaşın Sanatkârânelikleri) ve Fevayidü’l Kiber (Yaşlılığın Faydaları) adlarını veriyor. Belki benim için de “pathos” gençlik şiirleridir, “ethos” orta yaş şiirleri. Bu durumda bir de “logos”, yaşlılık şiirleri borçlanıyorum kendime.
'NEREYE GİTTİYSEM ORAYA BENDEN ÖNCE GİTMİŞ BİR ŞAİRLE KARŞILAŞTIM'
Şiirleriniz gündelik hayatın pek çok noktasına değinirken bir anlamda da oradan uzaklaşıyor ve kendine bir tür karşıt-anlam yaratıyor. Dünyanın hem içerisinde hem dışarısında gibi. "Göz Kararı" şiirinde yazdığınız gibi "bir şiir hiçbir şeyi açıklar" diyebilir miyiz?
Önemli bir dikkat, teşekkür ederim. Güzel bir tabir oldu "dünyanın hem içinde hem dışında". Elbette şair yaşadıklarından, gündelik hayatından da söz ediyor ama o gündelik hayatın dışından daha "ulvi" bir pencere de oluşturuyor kendine. Şiir hakkında söylenmesi gereken hemen hemen her şeyi içerdiğine inandığım bir cümle var, Freud söylemiş: "Nereye gittiysem oraya benden önce gitmiş bir şairle karşılaştım." Bilimlerin elinin kolunun yetmediği büyük bir alan var hayatta. Oralara şair gider, o hisseder, o dile getirir.
"Bir şiir hiçbir şeyi açıklar"a gelirsek… Anlatım tekniği olarak bir kontra var orada. Çok şey anlatan bir şiirin son dizesinde bunu söylemek ucu açık bir anlamı da işaretliyor, yaşananların söylenenlerden çok daha fazla olduğunu ya da dilin yetersizliğini belki. Şiirimde bu tür kontralar çok vardır: "Bir apolet gibi taşıma omzundaki günah kuşlarını" gibi. Sevişmeyi ayete benzetmek; körlere çelme takmak; kentin bütün meydanlarında saklanmak vb. Bunlar yalnızca bir teknik değildir elbette. Hayatta karşılaştığımız, duyumsadığımız kontraların, zıtlıkların da yansımasıdır. "Bir şiir hiçbir şeyi açıklar" diyebilir miyiz? Deriz elbette ama "açıklamaz" değil "açıklar" yani sonuçta. Göz Kararı şiirini yazdığımda 91-95 arasında dört yıl süren Tunceli’de öğretmenlik maceramdan yeni dönmüştüm. İçindeyken çok ayrımsayamadığım acılar, koşullar bir süre sonra travmatik bir haletiruhiye oluşturdu bende. Genç nesil bilmez ama "ora" denirdi o zamanlar. Ora’da yaşananları anlatmak istedim, işte "Ankara’dan öbür tarafta otobüsler sırf sessizlik, sırf arama/tıklım tepiş bütün gözler" derken ya da "bütün çocuklar cesede terfi" derken anlaşıldığı üzere. Bunları anlatmaya bir şiir elbette yetmez ama yine de bilmediğiniz çok şey var’ı işaret eder. Ben "batıni şiir" adını verdiğim bir şiire inanıyorum, şiirin görünenin dışında görünmeyen bir anlamı da vardır ve olmalıdır. Bunu anlamak ise artık herkesin nasibince.
"Kararsız Metaller"de güz dönemini çok güzel anlatmışsınız. Güz dönemini sizin için anlamlı kılan şeyler neler?
Kararsız Metaller, bir grup arkadaş olarak Amasra’da geçirdiğimiz birkaç günün güçlü etkileri ile oluşan bir şiir. Üniversite öğrencisiyken birlikte olan bir grup arkadaşın yıllar sonraki buluşması. 30’ların ortalarındayız hepimiz. Düşündüklerimizin, inandıklarımızın bir kısmı değişmiş. Hayat bazı konularda yenmiş bizi, bazı konularda biz haklı çıkmışız vs. Ama görüşülmeyen 10-15 yıl içinde ekonomi gibi kimi sorunlar az çok çözülmüş. Güz biraz böyle bir şey. Hayat muhasebesi yaparsın, kendini çok olgunlaşmış hissedersin. Oysa bugün baktığımda o zaman da çok genç olduğumuzu düşünüyorum. Şiirde bunlar çok daha ince ve yakıcı taraflarıyla var tabii. Gerçek güz ondan 20 yıl sonra yani şu anda içinde olduğum dönemde yaşanacak ama bunu bilmiyorum henüz. Hayat böyle bir şey, ilerledikçe geriye daha çok bakıyorsun ve pek çok karara erken vardığını ayrımsıyorsun. Hayatındaki önem sıralamaları diyelim ki on yılda bir değişiyor, maddeler olmasa bile listedeki yerleri… Aynı dönemlerde Mevsim Normalleri diye bir şiir planladım; bahar, yaz, güz, kış bölümleri olacaktı. Hayatın dönemlerini anlatan. Sadece "yaz"ı yazabildim. O, ilk kitabım Taşın Fazlalığı Yoktur’da yer alıyor.
'ŞİİR ZAMANA GÖRE DEĞİŞMEZ, YAŞA GÖRE DEĞİŞİR'
"Günlük Performanslar Üzerine" adlı şiiriniz, gerek konuşma diline yatkınlığı gerek sarkastik tutumuyla diğerlerine nazaran daha farklı bir yerde. Bize biraz bu şiirinizden bahseder misiniz?
Toplumsal yaşam herkes için çok zorlayıcı bir şey. İnsanı bunaltan, sıkıntıya düşüren yığınla şey oluyor. Bunların çoğunda da asıl düşüncenizi, aklınızdan geçenleri söyleyemiyorsunuz. Karşınızdaki kişi haksız olduğu halde haklı olduğunu söylüyorsunuz ya da Necatigil’in "Kalbinizi dolduran duygular/Kalbinizde kaldı" demesi gibi şeyler. Suçlanmalar, iş görüşmeleri, günah arzuları, toplumsal hiyerarşinin üstümüze gelmesi… Gündelik hayatta aklımızdan geçenleri açıklıkla söyleyebilseydik toplum diye bir şey kalır mıydı? Saçma olan, saçma olduğuna emin olduğunuz o kadar çok şeye makul ve mantıklı muamelesi yapıyorsunuz ki… Hayat, birçok açıdan insanı kısıtlayan bir şey, herkesin de bildiği gibi. Jean Jacques Rousseau "İnsan özgür doğar ama her yerde zincire vurulmuştur" der. Özetle bir tür gündelik hayat ve toplumsal yaşam eleştirisi var orada tabii ironik bir dille. Haklısınız, öteki şiirlerden ayrı bir dili var. Aslında çoğu şiirimde böyle bir ayrılık vardır benim. Çünkü her temanın, duygu durumunun kendi dilini dayattığına inanıyorum. Şiir, şaire kendini yazdırır yani.
35 yıllık şiir maceranızda poetik anlayışınızın değiştiğini söylüyorsunuz. Hemen devamında, "Şiir zamana göre değişmez, yaşa göre değişir," diyorsunuz. Biraz da bu konudan bahsedelim mi?
Evet, karmaşık bir konu, çok özet bir cümle kurmak istediğim için yanlış anlaşılmaya da müsait. Şiir tarihine baktığınızda çeşitli dönemlerde yeni akımların, yeni şiir tarzlarının moda olduğunu görürsünüz. Bu yenilikleri yeni dönemin, yeni kültürün, değişen bir hayatın ürünü olan gençler başlatırlar. Buna bakarak yanılmamak gerekir. Örneğin artık genç olamayan bir şairin, "yeni bir şiir dili geldi, ben de ona eklemleneyim" demesi komik olur. Bir şairin şiiri zamanla değişir kendi içinde ama "zamana göre" değil "zaman içinde." Mesela bir şairin gençken yazdığı şiirlerde ağırlık taşıyan belli temaların ilerleyen dönemlerde azaldığını, hiç ele almadığı temaların ağırlık kazandığını gözlemleyebiliyorum. Mesela, yaş ilerledikçe anlatımdaki laf kalabalığının, süs püsün azaldığını, daha yalın bir şiire yönelindiğini de... Anlatmak istediğim böyle şeyler, yoksa şiir dilinin, yapısının genelinde bir değişim olur ve her şair bundan az çok etkilenir. Eğer her seferinde sil baştan olsaydı 1950’lerde yazılmış II. Yeni şiirlerinin, ondan da önceki Orhan Veli şiirlerinin, Nâzım Hikmet şiirlerinin bugün bize zevk vermiyor olması gerekirdi. Demek ki iyi şiir hep iyi şiirdir, zamana dayanır. Bir şairin şiirindeki asıl mühim değişimler yaş almasıyla ilgili olarak vücut bulanlardır diye düşünüyorum.
'REMZİ GÜRKAN ÇOK ÖZEL BİR İNSANDI'
Uzun yıllar şiirle uğraşmanıza rağmen ilk kitabınızı 54 yaşında yayınladınız. Neden bu kadar beklediniz? Özellikle de herkesin bir an evvel şiir kitabı yayınlatmaya çalıştığı bu dönemde…
Yani bu da oldukça uzun bir mesele. Bunun içsel ve dışsal sebepleri var. Dışsal sebepler arasında önemli yayınevlerinden kitap yayınlamanın zor olması var. Ancak tanışıklıklar, ilişkiler üzerinden ve belli çevrelere dahil olmalar üzerinden gerçekleşiyordu bu. Hatta birçoğu şiir kitabı yayımlamıyordu. Bu durumun da bir sonucu olarak şairler kendi kitaplarını parasını verip kendileri yayımlamaya başladılar. Bense şöyle düşünüyordum: Şiir, bir edebiyatın yüz akıdır. İyi şiirleri kitaplaştırmayan bir edebiyat ortamı bundan utanç duymalıdır. Hâlâ da öyle düşünüyorum tabii. Ama bu sadece son 30-40 yılın meselesi değil. Bugün şiir konuşmaya başladığınızda adını hemen zikretmek durumunda olduğunuz Turgut Uyar gibi bir şair bile ilk kitaplarını yayımlamakta zorluk yaşamış. Yahya Kemal sağlığında şiir kitabı yayımlamamış!.. Bir şairin bırakalım kendi kitabını kendisinin yayımlaması, dosyasını yayınevi yayınevi dolaştırması bile züldür. Ya nasıl olmalı? Yayınevi editörleri zaten oldukça fakir olan edebiyat ortamımızı, dergileri takip etmeli. Oradan belli şairleri seçip onlara şiirlerini kitaplaştırma teklifi götürmeli. Ben edebiyatımızda ilişkilerin, tanışıklıkların olması gerektiğinden çok daha fazla yer işgal ettiğini düşünüyorum sonuç olarak. İçsel sebeplere gelirsek edindiğim medeniyet karşıtı ideolojik bakış beni yazıya değil söze, kalıcı olana değil geçici olana yöneltti uzun süre diyerek toparlayayım.
Remzi Gürkan’ın yazdığı ve sizin derlediğiniz 'Selamün Aleyküm Kör Kadı' da geçtiğimiz günlerde raflardaki yerini adlı. Bize bu kitabın ve Remzi Gürkan’ın serüvenini anlatır mısınız?
Remzi Gürkan, 'Selamun Aleyküm Kör Kadı’nın önsözünde de açıkladığım üzere çok özel bir insandı. Üniversiteden başlayan 30 yıllık bir dostluğumuz oldu. 2020 yılında kansere yenik düştü. Remzi ile çok yakın bir ilişkimiz vardı. Şahsi, siyasi, yazınsal vb. her açıdan birbirimizi oluşturduk diyebilirim. Anarşi düşüncesine inanıyorduk. Anarşi fikriyatının daha lokal bir alanına çalışıyorduk. Medeniyetin insanın başına gelmiş en büyük felaket olduğunu düşünüyorduk. Tam olarak "ilkelci" de olmayan yerli bir anarşi düşüncesi oluşturmaktı amacımız. Remzi, Türkiye’de yayımlanmış hemen tüm anarşist dergilerde yer aldı. Yazılarını da oralarda yayımladı. Bir de ortak bloğumuz vardı. Yazıları oraya da yüklüyorduk. Bu yazıları kitap haline getirmezsem yok olup gideceklerdi. Eksik yazıları da o dergilerden toparlayıp yayımlamaya karar verdim. Yayıncım, değerli dostum Lokman Kurucu’nun motive etmesi ve kolaylaştırmasıyla hayata geçmiş oldu. Bu arada yazıları kitap için yeniden okurken fark ettiğim bir şey oldu. Yazıların üstünde gövdelendiği sağlam bir siyasal zemin vardı kuşkusuz ama hiç de öyle aşırı kuramsal, ideolojik yazılar değillerdi. Daha deneme kıvamında, kolay okunan, günlük dille yazılmış, içinde yer yer mizah, ironi barındıran yazılardı. Kimdir bunların okuru diye sorulsa kendini geliştirmek isteyen, ufuk kazanmak isteyen herkes derim. Çünkü iyi bir insan olmanın, dünyaya doğru yerden bakmanın anahtarı var onlarda. Özellikle de gençlerin okumasını çok isterim. Her iki kitabın ama özellikle 'Selamun Aleyküm Kör Kadı"nın ortaya çıkmasına imkân sağladığı için Lokman Kurucu’ya ve OKB56 Yayınları'na çok teşekkür ederim.
YENİ ÇALIŞMA: İMGENİN İSTİSMARI
Günümüz şiiri hakkında ne düşünüyorsunuz? Beğeni ve eleştirilerinizi öğrenebilir miyiz?
Şiiri yakından izlemeye çalışıyorum. Şiirin konu, tema, dil ve anlatım bakımından bir genişlik kazandığını görüyorum. Şimdiki şairler daha geniş çayırlarda dolaşabiliyorlar, kendilerinden sonra gelecek olanlara da bu genişliği miras bırakacaklar. Bu mühimdir. Gündelik hayatla daha yakın ilişki kuran bir şiir var. İnternetin sağladığı imkânla herkes birbirini geliştiriyor. Sosyal medya dilini de dönüştürerek kullanıyorlar, yeni söylemler çıkıyor ortaya. Ama şiiri indirgemeye yol açabilir bunlar. Dili eğip bükmelerden, gündelik hayatta durum avcılığı yapmaktan ibaret sanma ya da o hale getirme tehlikesi diyeyim. Hasılat olmadan olmaz.
Son zamanlarda neler yapıyorsunuz? Masanızda bizim için neler var?
Yeni şiirlere çalışıyorum ama sanırım yılda bir iki şiire kadar inecek. Bilmem ki yeni bir kitap olur mu? Bakalım. Denemelerim ve eleştiri yazılarım var epeyce, onları toplayabilirim. İmgenin İstismarı diye modern şiir üzerine bir kitap planlıyorum bir de.
Teşekkür ederim, çok güzel sorulardı, kendimi anlatma imkanı buldum.