Mehmet Rüştü Tiryaki: Seçimlere gölge düşüren YSK değil hükümet!

HDP’nin 3,5 yıl YSK temsilciliğini yapan Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki, “Seçimin güvenilirliğine, objektifliğine, tarafsızlığına gölge düşüren asıl YSK değil, hükümet ve uygulamaları” dedi. Parti olarak sandık güvenliği için ellerinden geleni yapacaklarını söyleyen Tiryaki, “Hep beraber sandıklara sahip çıkacağız. Değil kedi fil bile girse bizim oylarımızı kimse çalamayacak” ifadelerini kullandı.

Abone ol

ANKARA - HDP’nin Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 3,5 yıl temsilciliğini yapan Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki ile yaklaşan seçimler öncesi seçim güvenliğini konuştuk. Birçok kurum gibi YSK’ye dönük de bir güven erozyonu oluştuğuna dikkat çeken Tiryaki’ye göre bunun nedeni YSK değil. Türkiye’deki seçim sisteminin dünyanın birçok ülkesinden daha iyi olduğunu belirten Tiryaki, “Seçime gölge düşüren hükümet ve uygulamaları” dedi.

Medya ambargosu, sandık birleştirme, sandık başkanlarının sadece memurlar arasından seçilmesi gibi birçok değişikliğe dikkat çeken Tiryaki, seçme hakkının fiilen ortadan kaldırılmasına yol açan tutukluların oy kullanma hakkını engelleyen kararı da eleştirdi.

Sandık güvenliği ile ilgili çalışmalara başladıklarını anlatan Tiryaki’nin seçmenlere mesajı ise, “31 Mart’ta gidip oyunuzu kullanın. Parti olarak elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz. Hep beraber sandıklara sahip çıkacağız. Değil kedi fil bile girse bizim oylarımızı kimse çalamayacak” dedi.

Tiryaki’nin seçim sistemi, sandık güvenliği ile ilgili sorularımıza yanıtları şöyle oldu:

Türkiye’de seçimlerin güvenliği ile ilgili yüksek bir endişe var. Mevcut sistem ne kadar güvenilir ve denetlenebilir?

Seçim sisteminin kendisiyle ilgili aslında çok büyük problem yok. Türkiye’deki seçim sistemi dünyadaki birçok ülkenin seçim sisteminden çok daha iyi. Temel bir sorun yok. Ama Türkiye’de bir süredir bütün kurumlar güven aşınması, zedelenmesi yaşadığı gibi YSK de yaşıyor. Bunun bir kısmı kuşkusuz seçimde başarısız olan partilerin sorumluluğu bir başkasına atmasıyla ilgili. HDP’nin böyle bir gündemi olmadı. Biz seçimdeki başarımızın başarısızlığımızın günahını YSK’ye atmadık. Evet, YSK’nin birçok kararını eleştirdik. Bu başka bir şey. Ama seçimde hile dediğimiz şey, seçimin güvenilirliğine, objektifliğine tarafsızlığına gölge düşüren asıl YSK değil. Seçime gölge düşüren hükümet ve uygulamaları.

'ALLAH’IN LÜTFU' İLE MEDYA YSK DENETİMİNDEN ÇIKTI

Seçime hükümetin gölge düşüren uygulamaları nedir?

Bir tanesi basın yayın organlarında iktidar dışında partilere uygulanan ambargo. Seçim döneminde basın yayın organları, muhalefet partilerine yer vermiyor, cevap hakkı dahi tanımıyorlar. Birçok yayın kuruluşuna tarafsız objektif yayın kuruluşu gözüyle bakılmıyor. Hatta havuz medyası deniliyor. Ama seçim dönemini ayrı bir yere koymak gerekiyor. Seçim döneminde bir fırsat eşitliği tanınması gerekir. Seçim kanununda açık hükümler var. Bu düzenleme duruyor. Peki bu yapılmadığında ne oluyor? Asıl sorun da bu. 298 sayılı seçim kanununda seçim yasaklarına aykırı hareket edenlere yaptırım getiren 149 A maddesi vardı. “Allah’ın lütfu” denilen 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bir “Allah’ın lütfu” da burada kullanıldı ve OHAL KHK’sı ile bu madde yürürlükten kaldırıldı. Dolayısıyla tüm televizyon kanalları, radyolar, gazeteler ve internet siteleri istedikleri gibi sadece tek bir siyasi partinin tarafı olarak yayın yapabilir hale geldi. Bu yasaya aykırı ama yaptırımı olmadığı için anlamı kalmadı.

Daha önce ne oluyordu?

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) haftalık raporlar hazırlıyordu. Raporları YSK’ye sunuyordu. YSK da raporlar doğrultusunda, uyarma, kısa-uzun yayın durdurma gibi cezalar veriyordu. İşte iktidar eliyle tek sesli bir medya yaratıldı. Ve buna aykırı davrananlara da hiçbir yaptırım uygulanamıyor. Bu YSK ile ilgili bir durum değil. YSK buna rağmen işlem yapamaz mı? Bizce yapabilir. Objektif, tarafsızlığa aykırı davrananları en azından tespit edebilir. Fakat YSK benim görevim değil diyerek böyle bir tespit de yapmıyor. Sonuçta bunun sorumlusu YSK değil, bu düzenlemeyi getiren Adalet ve Kalkınma Partisi.

'SANDIK TAŞIMA KÜÇÜK KENTLERDE VEKİL SAYISINI ETKİLEDİ'

O zaman ikincisine geçelim. Başka neler var?

İkincisi sandık taşıma meselesi. Daha önce YSK, “dağınık ve nüfusu az olan yerler seçim kurullarınca bir araya getirilebilir” diyordu. Mezra gibi yerler için bu uygulama. Burada sorun yoktu. YSK da bu doğrultuda karar veriyordu. Güvenlik nedeniyle Valilikler, Kaymakamlıklar üzerinden başvurular ise “Güvenlik birimleri güvenliği sağlamak zorunda. Sandık kurulu üyeleri o köy veya mezraya gidebiliyorsa güvenlik görevlisi de gidebilir” gibi bir bakışla reddedilirdi. Ama bu konuda da AKP “Güvenlik nedeniyle sandıklar taşınabilir, birleştirilebilir” şeklinde yasa değişikliği yaptı. 24 Haziran seçimlerinde de bu hükme dayanılarak valiliklerin ve il seçim kurullarının başvurusu üzerine yaklaşık 150 bin seçmen hakkında taşıma ve birleştirme kararı verildi.

50 milyonun üzerinde seçmeni düşününce 150 bin seçmen neyi değiştirir?

Bu İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerde farklı anlama gelebilir ama küçük kentlerde 1-2 bin oyla o kentteki milletvekili sayısını etkiliyor. Hakkari, Şırnak’ta Adalet ve Kalkınma Partisi ilk kez milletvekili çıkardı. Bunun etkisi olduğunu düşünüyoruz. Sandık taşıma kararları nedeniyle bazı seçmenlerin oy kullanmaması söz konusu oluyor. Bunlar da doğrudan YSK ile ilgili değil, hükümetin uygulamaları.

Batman Milletvekili Mehmet Rüştü Tiryaki: Değil kedi fil bile girse oylarımızı çalamayacaklar

'ŞIRNAK’TA BİR DAİREDE 60 KİŞİ'

Şimdi yeni bir seçime gidiyoruz. İlk sorun adres değişiklikleriyle ilgili görünüyor.

Herhangi bir yurttaş adresini değiştirdiği zaman zaten belli bir süre içinde kamu kurumuna bildirmek zorunda. Biz de öğrenciler, mevsimlik işçiler asıl adresiniz bulunan yerlere 31 Aralık tarihine kadar nakillerinizi yaptırın çağrısı yaptık. Bu yasa dışı bir çağrı değil. Hükümet ne yaptı? AKP’ye yakın olmayan kişilerin nakillerinin alınmasına güçlük çıkardılar. Siirt, Şırnak, Hakkari, Diyarbakır’da yaşandı. Adres nakilleri için başvuranlara, “İçişleri Bakanlığı yasakladı” denilmiş. Böyle bir yasak, yasaklama yetkisi yok. Ama böyle söylenen vatandaşlar var. Bunu yapan kamu otoriteleri başka seçmenlerin taşınmasına onay verdi. Örneğin Şırnak’ta tek bir dairede 6-7 farklı soyadı bulunan 60’ı aşkın seçmen var. Bir yandan AKP’ye oy vermeyeceğini düşündüklerine yasaklama getirilirken diğer yandan kendi seçmenlerini ellerindeki kimlik listeleri ile gidip nüfus müdürlüğünde nakillerini almışlar. Bu da YSK’nin doğrudan etkisi değil. Bunlar iktidarın seçimlerin şeffaf, adil, demokratik olarak yürümesini dolaylı şekilde etkilemesi anlamına geliyor.

Sandık kurulu başkanlığı ile ilgili de düzenleme yapılarak bu görev memurlara verildi. Bu ne anlama geliyor sizin için?

Bir eleştiri yapıldığında her zaman, “Seçimi siyasi partiler yapıyor. Sandık kurulunda sizler varsınız. Başkan da içinizden seçilir, YSK’de temsilciniz var” derler. Hükümet eliyle bir değişiklik yapıldı sandık kurulu başkanı sadece memurlar arasından belirleniyor. Bunların tamamı hükümetin seçimlere dolaylı biçimde müdahalesi. Ayrıca bizim açımızdan önemli bir şey daha var. Yaptığımız propagandanın basın yayın organlarında görünür olması çok güç ama aynı zamanda propagandayı yapacak kişiler cezaevinde. Eski eş genel başkanlarımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız, parti yöneticilerimiz, üyelerimiz içeride. Bu da bizim için büyük sorun. Seçim çalışmalarını o kadar güçlükle yapabiliyoruz ki. Bizim yerimizde bir başka parti olsa çoktan kapanmış olurdu.

'SEÇMEN LİSTELERİ İLE İLGİLİ İDDİALARA İTİRAZ EDİLECEK'

Şırnak örneğinde olduğu gibi son günlerde seçmen listelerinde aynı adrese kayıtlı çok sayıda kişi olduğuna dair iddialar var. Siz siyasi partiler seçmen listelerini alabiliyorsunuz. Bunları tespit edip müdahale şansınız yok mu?

Önce bunu kamuoyu ile paylaşmak gerekiyor. Bizim bunun takipçisi olduğumuzu herkese göstermemiz gerekiyor. Bu seçmenlerin güven içinde oy kullanmalarını sağlayan bir şey. “Böyle şeyler yapılıyor, ama biz bunları görüyoruz ve bunlara karşı hukuksal girişimlerde bulunacağız, kamuoyu da yakından takip ettiğimizi bilsin” diyoruz. Hepsini yakından takip ediyoruz. İlçe seçim kurullarına bu konuda müracaatlarımızı yapacağız. Kişisel itiraz, parti itiraz hakları var. Tüm haklarımızı sonuna kadar kullanacağız.

İtirazlar sonuç veriyor mu?

En azından bunun araştırılmasını sağlıyoruz. Şimdi Meral Hanım (Danış Beştaş) “Bir binanın 3 dairesinde 400-700 kişilik ikametgâhlar olduğuna dair bir bilgi paylaştı. Bunun üzerine “Burası uzman çavuşların kaldığı yer” dediler. Ama biz hâlâ burası kışla mı, normal sokakta bir yer mi?” bilmiyoruz. Ama takip edeceğiz. Hiçbir şey yoksa yanıt vermelerini sağlıyoruz. Henüz yaygın itirazlarımızı yapmadık. İtirazlardan sonra sonuçlarını da açıklayacağız. Bunları kamuoyunun da bilmesini istiyoruz.

'TUTUKLULARIN SEÇME HAKKI FİİLEN ENGELLENİYOR'

YSK’nin tutukluların sadece adres kayıtlarının olduğu ilde oy kullanabileceği gibi bir düzenleme yapıldı. Bunun sakıncaları nedir?

Ben 3,5 yıl boyunca partimin YSK temsilciliğini yaptım. Özgür bir seçim ortamını savundum. Örneğin yurt dışındaki askerlerin yerleşik seçmen olmamasına karşın yurt dışı seçmeni gibi kaydedilip oy kullanmaları gündeme geldiğinde karşı çıkmadık. Ama bugün YSK 28 Aralık’ta gerçekten tarihi nitelikte bir karar verdi. On binlerce seçmenin tutuklu olduğu için oy kullanma hakkını engelleyecek bir karar aldı. Bunu kabul etmek mümkün değil. Bir yurttaş cezaevine girdiğinde hangi cezaevinde kalacağına kendisi karar vermiyor. Diyarbakır’da yaşayan biri tutuklandığında başka yere götürülebiliyor. Buna Ceza Tevkifevleri Müdürlüğü karar veriyor. Tutuklu olan kişinin iradesi dışında belirlenen bu durum nedeniyle oy kullanma hakkının fiilen engellenmesi sonucunu doğuracak bir karar. Örneğin Diyarbakır’da ikamet eden eski Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevi'nde. Hakkında hüküm varsa ayrı ama tutuklu durumda olduğunda bu oy kullanamaması anlamına geliyor. YSK, eğer adreslerinin bulunduğu ilde ise oy kullanabilir diyor.

Bu durumda ne yapılabilir?

Biz bunu tartışıyoruz. Tutuklu ve taksirli suçlardan hükümlü olanların adres kayıtlarının olduğu yere Adalet Bakanlığı tarafından taşınıp oy kullanmalarının temini yönünde girişimde bulunabiliriz. Seçmen haklarını engelleyen ya YSK ya da Adalet Bakanlığı olacak. Adalet Bakanlığı “ben kişinin bulunduğu cezaevinde oy kullanmasını sağlayabilirim sonrasına karışmıyorum” diyorsa o zaman karışacak kurum Adalet Bakanlığı’dır. Herkesi adresi olan yere taşımayı temin etmesi gerekir. Milletvekilleri ve diğer tutukluların nakledilmeleri ve oy kullanmalarını isteyebiliriz. Bu konuda hukuksal girişimlerde bulunabiliriz. Çünkü bu seçme hakkının doğrudan ihlali anlamına gelen bir düzenleme.

Bu arada sanırım cezaevlerindeki sandıklarda birinci parti HDP. Bununla ilgili bir durum olduğunu düşünüyor musunuz?

Hakikaten öyle ama bu olmasa da bunu talep ederiz. Bu karardan hangi parti etkilenecekse onun aleyhine bir karar verilmiş oluyor. Aslında YSK isteyerek veya istemeyerek doğrudan dolaylı şekilde HDP’yi hedef almış durumda. Sonuç HDP’ye oy vermesi muhtemel on binlerce seçmeninin seçme hakkının, oy kullanma hakkının eylemli biçimde fiilen ellerinden alınması anlamına geliyor.

'SÜRE UZATIMI YSK ÜYELERİNE DE HAKSIZLIK'

YSK Başkanı ve üyelerinin görev sürelerinin 1 yıl uzatılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

YSK güven erozyonuna uğradı. Özellikle mühürsüz oy pusulası kararı buna neden oldu. Seçimlere giderken bu kararı vermiş olan kurul üyelerinin 1 grev sürelerinin 1 yıl uzatılması YSK’ye güveni arttırır mı, azaltır mı? Ben kişisel olarak söylüyorum en yakınımdaki insanlar bunu duyduklarında “AKP’ye yakınlar o nedenle görev sürelerini uzatıyor” dediler. Bunun doğruluğunu tartışmıyoruz ama kamuoyunda böyle algılandı. Bu YSK üyelerine de yapılmış bir haksızlık. Onları da şahsen kamuoyu nezdinde tartışmış oluyorsunuz. Yarın verecekleri bir karar yanlış anlaşılabilir. Nitekim cezaevleri ile verdiği karar bizim seçmenlerimiz açısından bunun için görev süreleri uzatılmış gibi bir algıya yol açtı.

'DEĞİL KEDİ FİL BİLE GİRSE OYLARIMIZI ÇALAMAYACAKLAR'

31 Mart’ta yeni bir seçime gidiyoruz. Güven erozyonu nedeniyle sandığa gitmek istemeyenler var. Burada siyasi partilere düşen sorumluluk nedir? Seçmene çağrınız nedir?

Biz seçim güvenliği konusunda çalışmalara çok erken başladık. Çünkü Kasım ayında mahalli idareler için bir erken seçim bekliyorduk. Merkezi komisyonu, il, ilçe komisyonlarını oluşturduk. Şimdi daha fazla zaman kazanmış olduk. Birçok ilde okul, sandık kurulu sorumlularımızı, sandık kurulu üyelerimizi belirledik. Yaklaşık 30 ilde eğitimler tamamlandı. Ben, sandığa sahip çıkma konusunda hem parti olarak hem de genel olarak seçmenlerin çok fazla deneyim elde ettiklerini düşünüyorum. Mühürsüz oy meselesinde “Seçmenler göreceksiniz bundan sonra pusula, zarf mühürlü mü diye bakacaklar” demiştim. Vatandaşta bu bilinç var. Sorun şu. Siyasi partilerin bu konuda yurttaşlara güven vermesi gerekiyor. “Hangi partiye oy verirsem vereyim nasıl olsa sonuç değişmiyor” algısı olabilecek en kötü algı. Ben bu algıya su taşıyacak her türlü düşüncenin karşısındayım. Bu siyasi partilerin doğrudan sorumluluğundadır.

Nasıl güven verilecek?

Doğrudan biz parti olarak sandıklara ve sandık sonuçlarının birleştirildiği yerlerdeki bütün çalışmalara doğrudan eşlik edeceğiz. Gözleyeceğiz, içerisinde yer alacağız. O nedenle seçmenlere açık çağrımız şudur: YSK sitesine girerek kayıtlarına baksınlar. Oturdukları yerde tanımadıkları kişilerin seçmen olarak kaydedilip kaydedilmediğini kontrol etsinler. 31 Mart’ta da gidip oylarını kullansınlar. Biz parti olarak burada elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz. Gönülleri ferah olsun. Akıllarında başka düşünce olmasın. Hep beraber sandıklara sahip çıkacağız. Değil kedi fil bile girse bizim oylarımızı kimse çalamayacak.