Mehmet Said Aydın: Editör milleti akçeli meselelerden pek anlamaz!
Everest Yayınları Türkçe edebiyat editörü Mehmet Said Aydın ile edebiyatın son dönemdeki sorunlarını ve Everest Yayınları’nın önümüzdeki dönemde neler yayımlayacağını konuştuk. Konu ’90 kuşağı yazarlarına geldiğinde Aydın, “Getirisi götürüsü tartışılır elbette ama doksan kuşağı henüz çok büyük ve enteresan bir şey yapmış değil gördüğüm” diyerek sorumuzu cevapladı.
Everest Yayınları'nın editörü Mehmet Said Aydın'la edebiyata ve edebiyatı etkileyen unsurlara dair sohbetimize buyrun...
İlk kitabını yazan bir yazar, size nasıl ulaşıyor?
Sadece ilk kitabını yazan yazar değil, bütün yazarlarımızdan dosyanın elektronik kopyasını istiyoruz. Basılı kopyayı değil de, elektronik kopyayı, e-posta aracılığıyla yollamalarını söylüyoruz yazar adaylarına.
İlk kitap özelinde çalışma yapan yazarlar öyküye mi ağırlık veriyor, romana mı?
Daha önce de benzer soruya benzer yanıt vermiştim. Türler arasında romanın gürültüsü sır değil, ama öykünün de itibarı yükseldi son dönemde. Genç yazarlar, öyküyü belki “kolay” gördüklerinden, belki de türün itibarının iade olunmasıyla, öykü de yazıyorlar. Bunda öykü ağırlıklı çıkan dergilerin de şüphesiz etkisi var. Roman, en çok yazılan tür ama halen üzerine en az yazılan tür. Bu tuhaflık bakalım ne kadar sürecek.
İlk kitabını yayımlatmak isteyen bir yazarın editöre bakış açısı nedir?
Hassas bir konu bu. Yüce olduğu için hassas değil ama, iki insan arasında çoğunlukla kırgınlık doğuran bir süreç olduğu için hassas. Kitap yayımlanacaksa sorun yok. Ama yayımlanmayacaksa kırgınlık, suçlama, kimi zaman hakaret gibi hadiseler devreye giriyor.
Geçen seneki üretiminiz nasıldı? Ekonomik krizin yaptırımı oldu mu? Krizin sürekliliğinden ve üretiminizin niteliğini etkilediğinden bahsetmek mümkün mü?
Editör milleti bu akçeli meselelerden pek anlamaz. Doğrusu ben yazar sözleşmelerinin telif oranını bile bilmiyorum halen hakkıyla. Dolayısıyla krizin yaptırımı üzerine konuşacak mesafede değilim. İş yükü hizasından söylersem, benim iş yükümde azalma ya da çoğalma olmadı geçen seneye göre. Ama bu, krizin gündelik hayatımdaki görünürlüğünü perdelemiyor haliyle.
Sosyal medyanın okur ile iletişimde edebiyat editörlerine ne gibi katkıları oldu? İnternetin üretim ve tüketim bağlamında edebiyata etkisi sizce nedir?
Türkiye’nin belki de ilk internet icadı Ekşi Sözlük’ün, edebiyat üretimin doğrudan bir katkısı olmadıysa da, pratik meyanında gözle görünür bir katkısı oldu kanımca. Yayınevleri için sosyal medya verimli bir tanıtım mecrası oldu. Doğrudan temas kurar oldu okurla yayınevleri (ve dolayısıyla editörler). Ama zaten birçok yazarın şahsi sosyal medya hesabı olduğundan, “katkı” kısmı daha çok onları ilgilendiriyor sanırım.
İçinde bulunduğumuz yıllar itibariyle 90 kuşağı olarak nitelenen bir yazar grubundan söz edilebilir mi? 90’lar hemen hemen tüm dünyada dönüşüm ve değişim yılları… Bilim ilerledikçe şiddetin çoğalması, teknolojinin artması ve iletişimin yaygınlaşması bu dönemin edebiyatına nasıl etki ediyor veya edecek sizce?
Şiddetin çoğaldığından emin değilim. Dahası, şiddetin çoğalmasıyla bilimin ilerlemesi arasında bir ilinti olduğundan da emin değilim. Bir ‘90 kuşağı var; doksanlı yıllarda doğmuş yazarlar üretmeye başladı. Edebiyatın genel hali görünme parantezinde şu sıralar. Getirisi götürüsü tartışılır elbette ama doksan kuşağı henüz çok büyük ve enteresan bir şey yapmış değil gördüğüm kadarıyla. Müfret örnekler var ama onlar da kendilerinden önceki isimlere, geleneklere, eğilimlere eklemleniyor. Akmaz kokmaz bir şey söylemiş oluyorum ama kitlesel hareketlerin zamanının geçtiğini düşünüyorum öte yandan. İletişimin yaygınlaşması, iletişim denen şeye hizmet etmiyor.
Türkçe edebiyatın, dünya edebiyatı karşısındaki eksisi ve artıları nelerdir? Özellikle Orhan Pamuk’un Nobel alması sonrası, Türkçe edebiyata olan rağbetin sürekliliğe dönüştüğünü söylemek mümkün olur mu?
Telif fuarlarına gidince insan bir an rağbetin çok yüksek olduğunu düşünüyor ama durum pek öyle değil. Türkçeden başka dillere çevrilen kitapların önemli bölümü halen Orhan Pamuk’un. Biraz Tanpınar, biraz Atay, biraz da Almanya’da güncel edebiyattan tercümeler var. Nobel, bir dikkate sebep oldu şüphesiz ama süreklilik kısmı tartışmalı. Türkçenin dünya dilleri karşısında eksi ve artısı meselesi çok uzun. Şiirin hâlâ bu kadar canlı üretilmesi sanırım dikkate değer bir mesele. Romanda bütün diller birbirine yaklaşıyor büyük harfle Dünya edebiyatında.
Yeni dönem Türkçe edebiyatta içeriksel yaklaşımların ve biçimsel arayışların ortaklığından söz edilebilir mi? Kent ve kır denkleminde geçen hikâyelerin hısımlığı mümkün müdür? Yeni dönem edebiyatçılarının birbirinden beslendiğini iddia edebilir miyiz?
Büyük laflar etmek istemem ama kır, kır olalı belki de ilk defa bu kadar kente dönüyor yüzünü. Burada iletişim mevzuu var işte, edebiyatın bir meselesi olmanın haricinde. Tarih boyunca kimi hikâyeler hısımdı zaten, halen böyle bir durum var. Ama husumet de gerekir.
Yeni sezonda Everest Yayınları edebiyat kapsamında hangi kitapları basacak?
Yeni sezonda Selim İleri, Hasan Cemal, Ahmet Ümit, Ayşe Kulin, Mario Levi ve Ömer Erdem’in yeni kitapları okurlarla buluşacak. “Everest Sanat” adında yeni bir diziye başladık. Octavio Paz’ın “Marcel Duchamp: Çırılçıplak Soyulmuş Görüntü” ve Peter Gay’in “MODERNİZM: Sapkınlığın Cazibesi - Baudelaire’den Beckett’e ve Ötesine” adlı kitapları yayımlandı.
Öne çıkan diğer kitaplarımız arasında Elena Ferrante’nin deneme ve söyleşilerinden oluşan “Frantumaglia”sı, Franz Kafka’nın ilk kez yayımlanacak olan “Ofis Yazıları”, Robert Musil’in “Günlükler”i ve “Kalevala Destanı” var. Bu dönemde de Melih Cevdet Anday, Uşaklıgil, Asaf Hâlet Çelebi, Nilgün Marmara, Simenon dizilerimiz devam edecek.