Mehtap Sert: Bir insanı yaralamak için 1.5 litre asidi üzerine dökmezsiniz

Berfin Özek'in de avukatlığını yapan Mehtap Sert asitli saldırılarla ilgili hukuki süreçleri anlattı: "Cezalar 'yaralamadan' veriliyor. Bir insanı yaralamak için 1.5 litre asidi tepesinden aşağıya dökmezsiniz... Asitle yaralamalar konusunda zihniyetin değişmesi şart ve yargıya da biraz kadın bilincinin, bu eril zihniyetten uzak bir bilincin aşılanması gerekiyor."

Abone ol

Esra Açıkgöz

Mehtap Sert, kadın hakları aktivisti bir avukat. Biz onu daha çok, dershaneden eve giderken eski erkek arkadaşının asitli saldırısına uğrayan 19 yaşındaki Berfin Özek’in avukatı olduktan sonra tanıdık. Oysa Sert, ailesinde şiddet geçmişi bulunan biri olarak yıllardır kadın hareketinin içinde. Biz de kezzaplı, asitli saldırılarla ilgili hukuksal durumu, hâkimlerin genel tavrını, Berfin’in davasının ne aşamada olduğunu onunla konuştuk…

Sizi biraz eskiye götüreceğim ancak tanışmış da oluruz. Kadın örgütleriyle buluşmanız ne zaman, nasıl oldu?
Bu, aslında çocukluğuma dayanıyor. Şiddet gören bir annenin çocuğuyum ve şiddet gören kadınların olduğu yerde büyüdüm. Doğal olarak kadına şiddet konusundaki yaklaşımım daha çocuklukta oluşmaya başladı. 17-18 yaşıma geldiğimde siyasetle uğraşırken kadın hareketine de yakınlaştım. 2015’ten beri İskenderun Kadın Platformu’nun avukatıyım. Bölgedeki kadın örgütlerinin avukata ihtiyacı olduğunda onlara da destek sunuyoruz. 

Şiddete maruz kalan kadınlarla birebir iletişimde olup hak savunuculuğu yapmak zor. Hele de Türkiye’de. Bir de geçmişte şiddet hikâyesi olunca daha da ağır oluyordur. Nasıl baş ediyorsunuz?

Mücadeleniz bir sonuç verdiğinde çok mutlu oluyorsunuz. Çektiğiniz sıkıntılar siliniyor. Mesela, torununu istismar eden bir dedeyi tutuklattırıp çocuktan uzaklaştırdığınızda ya da Berfin meselesindeki gibi infaz yasası değiştirilerek sanığın ceza alması sağlandığında rahatlatıcı oluyor. Tabii neticede sen de bir insansın ve sürekli şiddet dinlemek, çözüm üretmeye çalışmak bütün dünyanın şiddetten var olduğu gibi bir his yaratıyor. Bazen “Niçin çabalıyorum? Bu şiddet durmuyor” diye düşünüyorsun ama mücadele eden, yan yana duran ve birbirine güç veren kadınlar olmadığı sürece daha çok artacağını da bildiğinden, tekrar güçleniyorsun. Kadınların birbirine verdiği güç çok değişik. Eylemde yan yana durmayı ya da duruşmada bir başarı kazanınca dışarıya çıkıp birbirimize sarılmayı; bu enerjiyi seviyorum. Beni bu ayağa kaldırıyor.

Mücadele sırasında, erkek şiddetinin size yöneldiği de olmuş. Bir boşanma davası nedeniyle tehdit edildiğinizi biliyoruz mesela… 

Geçen sene Hatay Barosu ile kadın mahkûmlara eğitim verelim, sorunlarını dinleyelim diyerek bir çalışma yaptık. O sırada şu an müvekkilim olan kadın arkadaşla tanıştık. Yedi yıldır evliydi ve boşanmak istiyordu. Kocası da cezaevindeydi. Müvekkilimizin vasisi annesiydi ancak adam tehdit ettiği için davayı açamıyordu. Vasi değişikliği yaptı, İskenderun Kadın Platformu’ndan boşanma davasını takip etmemizi talep etti. Korona başlayınca o da, insan öldürmekten yatan eşi de tahliye edildi. Beni sistematik olarak tehdit ediyor: Kanınızı içeceğim, şunu yapacağım… Başta ciddiye almadım ama 17 yaşında tutuklanmış, dışarıda bir hayatı yok. Yani cezaevinde yatmak onun hayatının olağanı. Şiddet geçmişi de çok yoğun. Saldırmadığı gardiyan kalmamış. Bu sebeple uzaklaştırma talep ettim. Zaten eşiyle ilgili birkaç uzaklaştırma kararı var ama bir şekilde ulaşıyor. Koronadan dolayı izinli çıktığı için ikametgâh adresi yok, asıl sıkıntı o. İnfaz yasasıyla ilgili eleştirilerimizi sunarken, bunların büyük sorunlara yol açacağını söylemiştik. Tam da o sorunun içerisindeyim. Kendisine tebligat yapılamadığı için koruma kararı da geçerli olmuyor. Polis ulaşmış, ifadesi alınmış. Çıkınca kız kardeşi aracılığıyla müvekkilime ulaşıp, “İfade verdim, elimi kolumu sallayarak karakoldan çıktım. Hiçbir şey yapamazsınız” gibisinden şeyler söylemiş. Aslında 6284, kadını koruyan bir yasa. Avrupa’da ve diğer ülkelerdeki gibi Türkiye’de de işler hale gelse, şiddetin önleneceğini düşünüyorum. Ancak bizde karakola gittiğinizde, “Yazıktır adamı evden uzaklaştırıyorsun, gece nerede yatacak?” diyen polisler var.  

BERFİN’İN YÜZÜNE 1.5 LİTRE ASİT DÖKÜLMÜŞTÜ

Gelelim yazı dizimizin ana konusuna… Kadınlara yönelik asitli, kezzaplı saldırıları gerçekleştiren erkekler ne kapsamda cezalandırılıyor?

Maalesef yaralamadan ceza alıyorlar. Asit, bir uzuv kaybına sebep olduysa cezada artırım yapılıyor. Bu da ortalama sekiz yıla falan tekabül ediyor. İskenderun’daki saldırıda asit miktarı üzerine sürekli vurgu yaparak, çok mücadele ederek bir kat daha artırmayı başardık, 13 yıl 6 ay ceza aldı.

1.5 litre asit dökülmüştü Berfin’in yüzüne. Aslında hukukta şöyle bir şey var: Bir eylemi yaptığınızda neyi hedeflediğiniz gözetilir. Kullanılan maddenin miktarı ya da silahın cinsi önemli. Mesela, kalemi birine saplamaya çalıştığınızda, bu yaralama kastınız olduğunu gösterir. Ancak birine silah doğrultup da sıktıysanız, bu öldürme kastıdır. Bir insanı yaralamak için 1.5 litre asidi tepesinden aşağıya dökmezsiniz. Ağzına gelse ölebilir. Nitekim Antalya’da kadın arkadaşın kalbinin üzerine kezzap çokça geldiğinden ileri derecede yanık oluştu ve iki ay sonra hayatını kaybetti. Berfin’in avantajı gözlüğü olması ve o an telefona baktığından ağzına gelmemesi. Ama mahkeme bunu sanığın lehine değerlendirip, kasten yaralamadan ceza verdi. İndirimleri uygulamadı ama doğrusu kasten öldürmeden vermesiydi. O zaman indirimsiz 24 yıl civarında alırdı. 

Yaptığım incelemede, “basit yaralama”dan yargılananlar bile olduğunu gördüm…

Eril yargının genelde değerlendirme biçimi bu şekilde. Değerlendirilmeyen hususlardan biri de, o asit bakkalda satılan bir şey değil. Sanayide kullanılıyor ve alınması yasak. Alınması belgeye bağlı olan bir öldürücü maddeyi kullanan kişiyi basit yaralamadan yargılıyorsunuz. Bir tokat atmış gibi değerlendiriyorsunuz. Asitle yaralamalar konusunda zihniyetin değişmesi şart ve yargıya da biraz kadın bilincinin, bu eril zihniyetten uzak bir bilincin aşılanması gerekiyor.

SIKINTI YASALARDA DEĞİL UYGULAMADA

Berfin’in davasına dâhil olma süreciniz nasıl gerçekleşti?

Hukuk büromuzdaki avukat arkadaşımızın yakın arkadaşı, “Ailenin ekonomik durumu iyi değil, bakar mısınız?” demişti. Kabul ettik. İskenderun Kadın Platformu da zaten İskenderun’daki şiddet olaylarını takip ettiğinden işin içine girdi. O süreçte Berfin hastanede yatıyordu ve devlet acil ameliyatları yapıyordu ama 'estetik' kısmına karışmıyordu. Bunun için kampanya başlattık. Günlerce bıkmadan usanmadan bunu duyurmak için mailler, Tweet’ler attık. Toplumsal bir duyarlılık oluştu. Böylece Sağlık Bakanlığı da devreye girdi. Bakanlık bir ünite kurdurdu ancak Berfin ve ailesinin de isteğiyle ameliyatını Acıbadem Hastanesi’nin katkılarıyla Dr. Mehmet Mutaf yaptı. Şu an bakanlıktaki ünite işler halde değil ancak biz takipçisi olmaya devam edeceğiz.  

Dava sürecini biraz da sizden dinlesek, nasıl ilerledi? 

Hazırlık soruşturmasını yapan kadın savcı kamera kayıtlarını, sanığın ifadesinde şuradaydım, şununlaydım dediği herkesin ifadelerini topladı ve telefon kayıtlarıyla karşılaştırmasını yaptı. Sanığın beyanında söylediği kimseyle birlikte olmadığı tespit edildi. Kıyafetlerinde zaten asit bulunmuştu. Asidin miktarının öldürücü olma oranıyla ilgili bir araştırma yaptı ve Berfin’i görünce, yaralama değil, öldürme kastı olduğuna kanaat getirerek, kasten öldürmeden iddianame düzenledi. Bu oldukça iyi bir gelişmeydi. Ağır ceza reisi kabul etti ancak tayini çıktı, yerine geleninse birçok konuda böyle düşünmediği belliydi. Berfin ifadesini verirken doğal olarak heyecanlandı ve biraz da sesini yükseltti. Hâkim, Berfin’e bağırarak, duruşma salonundan atacağı yönünde ihtarda bulundu. Oysa istismara uğrayan kadın genelde duruşmada bağırabiliyor, hâkimin tavrı, “Avukat hanım müvekkilinizi sakinleştirin. Yoksa kısa ara verelim” gibi olur. Savcı mütalaasını verdiğinde, “Aa inanılmaz” dedim. Hâkim, “Biz zaten kararımızı verdik” dedi. Biz savunma yapmamışız, ne söyleyeceğimizi dinlememişsin, bu nasıl olur? Sonrasında savunmamızı yaptık ama dosyayı hazırlayan savcının iddianamesine değil, duruşma savcısının mütalaasına uygun karar verdi. İtiraz ettik. Her şiddet, kadının yaşam hakkını ortadan kaldırır. Şiddetin ciddiye alınması gerekiyor. 

13 yıl 6 ay ceza verildi. Bunun da yatarı sadece üç yıl…

Üç yıl kapalı, iki yıl açık... Biliyorsunuz pandemiden dolayı açığa çıktığı anda izinle salıveriliyor. Yani toplam üç yıl yatacak.

Bu tür davalarda örnek olacak kararlar var mı?

Ankara’da bir kadın arkadaşımızın yüzüne, eski eşi çocuğunu almaya geldiğinde kezzap döküyor. Dosyaya Asliye Ceza Mahkemesi baktığı halde 24 yıl gibi güzel bir ceza vermiş. Antalya’da eski eşinin kezzap saldırısına uğrayan Asiye Güzel, iki ay hastanede kaldı, hayatını kaybetti. Ağırlaştırılmış müebbet verildi… İnfaz rejimimiz o kadar kötü ki, 13 yıl 6 ayın üç yılını yatmak çok komik. İnfaz yasası uygulamaları bu kapıdan alıyoruz, öbüründen bırakıyoruz modunda olmamalı. 

Bir de iyi hal indirimleri var. Sadece takım elbise giyip kravat taktığı için iyi hal indirimi veriliyor…

Beyin fonksiyonlarında bir şey olmadığı sürece insan gelip de mahkemede hâkime küfretmez. Olması gerekene ödül vermek çok saçma… 20 yıllık meslek hayatımda, kadına şiddet olaylarında ikinci bir şansın verilmesini olumlu kullanan hiçbir erkek görmedim. Devletin kadına karşı şiddet konusundaki tavrı politik. Kadına bir tokat da atsa, kötü söz de söylese, şiddet uygulayan birine devlet erkinin hiçbir kanadının sahip çıkmaması gerekir. Zihniyet bu şekilde değişir. Devleti arkasında hisseden, “Siz şikâyet ediyorsunuz ama ben karakoldan elimi kolumu sallayarak çıkıyorum, istediğimi de yaparım” moduna girer.

Şu an Berfin’in davası ne aşamada peki?

Dosyamız istinaftaydı ancak maalesef o süreçte Berfin şikâyetinden vazgeçtiğinden taleplerimiz değerlendirilmedi. Berfin bize tekrar vekâlet verdi. Kasten yaralamadan değil, kasten öldürmeden ceza alması için temyiz başvurusu yapıyoruz. Berfin’in yaşadığı psikolojik baskı kaynaklı şikâyetten vazgeçmesiyle ilgili de, “İradesi fesada uğramıştır, bu sebeple iradesi yok hükmündedir, şikâyetten vazgeçme kabul edilemez” diyerek, temyizde itirazlarımızı dile getireceğiz. Eğer yüksek mahkeme kadından yana bakar, kadına şiddeti engellemek kastıyla hareket ederse… Sonuçta psikolojik baskı da bir şiddettir ve aslında çoğu zaman fiziksel şiddetten daha ağırdır. Berfin’in bu şiddeti yaşadığı da açık. Anne-babasının reddedilen itirazı için de temyize gideceğiz. Onların bu suçtan zarar görmemesi mümkün mü? Tek kız evlatlarının bir gözü görmüyor, bir gözü yüzde 50 görüyor. Yüzü tamamen yanmış, ekonomik anlamda aile çökmüş… Yasal mücadelemiz sürüyor.

* “Boşanma davası açtığı eşi…”, “Eski sevgilisi tarafından…”, “Terk ettiği erkek arkadaşı…” Faillerin isimleri ve yüzleri değişse de hedefleri hep aynı… Kadına yönelik erkek şiddetinin vardığı vahşetin sınırı yok. Öyle ki kezzap, tuz ruhu, asit gibi kimyasallar bile erkeklerin elinde bir silaha dönüşüyor. Bu saldırının en bilindik ismi ünlü şarkıcı Bergen olsa da bu, Türkiye’de yaşayan her kadının karşı karşıya kalabileceği bir “tehlike”. Hem de sadece boşanmak istediği, terk ettiği, bir erkeğin “aşk”ına karşılık vermediği için… Biz de erkeklerin kimyasal saldırısına uğrayan üç kadınla yaşadıklarını, karşılaştıkları zorlukları konuştuk. Ayrıca uzmanlardan da konunun hukuksal ve psikolojik yönüyle ilgili bilgi alırken, talepleri de dinledik... Gördük ki bu yazı dizisi, sadece üç kadının hikâyesi değil, çok daha fazlasının geçmişi ve milyonlarca kadının korkusu, kaygısı… Biz onların sesine ses katmadıkça… 

NOT: Bu içerik, Impact Hub Istanbul ve ABD’nin Türkiye Misyonu tarafından desteklenen Project Zoom kapsamında hazırlanmıştır. ABD Hükümeti’nin resmi görüşünü yansıtmamaktadır. Burada paylaşılan bilgi ve görüşlerin sorumluluğu tamamen eser sahibine aittir.