Meksikalı ekibin çevirmenleri: 'En büyük eksiklik koordinasyon'

Meksika arama kurtarma ekibine çevirmenlik yapan Duygu Sezer ve Öze Yavuz deneyimlerini anlattı. Her iki çevirmen de koordinasyon eksikliğine vurgu yaptı: "Daha fazla can kurtarılabilirdi."

Abone ol

DUVAR - Maraş merkezli depremlerin üzerinden üç hafta geçti. 11 ili etkileyen depremin geride bıraktığı yıkım, ‘binli’ rakamlarla tarif ediliyor sürekli. Binlerce yıkılan bina, binlerce ölü, binlerce yaralı…

Depremin ilk gününden itibaren pek çok ülke, Türkiye’nin yardım çağrısına karşılık verdi. Dünyanın dört bir yanından arama kurtarma ekipleri, başta Hatay, Maraş, Adıyaman, Malatya olmak üzere nerede ihtiyaç varsa oraya gitti. Bu ekiplerle beraber organize olan bir grup daha vardı: Çevirmenler… Gerek halkla gerekse de diğer ekiplerle iletişim kurulmasını sağlayan çevirmenler de bu süreçte kritik bir rol üstlendi.

Hatay’da, Meksika’dan gelen Topos Adrenalina Estrella adlı ekibe çevirmenlik yapan Duygu Sezer ve Öze Yavuz ile konuştuk. Sezer 13 gün, Yavuz da 10 gün sahada birebir çalıştı. Her ikisinin de ortak gözlemi, koordinasyonsuzluk… Daha iyi bir koordinasyon kurulması halinde daha fazla can kurtarılabileceğini belirten çevirmenler, hem deneyimlerini anlattı hem de Hatay'da yaşadıklarının hayatlarını nasıl etkilediğini paylaştı. 

Duygu Sezer

‘HATAY’A TSK HELİKOPTERİ İLE GEÇTİK’

Duygu Sezer ve Öze Yavuz, iki gün arayla Hatay’a vardı. Motivasyonları, deprem bölgesinde gidip ellerinden giden desteği sunmaktı. Duygu Sezer, Meksikalı bir arkadaşı aracılığı ile Topos Adrenalina Estrella adlı ekibin çevirmene ihtiyacı olduğunu öğrendi. Öğrenir öğrenmez de kendini yolda buldu. Ekiple İstanbul Havalimanı’nda buluştu ve buradan Adana’ya geçti. Bu süreci ‘şanslıydık’ diye özetliyor Sezer. Zira pek çok gönüllünün deprem bölgesine gidişinde çok fazla sorun yaşadığını sosyal medyadan görmüş. Ancak kendisi böyle bir şey yaşamamış. Adana’ya vardıklarında TSK helikopteri ile Hatay’a götürüldüklerini söyledi. Hatay’a vardıklarında ilk iş, Serinyol’daki AFAD’ın koordinasyon merkezine gitmişler ve orada Güzelburç’taki bir enkaza yönlendirilmişler. 

Meksikalı ekip, çoğu ekip gibi uzun saatler çalışıp çok az dinlenme fırsatı bulabildi. 

‘KOORDİNASYONSUZLUK VARDI’

Sezer’in en çok şikayet ettiği şeylerin başında koordinasyonsuzluk geliyor. Buna karşılık AFAD içinde nerdeyse uyumadan, yemek yemeden çalışan insanlar olduğunu da sözlerine ekledi: “Kimseye haksızlık etmek istemem.” Arama kurtarma çalışmaları sırasında ekipler arası koordinasyon eksikliği ve doğru yönlendirilme olmaması nedeniyle Meksikalı ekibin enkazda daha fazla kişiye ulaşabilecekken ulaşamadığından bahsetti.

Sezer, bunları birkaç örnekle şu şekilde anlattı: “8 katlı bir apartman vardı. 17-18 yaşlarında iki kız çocuğunun orada kaldığı biliniyordu. Amasya’dan gelen bir ekip yaklaşık 9 metrelik bir tünel kazmıştı ve bir kapıya kadar ulaşmıştı. Kızların, bu kapının hemen arkasında olduğu tahmin ediliyordu. Termal kamera ile burada ölçüm yaptık. Bu ölçümde, söz konusu kapı arkasında ısı tespit edildi. Ancak tünel çok sağlam değildi, tünel kazmayı bilen bir ekibin olması gerekiyordu. Meksikalı gruplara ‘köstebek’ deniyor. Enkazlarda tünel kazarak ilerliyorlar. Normal arama kurtarma çalışmalarından biraz daha farklı bir metoda sahipler. O nedenle bizim ekibi çağırdılar. Orada yaklaşık 1-2 saat boyunca bir inceleme yapıldı, nereden ve nasıl girileceğine dair. Ekip liderimiz diğer ekibe, “Şu an bizimle koordineli olursanız biz burayı bir saatte açarız” dedi. Tam bu sırada madenci ekipler olaya intikal etti. Bizim yöntemimizi beğenmediler; “Burada sizin analizinizi mi bekleyeceğiz” dediler ve girdiler. Biz enkaza akşam 22.00 gibi gitmiştik. Sabah ayrıldığımızda 07.00 civarıydı ve hala o kişilere ulaşılamamıştı. Bir diğer örnek de enkazdan çıkarmak istediğimiz cenazelerle ilgili. Ekip biraz dinlendikten sonra enkazdan cenazeleri çıkarmak istedi. Yerlerini tespit etmişiz, her şeyi biliyoruz ancak geri gittiğimizde AFAD, arama kurtarma çalışmalarının bittiğini söyleyerek girmemize izin vermedi.”

‘EKİPTEN BİRİ CESET TORBASI OLMADIĞI İÇİN BATTANİYESİNİ CENAZEYE SARDI’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP genel Başkanı Devlet Bahçeli 20 Şubat’ta Hatay’ı ziyaret etti. Erdoğan buradaki AFAD Koordinasyon Merkezi'nde açıklamalarda bulundu. Sezer o gün, yarısı yıkık vaziyetteki merkezden ekiplerin çıkarıldığını söyledi. Bahçedeki çadırların da kaldırıldığını anlatan Sezer, “Bahçede 7-8 yabancı ekibin çadırları vardı. Bizimki de ordaydı, biz çadırdan çıkmadık. Sanki orada o insanlar yoktu, o koşullarda çalışmamışlar gibi ‘temizlediler’ etrafı.”

Meksikalı ekibin en çok cenaze çıkardığını ifade eden Sezer, “Hiç canlı çıkaramadık. Hep ceset çıkardık. Bu da çok önemli tabi. İnsanlar ölülerine kavuşup gömmek istiyor. Meksikalı ekip buna da özen gösteriyordu. Mesela dozerin kepçesiyle cenaze taşınmasına izin vermiyorlardı. Ekipten biri, kendisine verilen battaniyeleri ceset torbası olmadığı için cesede sardı ve o gece -5 derecede montuyla uyudu” dedi.

Bu deneyim Sezer’in hayatında büyük bir değişim yaratmış. Deprem ülkesinde yaşamamıza rağmen çok bilinçsiz olduğumuzu belirterek duygularını şöyle tarif etti: “Deprem olduğunda ne yapmamız, nereye gitmemiz gerektiği konusunda hiçbir fikrimiz yok. Ya da enkaz altında kalanlara nasıl yardım edeceğimizi bilmiyoruz. Ben orada öğrendim ki, iş makinelerinden ziyade o enkazı analiz edecek, tünel kazabilecek, enkazın içine girebilecek kişilerin varlığı önemli. Orada aslında cesur bir insan olduğumu da fark ettim. Çoğu tercüman çekindiği için enkaza girmeyi tercih etmedi ama ben girdim.”

‘ASKER DAHA ORGANİZE ÇALIŞIYORDU’

Öze Yavuz, Sezer’den iki gün sonra Hatay’a ulaşmış. Onun da ilk dikkatini çeken koordinasyonsuzluk olmuş ki, “Ben dördüncü gün gittim. Hala çözülememişti” ifadelerini kullandı. Meksikalı ekibin zaman zaman TSK ile çalıştığını dile getirerek, ordunun çok daha planlı ve organize hareket ettiğini vurguladı. Askerin sahaya sürülmesinde geç kalındığını da sözlerine ekledi.

Meksikalı ekibin çok profesyonel olduğunun altını çizen Yavuz, “Koordinasyonsuzluk nedeniyle bu ekipten çok faydalanamadılar. Yönlendirilme iyi yapılmadı. AFAD tarafından gönderildiğimiz enkazlarda hep bir ekip çalışıyordu zaten. Bu en az iki ya da üç kere başımıza geldi. İhtiyaç duyulan başka yerlere yönlendirilebilirdik. Bazı zamanlar sadece bekledik. Kendi kafamıza göre de gidemiyorduk enkazlara. Çünkü AFAD gelen canlı ihbarlarını sahadaki ekiplere yönlendiriyordu. Biz de ona göre hareket ediyorduk” diye konuştu.

‘İNSANA DAİR İYİYİ DE KÖTÜYÜ DE GÖRDÜM’

Ciddi ekipman eksikliği olduğunu, bunun da arama kurtarma çalışmalarını aksattığını söyleyen Yavuz, “Bazı yerlerde termal kamera yoktu ya da ses dinleme araçları… Bence en önemli eksiklik, ekipmandan ziyade koordinasyondu. En başından bölge bölge ayrılıp, ekipler doğru şekilde enkazlara yönlendirilseydi daha fazla can kurtarılabilirdi” dedi.

Hatay’da kaldığı 10 gün boyunca insana dair iyi ve kötü pek çok şey gözlemlediğini aktaran Yavuz, bunlarla ilgili şunları söyledi: “Çok fazla yağma olayı yaşandı. Bizim kaldığımız Güzelburç Mahallesi hiç tekin değildi. Işık bile yoktu. Depremzedeler için temin edilen jenaratörlerin çalındığını ve bir dükkanın içine istiflendiğini de gördük. İlk günler ciddi bir güvenlik eksikliği vardı. Daha sonra biraz kontrol altına alındı. Biz ekip olarak güvenlikle ilgili bir şey yaşamadık ama hep bu risk altında çalıştık. Güzelburç’ta ateş yaktığımız yerde, jenaratörlerimiz çalınmasın diye sırayla nöbet tutuldu. Tabi bu kadar kötü şeyin arasında bazı güzellikler de vardı. Ellerinde kazma küreklerle gelen inşaat işçileri ile tanıştık. Hiç paranın konuşulmadığı bir yer. Özellikle merkezlerde yiyecek içecek dağıtımı vardı. Bu tür ihtiyaçlarınızı temin edebiliyordunuz. Dayanışma vardı; bir şey yapmak için gece gündüz çalışan insanlar vardı.”

‘EKİBİN PROFESYONELLİĞİNDEN YARARLANILAMADI’

Meksikalı ekip ile çalışmalar hakkında ne konuştular? Yavuz, ekibin en çok profesyonelliklerinden ve deneyimlerinden yeterince yararlanılmamasına canlarının sıkıldığını anlattı: “Böylesi bir durumda koordinasyon eksikliği olabilir dediler ama onların da canına tak etti. Özellikle son günlerde organize olduk, askerle çalıştık ama AFAD yetkilileri, bizi doğru düzgün ihtiyaç olan bir enkaza göndermedi. En son AFAD, bizi girilemeyecek kadar tehlikeli bir binaya yönlendirdi. Girseler bina üstlerine çökecek. Sanki bir caydırma politikası gibiydi; 'bir an evvel ülkenize gidin' gibi. Grubun o profesyonelliğinden yararlanılamadı ve ekibin de en çok canını sıkan durum bu oldu.”

Yaşadığı deneyim Sezer gibi Yavuz'da bir kırılma yaratmış. Bilinçlendiğini ve halk olarak çok iyi organize olmak gerektiğini bu süreçte anladığını belirtti. Yavuz, enkazlarda dolaşırken gördüklerini bazen unutmak istediğini de sözlerine ekleyerek ‘an’ın önemine vurgu yaptı: “Bana şöyle bir bilinç geldi; gerçek olan an, bu an. Ne çok fazla gelecek planı yapmak, ne çok geçmişte yaşamak… Anda kalabilmek… Hayata daha cesaretli davranmak önemli.”