Üç beş serhatte büyük devlet mefkûresi dönüyor! MSB Hulusi Akar bir operasyon odasından ötekine varıyor. Kâh Hatay’da, kâh Hakkâri ve Şırnak’ta kâh Trablus’ta. Teftiş ve dahi teşvik için.
Mefkûrenin biri Afrin’den İran sınırına kadar "anti-Kürt koridorunun teşekkülü" için operasyon üzerine operasyon bindiriyor. Suriye tarafındaki ceplerden sonra Irak tarafında mevzi genişliyor. Peşmerge Bakanlığı’na göre TSK içerilere doğru 20 ile 40 kilometre girdi. Zaho’nun doğusundaki Batifa’da 12 stratejik yere konuşlandı. Rudaw’a göre yeni üs ve konuşlanma noktalarının sayısı 24’ü buluyor. Bir o kadar da önceden vardı. Bir kaynağa göre operasyonlar yüzünden boşaltılan köy sayısı 25, bir kaynağa göre 60.
Öteki mefkûre İdlib’de yazılıyor; gözler Libya’dayken TSK daha çok asker, zırhlı, tank ve topla cephe hattına yığınak bindiriyor. Tufan koptu kopacak; bunca yığınakla gelmezse sükûnet, gerisi kıyamet.
Beriki Doğu Akdeniz’in sularını köpürtüyor; EastMed korosunu yerinden zıplatıyor. Boru hattı 6 milyar euroluk finansman kaynağından uzakta, daha dereyi bile görememiş ama akıbetsizliğinden Türk’ün caydırıcılığı sorumlu! Zinhar öyledir, mefkûre böyle buyuruyor çünkü!
Ötekisi Libya seferine efsane yazıyor; 7 düvelin oyununu bozuyor, Halife Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’nu Trablus’tan Sirte’ye kadar kovalıyor. Akdeniz’de Libya’ya silah taşıyan Tanzanya bandıralı Türk gemisini teftişe kalkışan ‘hadsiz’ Fransız Courbet’ine radar kilidi atıyor. "Tacize uğradım" diyerek NATO’ya giden Fransızların şikâyetini bertaraf ediyor. “YPG-PYD terör örgütü sayılmazsa Doğu Avrupa planını veto ederim” diyen kartlarını gösteriyor. Bir de “Fransa özür dilemek zorunda” diye üsteliyor. Ne keyif ama!
Emmanuel Macron’u şamar oğlanına çeviren sıklete övgüler diziliyor. Fransız basını bile aşka gelmiş, Türkiye’nin Libya’da daha dürüst ve açık oynadığını yazıyor! Macron’un nutku tutulmuş, “Ya biz de BM Güvenlik Konseyi’nin aynı kararla meşru yasal organı saydığı Temsilciler Meclisi’ni destekliyoruz” diyemiyor. Bir de ivedilikle Dışişleri Bakanı Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’a Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayiz el Serrac’a arattırıp suç bastırıyor; “Hafter’i desteklemiyoruz” dedirtiyor. Linç edilen Albay Muammer Kaddafi’nin vakti zamanında Hafter’in üstünü neden çizdiğini Fransızlar da nihayet anlıyor. Macron bir de NATO’ya da küsüp ülkesini Sea Guardian misyonundan çekiyor. Acemilik işte! Avrupa’daki Amerikan hegemonyasına kafa tutamıyor.
Sıradaki söz, (Watergate skandalını ortaya çıkaran Carl Bernstein’in CNN’deki haberinden hareketle) Erdoğan’ın Başkan Donald Trump’ı soyup soğana çeviren ustalığından açılıyor.
Dünya alem oturmuş hikmetini kavramak için tefsir yapıyor. Liderler arasındaki kimya metaforu bir kenara, kurulu nizamın parametreleri Erdoğan’dan yana çalışıyor.
Suriye’de Rusya’yı dengeleyen ve Esad yönetiminin mutlak zaferini bloke eden bir Türk rolü Oval Ofis’te masaya "Amerikan çıkarlarına uygundur" notuyla gelmediyse o zaman ara bul hikmet bunun neresinde! Şimdi Rusya’nın NATO’nun güney kanadına nanik yapacak şekilde Libya’da ayağına yer açmasını önleyecek bir Türk rolü Amerikan siyasetini karıncalandırıyor. Kıymetli olan Erdoğan, Libya’da Rusya ile hasbelkader aynı tarafa düşen Macron değil. Hikmet burada lahuti değil çelişkileri kullanma ve teraziyi Amerikan çıkarlarına denk getirme yeteneğinde. Yanıtı siyaset felsefesiyle vereceğim, azıcık diplomasiyle yoğuracağım diye paralanmanın da alemi yok!
***
Türk medyası yeni Türkiye’yi pupa yelken yüzdürüyor! Savulun Türkler geliyor, yeniden!
İyi de netice nedir? Ya da nakıs olan? Veyahut mefkûrenin dikiş tutmayan yırtmaçları?
Suriye’de dört askeri operasyonla denkleme girildiği doğrudur. Müdahaleciliğin yeni enstrümanları SİHA ve İslamcı milislerle Libya’da dengelerin bozulduğu da hakikat. Ama bir parçası…
Hani derler ya ‘savaş banker ister’. Buna ‘ganimete kadar’ diye eklenmezse eksiktir. Avrupa’nın fatihleri papanın kapısını çalardı; altın ve dua için. Savaşın finanse edilmesi yetmez, kutsanması da lazım. Başka türlü efsane nasıl yazılır ki! Binlerce yıl geçse değişen ne var? Hiç.
3,5 serhatte toplar gürlüyor. Lakin cepken delik cepken! Erdoğan pandemiden beri ilk yurtdışı gezisini Doha’ya yapıyor. Türk dış siyasetinin yeni yöneliminde en mühim başkent. Brüksel ve Washington’dan ileri. Bir de zoraki güzergâhı olarak Moskova, diplomasinin yeni yayla yolu. Şeyh Temim çağdaş Türk’ün mefkûresindeki papa yani! Dua da ‘Kardeşler’den geliyor, ‘Müslüman’ olanından!
Erdoğan’ın peşi sıra hazinenin sandığı tangır tungur gidiyor. Hiciv değil bu, boşalmış kasa, dolmalı. Tıkanan Libya savaşı para istiyor. Uğur Gürses’in hesabı düzgündür; diyor ki, Çin ve Katar ile yapılan SWAP anlaşmalarıyla gelen döviz rezervleri çıkarıldığında merkezin hesabında altın dışında rezerv diye bir şey kalmıyor.
Binbir cinlikle gidiyor bu alamet kıyamete. Ekonomi de öyle dış politika da. Sürekli devinim, inişler çıkışlar, doğrulmalar savrulmalar! Erdoğan hariç herkes bitap.
Fransa ilk raundu kaybetti ama bu ülke bir Kıbrıs Cumhuriyeti ya da Yunanistan değil. NATO hezimetinin ardından Türkiye’yi AB kapısında hırpalamak için kapasitesini kullanıyor. 13 Temmuz’da AB Libya ve Türkiye’ye karşı olası yaptırımları görüşecek. Yani Şansölye Angela Merkel’e iş çıkıyor; Erdoğan’ı teskin edecek, “Kapıları açar, salarım Suriyelileri” tehdidini önleyecek. Mülteci anlaşması, yatırımlar, 3.5 milyon Türk nüfusu hepsi Alman inceliğine incelik katıyor. Kakofoni tam da Almanya’nın AB dönem başkanlığına denk geliyor. Merkel’in yapacağı iyiliğin önünde bu sefer korona gibi bir bariyer var. Fransızlara zılgıt keyif verici ama Avrupa’dan turist gelmezse boş kasayı çal yerden yere. Haliyle Fransız’a efelikten sonra Alman’a şirinlik zamanı! Hikmet bunun neresinde?
“Nedir netice” derken önemli olan deklare edilen hedeflerle oynanan oyun arasındaki uyum değil midir? Politikalar tartıya çıkarılacaksa önüne koyulan hedeflerdir ölçü. “Oyunu bozduk” oyunun yarısı. Mühim olan kalanı.
Libya’daki hamle Doğu Akdeniz’de enerji oyununu bozmaktı. Trablus’la deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşma bunun içindi. Harita bükme maharetiyle Antalya sırtlarına, Bingazi-Tobruk-Derne şeridi gördürüldü; anlaşmanın yaslandığı yer burasıydı. Bu şerit hâlâ hasım güçlerin elinde. Mısır ve Rusya Sirte, Cufra ve Petrol Üçgeni’ni kırmızı çizgiye dönüştürünce işler karıştı. Hafter’in üstü çizildi fakat Temsilciler Meclisi Akile Salih kıymete bindi. Salih Mısır’ın ateşkes planına alan açmak için mekik dokuyor. Uluslararası anlaşmaların onay makamı Temsilciler Meclisi. Bu meclis de Rus-Mısır-Fransız ve Körfez’deki ortakların oyun alanında. Askeri inatlaşma sürer de Libya bölünürse anlaşmanın yaslandığı şerit doğu güçlerinde kalacak. Türkiye seçenek olarak ya savaşı ta Mısır sınırına kadar getirecek ya da müzakere masasına dönüp şansını zorlayacak. Henüz garantide olan bir şey yok yani. Ama “Trablus fatihi” Akar’ın sözleri mefkûreye sonsözünü yazıyor: "Libya ile 500 yıla varan birlikteliğimiz var… Sonuna kadar buradayız.”
***
Beri tarafta doğrudur, Türkiye, Suriye’de kendisinin dahil olmadığı seçenekleri tıkayacak bir pozisyon elde etti. Bunların hepsi ‘oyun bozan’ faktör olarak bahse konu. Ama Suriye’nin bir çözüme, Türkiye’nin de bir çıkış stratejisine ihtiyacı acil. Burada da mecburen tekrarlayacağız: Fırat’ın batısındaki fiili şeridi Fırat’ın doğusunda Dicle’ye kadar uzatma hedefi tutmadı. “Anti-Kürt koridoru” iki ceple nakıs kaldı. Tabii komşularla düşmanlıktan başka bir şey garantilenmedi. Kürt düğümüne bir de kan eklendi. Türkiye’deki sığınmacıların 1 milyonunu bu şeride, 1 milyonunu da petrol havzalarına doğru şeridin altına taşıma planı da yürümedi. TOKİ’ye tezkere sahadan döndü. Neticede deklare edilmiş hedeflerin gerisine düşmüş, yine de bozucu-yıkıcı üstünlük kazandıran bir pozisyondan söz edilebilir.
En doğudaki cephede hedef PKK olunca farklı bir sesin yankı bulma şansı sıfır. Operasyonların Kürt coğrafyasında yarattığı sarsıntılar görülmüyor. Siviller ölüyor, köyler boşalıyor.
Irak Mustafa el Kazımi’nin başbakanlığı ile yeni bir sayfa açmayı umarken üst üste diplomatik protestolar geliyor. Bir de Bağdat’a “Sen sus” deniliyor, “Sen önce Irak topraklarını terör örgütünün kullanmasına izin verme.”
Nasıl kontrol edecek? Coğrafyanın realitesi ortada. Had bildiren sözün sahibi Bağdat’ı yok sayarak Erbil ile 50 yıllığına petrol anlaşması yapan iradedir aynı zamanda. Iraklılar da “Kürt sorununu çöz, kendi sorunlarını bize ihraç etme” diyor, ürke ürke! İhraç edilen, ihraç edildiği yerde de ezilen bir sorunun şiddet olarak şehirlerimize dönmeyeceğinin garantisi nedir? Yarın diye derdi olanın bigâne kalabileceği bir soru mudur bu? Kürtler kaybedildi. Arap sokağında da ‘Türk Sorunu’ nüksediyor. Arap Birliği, Libya’dan sonra Irak’ta da Türkiye’yi kınıyor.
***
Bir hamleyle 10 hasım yaratmayı başaran bir yetenektir bu mefkûreyi karalayan. Macera sahaları neşteri yemiş lakin ameliyat masasından henüz kalkamamış hastayı andırıyor. İslamcı, muhafazakâr, milliyetçi ve ulusalcı ‘melez’ koalisyonun şehadet getirdiği maceraların gün ortası çıktısı budur. Daha hikâyenin sonuna gelmedik ya hayırlısı…