Melih Cevdet Anday'ın 77 yıl sonra bulunan tefrikası: 'Barem Kanunu'
'Barem Kanunu', yetmiş yedi yıl sonra Melih Cevdet’in edebi biyografisini değiştiren bir keşif olmakla birlikte onun takdirini kazanan bir projenin tamamlanmış ilk bölümü olarak okunduğu söylenebilir.
Melih Cevdet Anday’ın edebi biyografisini değiştirecek, 77 yıl sonra gün yüzüne çıkan tefrika romanı 'Barem Kanunu', Everest Yayınları tarafından yayımlandı. Üç senelik araştırma neticesinde Eyüp Tosun’un okurla buluşturduğu kitap, küçük memurların hayatlarına mercek tutmakta.
Eyüp Tosun, Anday’ın 'Kıskançlar' oyununun peşindeyken 'Şevket Rado’ya Mektuplar'da 'Barem Kanunu' tefrikasından bahsedildiğini görünce mesaisini bu romanı bulmaya vakfetmiş. Öyle ki zaman zaman kendi ifadesiyle pes edecek noktaya gelmiş olsa bile 3 Ekim 1946 yılında tefrika edilmeye başlayan, Anday’ın hafızasında dahi silinmeye yüz tutmuş bu romanın yer aldığı "Başkent" gazetesine ulaşmış. Gazete, Demokrat Parti’nin yayın organı olup aynı partiden milletvekili olan Dr. Niyazi Çıtakoğlu’nun sahipliğinde 3 Ekim-18 Aralık 1946 tarihleri arasında 73 sayı yayımlandıktan sonra yayım hayatına "Kudret" adıyla devam etmiş. İşte, bulunma öyküsü Tosun’un üç senelik araştırma macerasını kapsayan, Anday’ın "çok istediğim gibi oldu" diyerek oldukça beğendiği ve roman hususunda iki dostundan çokça teşvik gördüğünü belirttiği kitap isminden de anlaşıldığı üzere memuriyet hayatını odağa almakta. Yine bu kitap Anday’ın edebi biyografisini değiştirmiş olup yazarın 'Aylaklar'dan takriben on dört sene önce yazmış olduğu ilk romanı sıfatını kazanıyor. Kitabın adına gelince, ilk dipnotta açıklandığı üzere 'Barem Kanunu' memuriyet derecelerini belirleyen bir yasa olarak karşımıza çıkmakta:
"1929 yılında çıkarılan 1452 sayılı kanun. Dar anlamda personele kadro derecesine göre ödenen ücret miktarını ifade eden barem, geniş anlamda kadro derecelerine göre belirlenen ücret listesidir. Memurların maaş tutarlarının sınıf ve derecelere göre belirlenmesi temeline dayalı bir uygulama olan Barem Sistemi’nde maaş derece ve tutarlarını içeren bir çizelge bulunmaktadır. Maaş derece ve tutarlarını içeren bir çizelge ilk önce François-Bertrand Barrême (1640-1703) adında bir Fransız matematikçisi tarafından yapıldığı için benzerlerine de bu ad verilmiştir."
Böylelikle, ilkin mekânı sererek romana başlamış Anday. Mekân, elbette idari bir daire fakat bu dairenin diğerlerinden farkı müdürlük, şehirdeki büyük merkeze sığamayınca iş sahipleriyle doğrudan ilgili olmayan bir servisin sevk edildiği, istasyon arkasında gözlerden ırakta, ulaşımı görece zor olan bakımsız bir bina oluşu. Romandaki ifadeyle memurlar arasında bir "göç" söz konusu. Daha başlarda öğrendiğimiz üzere romanın düğüm bölümü yeni gelen memur Nizamettin ve aynı dairede çalışan Dürriye’nin ilişkisini, bu yüzden de elli yaşlarındaki memur Mehmet Ali’nin ölmesini kapsıyor. Ancak çoğu zaman yaptığı gibi anlatıcı bunu sonra anlatmayı tercih etmiş. Böylelikle ilkin Nizamettin ve Mehmet Ali olmak üzere Şefik Bayrak, Seyfi Baş, Avni Esmer, Sabri Yalamaz ve Kâmil Serdengeçti isimli memurları tanıyoruz. Nizamettin, aileden varsıl olmakla birlikte iyi tahsil görmüş genç bir adam. Başat özelliği ise dünyaya karşı kayıtsız kalarak çoğu şeyi umursamaz oluşu. Mehmet Ali ise seneler süren memuriyet görevinden sonra kıdemini bekleyen, bunu sürekli amirlerine hatırlatan ve bir anda ferah bir hayata kavuşma hayalleri kuran bir adam. Şefik Bayrak da genç ve kıdemsiz memurlardan. Aşk romanları okumayı ve hülyalara dalmayı seven bu delikanlı da Dürriye’den hoşlanmakta. Nitekim, niyetini Kâmil Serdengeçti’ye açarak ondan aracı olmasını diliyor. Maaşının çoğunu Antalya’daki karısına ve ailesine gönderen, mektuplarını sürekli okuduğu için, her meseleye burnunu sokan Sabri Yalamaz’la sık sık tartışan Serdengeçti ise bunu yiyip içmek için bir fırsat olarak görmekle kalmayıp meseleyi diğerlerine anlatıyor. Nitekim, yaşıtı diğer memurlardan derece bakımından üstün olmasa da şef gibi davranan ve "bey" namıyla zikredilen Seyfi Baş, her konuya olduğu gibi bu konuya da el atacağını söylüyor. Böylelikle hem romanın serim bölümü hem de tefrikanın tamamı bitmiş oluyor. Başka bir ifadeyle tefrikanın hayatı yayımlandığı "Başkent" gazetesinin hayatı kadar sürmüştür, denebilir.
Okur olarak aşağı yukarı kırk beş sayfalık bölümünü okuduğumuz 'Barem Kanunu', şüphesiz ironik dili, bilhassa seçilen kahraman isimleri ve iç içe geçeceği belli olan müstakil hikâyelerin kesişimleriyle çatallanan olay örgüsüyle dışlanmış küçük memurların hayatlarına okuru buyur ediyor. Romanın, hepsi ekonomik anlamda darboğazda olan memurların, onların hayallerinin, aile ve toplumsal hayatlarının; ve müfettişlerin pek önemsemediği, hem uzamsal hem de psikolojik anlamda "uzakta" olsa da içinde "tanıdık yabancıları" barındıran memuriyet ikliminin; bize alt-grup gibi gözükmese de bir alt-grup olan bu masa başı insanlarının tam bir portresini çizecek mahiyette bir eser olduğu her halinden belli. Ayrıca, anlatılanların bir roman olduğu anlatıcı tarafından belirtilmekle beraber olayların geçtiği şehrin hangisi olduğu belirtilmemiş. Bu yolla, bilhassa tiyatro türünde gelişen yabancılaştırma tekniğinden faydalanmış Anday. Yine bu doğrultuda, ilkin mekân tasvirinin yer alması da yine tiyatro türünü akla getirmekte zira tiyatro seyircisi nasıl öncelikle sahne ve dekoru hazır buluyorsa Anday okuru da mekânı aynı şekilde halihazırda bulmakta. Anlatıcının okura hitap etmesi, okurun merakını kamçılaması ve bahsedilen konulara daha sonra tafsilatıyla değineceğini vaat etmesi de metne yer yer sohbet çeşnisi katmış. Böylelikle, okur metnin her ne kadar roman olduğunu anlatıcı vesilesiyle öğrense de anlatılanlar yakın çevremizden biri tarafından aktarılıyor gibi. Böylelikle yabancılaştırma ile yanı başındalığı tek potada eritmiş Anday. Öte yandan, başlı başına toplumsal bir konu seçmenin dışında yazar, satır aralarında bireysel mutsuzluğun toplumsal kaynaklı olup olmadığını da irdelemiş. Nitekim, Mehmet Ali bahsinde oyunsulukla sorulmakta bu:
"Memuriyet hayatında muvaffakiyet kazanmanın sebepleri pek karışık, pek girifttir. Mehmet Ali bu bakımdan daima cemiyeti suçlandırmıştır. Acaba kendisi tamamen suçsuz muydu?" (s.31)
Bu paragrafta görüldüğü gibi tüm cümleler anlatıcıya ait olsa da ikinci cümlenin "Mehmet Ali’ye göre" olduğunu söyleyebiliriz. Ardından gelen soru cümlesi ise "suçluyu" toplumsal kümeden bireysel kümeye taşımak için bir rota vazifesi görür. Böylelikle de Anday’ın okuru bireysele sürüklerken aslında toplumsalı kast ettiği, odağı farklı bir yöne çekerken asıl odağı saklamak, sakladığı nispette de vurgulamak amacı güttüğü düşünülebilir. Yorumlama bir ölçüde niyet okumaya girse de her halükârda çok boyutlu, açımlamaya elverişli, kısaca oyunsu cümlelerin yer aldığı söylenebilir.
Tüm bu özellikle 'Barem Kanunu', yetmiş yedi yıl sonra Melih Cevdet’in edebi biyografisini değiştiren bir keşif olmakla birlikte onun ve yakın çevresinin takdirini kazanan bir projenin tamamlanmış ilk bölümü, yani bir tadımlık bölüm olarak okunduğu söylenebilir.